ANASAYFA arrow right Güncel

’Down Sendromlular, meslek sahibi olarak topluma entegre olan kişilerdir

’Down Sendromlular, meslek sahibi olarak topluma entegre olan kişilerdir
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 05.41
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 05.41
SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Görevlisi Uzm. Fizyoterapist
SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Görevlisi Uzm. Fizyoterapist Hatice Adıgüzel, ‘’Down Sendromlu bireyler güçlü iletişim becerileriyle sosyal, günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığa sahip, çeşitli spor dallarında başarı kazanabilen, meslek sahibi olarak topluma entegre olan kişilerdir’’ dedi.
Adıgüzel, “21 Mart Down Sendromu (Trizomi 21) Farkındalık Günü’’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, Down Sendromunun genetik bir farklılık, artı bir kromozom fazlalığıyla oluşan bir hastalık olduğunu anımsattı.
Down Sendromunun, yeni doğanın mental ve fiziksel problemlerini içeren en sık kromozom anomalilerinden biri olduğunu belirten Adıgüzel, “İnsan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken, bu bireylerde bu sayı, üç adet 21. kromozom bulundurmasıyla 47 olmaktadır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme nedeniyle, 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir” ifadelerini kullandı.
Günümüzde Down Sendromunun gebelik sırasında ya da doğumda tanımlanabilen bir durum olduğunu kaydeden Adıgüzel, şu bilgileri verdi
“Down Sendromunun görülme sıklığı ortalama 1/600-800 doğum olarak bilinmektedir. Toplumlar arasında ciddi farklılıklar göstermemekle birlikte, dünyada bu oran her 10 bin doğumda 10’dur. Ülkemizde Down Sendromlu doğan canlı bebek oranları; ortalama 8-10/ 100,00 olarak rapor edilmiştir.
Down Sendromu için en önemli risk faktörü kromozomların yanlış bölünmesi olarak bilinmektedir. Diğer risk faktörleri ise; anne yaşı>35, baba yaşı >45-50 olması, gebelik hormonları, immün sistem problemleri, gebelikte röntgen-radyasyon-ilaç kullanımı, TV, yüksek frekanslı yayılan akımlar gibi çevre kirliliği, havadaki azot, kurşundur. Ancak direkt sorumlusu henüz bilinmemektedir.”
Down Sendromunun fiziksel belirtilerine de değinen Adıgüzel, “Belirtiler, ense kalınlığı, alnın ve iki göz arasının genişliği, yassı ve basık burun, küçük kulak, dar kulak kanalları, düz saç, gevşek kaslar (hipotoni), eklemlerde aşırı elastikiyet (laksidite), avuçta simian çizgisi olarak bilinen el ayasının tek, başın küçük ve yassı olması, ensenin geniş ve kısa olması, kafatasında bulunan stürların (fontanellerin) geniş ve daha geç kapanmasıdır. Ancak her bireyde tüm bu fiziksel özelliklerin tamamı gözlenmez” şeklinde konuştu.
Erken çocukluluk döneminde yapılacak erken müdahaleyle Down Sendromlu bireylerin verilecek destekle toplumla içice bir yaşama her açıdan dahil olabileceklerinin altını çizen Adıgüzel, bu konuda eğitimin önemini, “İmkan tanındığında her alanda eğitilebilirler, meslek edinebilirler ve topluma kazanç sağlayabilirler. Günlük yaşamlarında bağımsızlık kazanırlar. Ancak bunlar için erken yaşlardan itibaren Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, özel eğitim ve dil-konuşma terapisine, çeşitli takım ve bireysel spor aktivitelerine ihtiyaç duyabilirler. Planlı ve programlı bir profesyonel destek almaları halinde yaşama katılımları önemli ölçüde kazanılmaktadır” sözleriyle dile getirdi.
Özellikle obezite riski, motor açıdan kas gevşekliği ve aşırı eklem esnekliğinin bulunması nedeniyle bu bireylerin spor aktivitelerine yönlendirilmesinin çok büyük önem taşıdığını vurgulayan Adıgüzel, şöyle devam etti:
“Bu bireylerin bebeklik çağında başlayan fizyoterapi ve rehabilitasyon sürecinde; fizyoterapist aile iş birliği ile aileler, bebeklerini terapatik açıdan nasıl tutup-taşıyacaklarını, besleyeceklerini, oral-motor becerilerini artırmanın yollarını, oyuncaklarla nasıl motor gelişimi destekleyerek oynatabileceklerini, gelişim süresince nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrenebilirler.”Haber Merkezi

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *