Zeytinliklerin talanına yol açacak yasa teklifinin anayasaya aykırı olduğu vurgulandı
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, zeytinlikleri madenciliğe açan “süper izin” yasa teklifinin eksik ve yanlışlarını sıraladı.
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, AKP’li milletvekillerinin imzasıyla TBMM’ye gelen ve görüşmeleri bu hafta devam edecek olan zeytinlik alanları madenciliğe açan torba yasa teklifini değerlendirdiği bir açıklama yayınladı. Dernek, yasa teklifinin anayasanın 15 maddesini ihlal ettiğini belirtti. Değerlendirmede, “Zeytinliği kamulaştırılan kişilere Hazine taşınmazları 10 yıl süreyle rayiç bedelle kiralanabilecektir. Diğer bir ifade ile yurttaşların arazisi ve zeytinlik varlığı elinden alınmakta, sonra kendisine kiracı sıfatı ile başka bir mülk verilmektedir. Bu, mülkiyetin hem maddi hem hukuki olarak zayıflatılması anlamına gelir” denildi.
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, AKP’li milletvekillerinin imzasıyla TBMM’ye gelen ve görüşmeleri bu hafta devam edecek olan zeytinlik alanları madenciliğe açan torba yasa teklifini değerlendirdiği bir açıklama yayınladı.
‘Süper İzin’ yasa teklifine yönelik yapılan değerlendirmede, muhalefet vekillerinin ve çevre koruyucularının görüşlerinin alınmadığı belirtildi. Değerlendirmede, “Kanun teklifi, mevcut hali ile kamu yararını gözetmeyen, kanunların genelliği ilkesine uymayan, belli kişilere, zümre veya şirketlere diğer benzer durumdakilere kıyasla özel ayrıcalık taşıyabilecek düzenleme niteliğindedir. Bu teklifin TBMM’de görüşülmesinin, TBMM tarihine çalınmış kara lekelerden biri olarak anılması kaçınılmazdır” denildi.
Kamu kesiminin anayasal sorumluluğunun yurttaşların refahını sağlamak olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, “Kanun teklifi, Türkiye’nin kırsal yaşam ve ekonomisine, kırsalda yaşayan milyonlarca yurttaşımıza ve kamusal varlıklara içimizdeki ‘yerli ve milli’ unsurlarla yapılan bir işgal ve ‘yok etme hareketi’ denemesi denecek cinstendir” ifadelerine yer verildi. Söz konusu yazıda yasa teklifinin ‘yasa yapım tekniklerine’ uygun tasarlanmadığı da vurgulanarak “Taslak kanun metninde ‘yatırımcılar için kolaylaştırıcı’ olarak düzenlenen maddelerde aşırı biçimde ‘detaya boğma’ ve her bir süreci somutlaştırma ihtiyacı göze çarparken, yurttaşlar ve kamusal varlıkları koruyucu düzenlemeleri boşa çıkaracak kısımlarda ise özellikle belirsizlik içeren bir yaklaşımla teklif ele alınmıştır” denildi.
‘ŞİRKETLER LEHİNE HUKUKSUZ MÜDAHALE’
Teklifte yer alan maddelerin bir kısmının idare hukukunun temel ilkelerini işlemez hale getirdiği belirtilirken “Teklifteki hali ile başta Muğla bölgesinde köylüler olmak üzere yurttaşların geçim kaynaklarına, bürokratik karar alma süreçlerine ve kamu görevlilerinin karar verme sürelerine ve iradelerine doğrudan şirketler lehine hukuksuz bir müdahale vardır” ifadeleri kullanıldı. Yasa teklifinin Anayasa’nın başlangıç hükümleri ve toplamda 15 maddesini (7, 10, 11, 44, 45, 56, 63, 123, 127, 168, 169 ve 170) ihlal ettiği belirtildi. Teklif ile ÇED süreci tamamlanmadan teşvik, onay, izin, ruhsat vb. işlemlere başvuru yapılabilmesinin önünün açıldığı değerlendirilen açıklamada, “‘Yatırım kolaylığı’ adına ÇED süreçlerinin etkinliğinin kaybettirilmesi, Anayasa’nın ‘çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’ hükmüne aykırıdır. Çevre mevzuatında amaç, yatırımı kolaylaştırmak değil, çevre ile uyumlu hale getirmektir. Yatırımın ekonomik yararı, çevresel değerlerin geri döndürülemez şekilde zarar görmesini meşrulaştıramaz. Mevcut teklif, idare hukukundaki kamu yararı-bireysel yarar dengesini açık bir biçimde yatırımcılar lehine bozmaktadır” ifadelerine yer verildi.
Maden Yasası’nda madencilik yatırımlarının izin süreçlerini ilgilendiren düzenlemelerde gidilen değişikliklerle birlikte mevcut düzenlemelerdeki kimi kurumların yetkileri ve tasarruf haklarının ‘kurul’ adı altında Cumhurbaşkanlığı güdümünde yeni bir yapıya ve MAPEG’e devredildiği vurgulanan açıklamada, “Madencilik yatırımlarını ve bu yatırımlarla ilgili faaliyetleri ilgilendiren süreçlerdeki yasama yetkisi yürütmeye (Cumhurbaşkanlığına) ve MAPEG’e devredilmiştir. Bu iki kurum için orantısız yeni yetki ve görev tanımları yapılmıştır” denildi. Orman vasıflı arazilerde madenciliği ilgilendiren izin süreçlerinde tüm kurum görüşlerinin, ÇED belgesi gibi belgelerin MAPEG tarafından alınacak hale getirildiği belirtilen değerlendirmede, “Bir nevi, MAPEG, artık madencilik yatırımları yapan şirketler için, halkın vergileri ve kamu kaynaklarını kullanarak, ücretsiz danışmanlık ve onaycılık mekanizması oluşturmuştur” ifadelerine yer verildi. Bu değerlendirmeye ek olarak, “MAPEG’in tüm izin süreçlerini tekelleştirmesiyle birlikte, yatırımcının izinlerde belirtilen yükümlülüklere uymaması ya da yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde uygulanacak idari veya hukuki bir yaptırım mekanizması öngörülmemiştir. Bu durum, yetki-toplama eğiliminin denetim ve sorumlulukla desteklenmemesi anlamına gelmekte ve ciddi bir idari boşluk yaratmaktadır” ifadeleri kullanıldı. Cumhurbaşkanlığı güdümündeki ‘kurul’a yönelik de değerlendirmede bulunulan açıklamada, “Türkiye yüzölçümünün yarısından fazlasını kapsayabilecek büyüklükte bir alana yayılması muhtemel IV. Grup ile ‘stratejik veya kritik madenlere’ yönelik madencilik yatırımları için Cumhurbaşkanlığı güdümünde ‘Kurul’ denen hukuki ve demokratik açıdan ucube bir yapı imdada yetişmiştir” denildi.
Zeytinlik eleştirilerinin niçin yapıldığına yönelik de detaylı bir değerlendirme yapılan açıklamada, “Önerilen maddeye göre, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uygun görmesi halinde zeytinliği kamulaştırılan kişilere Hazine taşınmazları 10 yıl süreyle rayiç bedelle kiralanabilecektir. Diğer bir ifade ile yurttaşların arazisi ve zeytinlik varlığı elinden alınmakta, sonra kendisine kiracı sıfatı ile başka bir mülk verilmektedir. Bu, mülkiyetin hem maddi hem hukuki olarak zayıflatılması anlamına gelir. Üstelik mülkiyetin kamu yararı dışında ve orantısız şekilde sınırlanması, Anayasa Madde 35 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No’lu Protokol bakımından sorunludur” denildi. Zeytin üreticisinin gelir kaybı başta olmak üzere neredeyse tüm zararlarının gözardı edildiği belirtilen açıklamada, “Zeytin ağaçlarının taşınması ciddi bir biyolojik ve tarımsal planlama gerektirir. Bilimsel literatürde bu süreç: en az 2 yıl ön hazırlık, toprak-iklim uyumu, ağaç yaşı, türü, kök gelişimi gibi parametrelerin takibini zorunlu kılmaktadır. Kanun gerekçesinde ve geçici maddede bu bilimsel temel tamamen yok sayılmış; taşıma işlemi alelade bir ‘nakliye faaliyeti’ gibi değerlendirilmiştir” ifadelerine yer verildi. cumhuriyet