İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanı Gökhan Çeliktürk, 17 Ağustos depreminin 21. Yılı nedeniyle yaptığı açıklamada, “Özellikle Gaziantep’te deprem sonrası insanların dışarı çıktıktan sonra gidebilecekleri ve toplanıp ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri boş alan kalmamıştır. Deprem toplanma alanlarımız Metro market arkası imar değişiklikleriyle yüksek katlı binalara dönüştürülüp, kentin temiz hava koridoru kapatılmıştır” dedi.
Çeliktürk, “. Gaziantep’te sel ve su baskınları doğal bir hal almış, ısı adaları oluşmuş iklim değişmiştir. İmar barışı nedeniyle kaçak ve mühendislik hizmeti almayan veya eksik alan yapılar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinin arşivinde toplanmış bulunuyor. Öncelikle kaçak olarak yapılan veya ruhsatlı olup da üzerine yeni kaçak katlar yapılan yapıların yaşanacak bir depremde ayakta kalma şansları yoktur. Bu yapılar öncelikle yıkılmalıdır” çağrısı yaptı.
Sağlık ve ekonomi çöküyor
İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanı Gökhan Çeliktürk, “Bugüne kadar yaşamış olduğumuz depremler, ülkemizin bir deprem gerçeği ile karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır. 100 yıl içerisinde oluşan depremlerde 110 bin insanımız yaşamını yitirmiş, 700 bin mertebesinde yapı yerle bir olmuştur. Yaşadığımız depremler, bir deprem ülkesinde yaşadığımızı gösteriyor. Bilinmesi gerekir ki depremler sadece can kayıpları ortaya çıkarmaz. Aynı zamanda altyapısı ve ekonomik düzeni bozmakla kalmayıp ciddi sorunlar yaratır. Bulaşıcı ve salgın hastalıklar, yaralanma, psikolojik sorunlar, sakat kalma, pazar kaybı, üretim ve gelir kaybı, enflasyon, acil yardım harcamaları, işsizlik ve planlanan yatırımların gecikmesi, çevrenin bozulması ve çevre sorunları yaratır.17 Ağustos Depremi bu sonuçların tümünü ortaya çıkaran bir kent deprem olarak kayıtlara girmiştir” açıklamasında bulundu.
16 milyon insanımız bu depremin sonuçlarını yakından hissetti
Çeliktürk, açıklamasında, “17 Ağustos 1999 yılında yaşanan ve ülke tarihimizin sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan 7.4 büyüklüğündeki Gölcük merkezli depreminin üzerinden 21 yıl geçti. Resmi sonuçlara göre 18 bin 873 kişi yaşamını yitirdi, 23 bin 781 ikişi yaralandı, 328 bin 113 ev ve işyeri yıkıldı veya hasar gördü. Yapılarımızın yüzde 25'i kullanılamaz hale geldi. Yüzde 6’sı yerle bir oldu, yüzde 7’si ağır, yüzde 12’si de orta derecede hasar gördü. Bir milyondan fazla insanımız evsiz kaldı.17 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp ortaya çıktı. Marmara Bölgesi başta olmak üzere 16 milyon insanımız bu depremin sonuçlarını yakından hissetti. Edirne’den Ağrı’ya, Samsun’dan Antalya’ya kadar her aileye uzak veya yakın ölçüde dokundu” diye konuştu.
Bu nedenle İnşaat Mühendisleri Odası’nın 17 Ağustos 1999 Depreminin bir “MİLAT” olması gerektiğini ilan ettiğini hatırlatan Çeliktürk, “ 17 Ağustos 1999 Depreminden buyana 21 yıl geçti. Ülkemizde birçok deprem yaşandı! 2003 yılı Bingöl,2011 yılı Van ve 2020 yılının ocak ayında yaşadığımız Elazığ-Sivrice depremleri de sonuçları bakımından oldukça acı oldu. Önemli ölçüde can ve mal kayıpları ortaya çıktı. Yine Çanakkale, Manisa, Muğla- Bodrum, İzmir, Adıyaman, Denizli, Tekirdağ, Bingöl ve Malatya gibi illerimiz farklı büyüklüklerde deprem yaşadı. Can ve mal kayıpları ortaya çıktı. İstanbul başta olmak üzere ülkemizin farklı yerlerinde yeni ve yıkıcı depremlerin olacağını biliyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız. 17 Ağustos 1999 Gölcük ve daha sonra yaşadığımız diğer depremler de ortaya çıkan her acının yükünü omuzlarımızda, acısını ise kalbimizde taşıyoruz” şeklinde konuştu.
Yapı stokumuz halen güvenli değil
“17 Ağustos Depremiyle birlikte yaşamış olduğumuz depremler ve Ocak 2020 tarihinde yaşadığımız Elazığ-Sivrice Depremi, yapı stokumuzun halen güvenli olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur” vurgusu yapan Gökhan Çeliktürk, “ "Kuzey Anadolu Fay Hattı" olarak bilinen ve zaman zaman doğudan batıya, batıdan doğuya ters istikamette yürüyen fay hattı, dünyanın en tehlikeli diri faylarından biridir. Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinden başlayıp Marmara Denizi'ne uzanan, oradan da Yunanistan'a geçen bir fay hattıdır. Bu fayın biriktirdiği enerjinin açığa çıkmasıyla oluşan kırılma deprem olarak etkisini göstermektedir. Ayrıca bu fay hattında oluşan her deprem başka bir depremi tetiklemektedir. Bu nedenle Kuzey Anadolu Fay Hattı(KAF) üzerinde sürekli olarak depremler olmaktadır.17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Deprem ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremi yeni depremlerin habercisi olarak karşımızda durmaktadır. KAF’ın Marmara Denizi içerisinde bulunan önemlice bir kısmı sürekli olarak enerji biriktirdiği için İstanbul başta olmak üzere Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bursa, Balıkesir gibi çevre iller sürekli olarak deprem tehlikesi altında bulunmaktadırlar.
Bu nedenle büyüklüğü 7,4 olan 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem; başta İstanbul olmak üzere çevre illeri büyük ölçüde etkilemiştir. En büyük can kayıpları Kocaeli, Sakarya ve Yalova'da ortaya çıkmıştır. 16 ilimiz bu depremden etkilenmiştir. İstanbul’un beklediği depremde diğer illerimizi önemli ölçüde etkileyecektir.
Oysaki depremle ilgili olarak ülkemizin tarihinde "MİLAT OLABİLECEK" 1939 Erzincan Depremi var. Bu depremde 32 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiştir. 1966 Varto depremi, 1967 Adapazarı, 1970 Kütahya-Gediz, 1971 Bingöl, 1973 Elazığ, 1976 Çaldıran-Muradiye, 1983 Erzurum-Ilıca, 1992 Erzincan, 1995 Afyon-Dinar ve 1998 Adana Ceyhan Depremleri var. Ayrıca tarihsel deprem kayıtları göstermektedir ki Gaziantep ilimize yakın bulunan başta Hatay olmak üzere Bursa, Antalya ve Denizli gibi illerimizde bulunan diri faylar her zaman deprem üretme potansiyeline sahiptir.
17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 21 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınmadığı görülmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz” dedi.
Apartmandan bozma sağlık klinikleri ve okullar önemli ölçüde varlığını sürdürüyor
Çeliktürk, ““Açıkçası deprem tehlikesi altında bulunan kentlerimizde gerek konut nitelikli yapılarımız, gerekse kamu yapılarımızla birlikte endüstri tesislerimizin büyük oranda deprem güvenlikleri yoktur. Özellikle 1999 yılından önce üretilmiş olan yapılar halen varlıklarını sürdürüyorlar. Bu yapıların yıkılıp yeniden yapılmaları veya önemlice bir kısmının güçlendirilmiş olmaları gerekirdi. Son olarak yaşamış olduğumuz Elazığ-Sivrice ve Bingöl-Karlıova depremleri yapı stokumuzun ciddi bir deprem riski altında bulunduğunu bir kez daha göstermiştir. Var olan yapı stokunun deprem riski giderilememiş, "yara sarma" anlayışıyla günün kurtarılmasına çalışılmıştır.
Konut nitelikli yapılarımızın yanında okullarımız, hastanelerimiz, endüstri tesislerimiz ve diğer kamu yapılarımız çok büyük oranda güvensizdir. Apartmandan bozma sağlık klinikleri ve okullar önemli ölçüde varlığını sürdürüyor. Apartmanların altında bulunan bir çok işyerinin güvenli olmadıklarını ve yaşanacak bir depremde büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklarını bilmek insanı rahatsız ediyor.
Bu yapıların güvenli olmadıkları açıklıkla söylenebilir. Ayrıca teknik ve bilimsel bir sistem bütünlüğü kurulmadığı için 1999 sonrası dönemde üretilmiş olan yapıların güvenli olup olmadığını yaşanacak depremlerle sınamış olacağız.
Durmadan yapılan yüksek yapılarla ilgili deprem yönetmeliği bile 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yapı üretim süreci genel olarak mühendislik ilke ve normlarından uzak tutulmuş, ”yap ta” nasıl yaparsan yap anlayışı inşaat sektörüne hakim olmuştur” açıklamasında bulundu. Leyla Adın