Akaryakıta ve dolara bağlı olarak A’dan Z’ye tüm ürünlere fahiş şekilde zam geldi, gelmeye de devam ediyor. Tün bunlar karşısında milyonlarca insan eziliyor, ama insanlar hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor
Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doçent Dr. Mustafa Doğanoğlu, “İnsanların ağır vergiler ve zamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalmasının en büyük nedeni sivil toplumun zayıflığı ve nemalanma” diye konuştu.
Pastadan pay almazlarsa “Vatan, ezan ve bayrak” demek işe yaramayacak
Doğanoğlu, “Çok küçük kırıntı da olsa pastaya erişebilme olanakları yok ise istediğiniz kadar “Vatan, ezan ve bayrak” deyin işe yaramayacak. Pastadan pay almasının yollarını açıp bir de bunu “Vatan, millet ve bayrak” gibi söylemlerle birleştirince hem kendi grup kimliğini konsolide ediyorsunuz, dolayısıyla iktidarınızı pekiştiriyorsunuz” tespitini yaptı.
Neoliberalizm ile bir taşeronlaşma döneminin başladığını vurgulayan Doğanoğlu, “İktidarın güçlü olmasıyla ilişkili olarak en son taşeronun kim olacağında hükümet çevrelerinin etkileyici, bazı durumlarda ise belirleyici olma pozisyonu var. Dolayısıyla ekonominin dışında olması gereken devletin daha çok işin içerisine girdiğini görmeye başladık. Bizdeki seçimler lidere duyulan güvenin onaylanması ya da güvensizlikle ilgili meseleye dönüştü. İktidarın değişmesi büyük bir kesim için beka kaygısı haline geldi. İktidarın değişmesinin bir gelecek kaygısına dönüşmeye başlamasını “Vatan, toprak, bayrak” gibi popülizmle birleştirince “Soğanın fiyatının düşmesi için değil, vatanın düşmemesi için oy veriyoruz”. Toplumsal gerçekliğin vefa ve sadakatin yanı sıra işin içerisine “Ezanın susmaması” meselesini dahil ettiğimizde vergilerin yükselmesi ya da zamların olması büyük dava karşısında çok tali bir pozisyona düşüyor” dedi.
Hiçbir zaman toplum bu kadar keskin bir şekilde ayrıştırılmadı
Modernleşme ile birlikte kutuplaşmanın da başladığına, ancak hiçbir zaman toplumun bu kadar keskin bir şekilde ayrıştırılmadığına dikkat çeken Doğanoğlu, “Toplumsal duyarsızlığı iki ayrı kategori de ele almak lazım. Bir iktidar yanlısı bir de muhalefet var. Muhalefeti oluşturan toplumun yarısı zamlardan, vergilerden ve hükümetin icraatlarından şikayetçi ve söyleniyor, fakat sessiz kalmaya devam ediyor. Bu durumu politik aktörlerin değerlendirememesi ile izah edebiliriz. Çünkü tek başınıza bir etki yaratamazsınız. Etkinin bir kitlesellik kazanması lazım. Kitlesellikte örgütlü güçle olabilecek bir şey. Yani bu kesimin sessizliğini örgütsüzlükle açıklayabiliriz” ifadelerini kullandı.
Toplumsal duyarsızlaşma her zaman vardı
Toplumsal duyarsızlaşmanın her zaman var olduğunu söyleyen Doğanoğlu, “Toplumsal duyarsızlaşmayı anlamak için Osmanlı dönemine gitmek gerekiyor. Osmanlı’da yaşayan halkta bir vatandaşlık bilinci yok. Fakat batıda gelişen modernleşme ile beraber sınıfsal dinamiklerin belirleyici bir etkiye sahip olduğunu görürüz. 1200’lü yıllardan beri İngiltere’de hiç kimsenin malı müsadere edilmedi. Ama bizim ülkeler de sınıfsal dinamikler zayıf olduğundan bunun garantisi yoktu. Sınıfsal dinamikler modernleşme sürecinde zayıf olduğu için modernleşme bir devlet projesi olarak topraklarımıza girdi” ifadelerini kullandı.
Kaynak dağıtıcısı devlet olunca devlet kadroları olanak haline gelmeye başladı
Doğanoğlu, “Sınıfsal dinamiklerin zayıf olması, batıdakine benzer burjuvazinin olmaması, beraberinde devletin kaynak dağıtıcısı olmasına neden oluyor. Osmanlı’dan gelme bir devleti yüceltme meselesi vardı. Tebaa bilincinden yurttaşlık bilincine geçmek biraz aksadı. Devletin güçlü olması ve sınıfsal dinamiklerin zayıf olması sivil toplumun zayıf olmasına neden oldu. Kaynak dağıtıcısı devlet olunca devlet kadroları olanak haline geldi” şeklinde konuştu.
Bürokratik oligarşi konforlu alanı sivil alana bırakmak istemiyor
Bürokratik oligarşinin, modernleşmenin devlet eksenli olmasından bağımsız olmadığının altını çizen Doğanoğlu, “Bürokratik oligarşi konforlu alanı sivil alana bırakmak istemiyor. Sivil toplum zayıf olduğundan bürokratik konforlu alanlar oluştu. Dolayısıyla politik kültürden dolayı bizde vatandaşlık bilinci hiçbir zaman güçlü değildi. Sivil toplumun zayıf olduğu bizim gibi ülkelerde devlet olanaklarına kimlerin sahip olduğu çok öneme sahip” açıklamasını yaptı.
Devlet olanağını elinde tutma meselesi AK Parti döneminde farklı bir boyut kazandı
Doğanoğlu, 1800’lü yıllardan beri her iktidarın kendi zenginini yaratmaya çalıştığını sözlerine eklerken, “Devletin kendi zenginini yaratması kaynak dağıtıcısı olmasıyla ilgili. Devlet olanağını elinde tutma meselesi AK Parti döneminde farklı bir boyut kazandı. AK Parti kendi zenginini yaratırken, kademe kademe en alt gruptakilerin pastadan nemalanmasının yolunu açtı ve bunu siyasal olarak kazanca çevirmeyi bildi. AK Parti, son 20 yılda pastanın kırıntılarından bile kimin istifade edebileceğini belirleyecek bir güce ulaştı” hatırlatmasını yaptı.