Organize Sanayi Bölgesinde ek masraf getirmesin diye evsel ve endüstriyel arıtma tesislerinin devre dışı bırakılması tam 10 köyde yaşamı felce uğrattı. Köylerin içinden geçen sanayi atığı ihtiva eden dere suları aynı zamanda çevreye pis koku yayıyor.
Yıllardır arıtma tesisinin devreye gireceği ve sanayi atıklarının artık çevreye zarar vermeyeceği beklentisi içinde olan köylüler sabırlarının taştığını söylüyor. Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Cahit Nakıpoğlu, evsel ve endüstriyel arıtma tesisinin 6 aydan beri çalıştığını söylese de köylüler, atık suyun bırakıldığı derelerden akan kimyasal atık içeren suyun yaşamı tehdit ettiğini vurguluyor. Kimi zaman katran karası kimi zaman kırmızı ve farklı renklerin karışarak aktığı suyun yazla birlikte dayanılmaz bir koku yarattığını belirten köylüler, hayvanların ve çocukların bu durumdan olumsuz etkilendiğini dile getiriyor. Yıllardır “bir gün kirlilik biter” diye beklediklerini ancak sanayinin dumanı, kokusu, zehirli atıklarıyla birlikte artarak yaşamlarına egemen olmasından yakınan köylüler isyan noktasında olduklarını dile getiriyor.
Kirlilik giderek artıyor
Köydeki derenin 12 yıl önce kirlenmeye başladığını ve kirliliğin giderek arttığını belirten Bedirkent köyü sakinlerinden Şükrü Gür, “Sanayi geldi geleli yaklaşık 12 yıldır buradan pis su akıyor. Sanayi atıklarının kirlettiği zehirli su, Karahöyük, Etebek, Bedirkent, Suboğaz, Küçük Savcılı, Büyük Savcılı, Toktambır, Hıyam, Cağıt, Çanakçı köylerini kirletiyor. Geçtiği ve yayıldığı tüm köyleri kirleten sanayi atıkları Fırat’a kadar uzanıyor. Sağlık için son derece tehlike yaratan pis su, çevreye de önlenemez bir koku yayıyor bırakın bizi, yoldan geçen arabaların içindeki insanlar bile burnunu tutuyor. Köye misafir getireceğim nerede oturacağını düşünüyorum” diye konuştu.
“Bir zamanlar balık tutulan dereden şimdi zehir akıyor”
Gür, yakın bir zamana kadar balık tuttukları dereden şimdi zehir aktığını belirtirken “Bir zamanlar balık tutulan dereden zehir aktığını görmek bizi üzüyor, hem de düşündürüyor. Akan zehir ne zaman duracak? Daha fazla yere yayılacak mı? Burnumuzun direğini sızlatan koku ne zaman bitecek?
Bu gidişten endişelenen köy halkı ve çevre köyleri dilekçe verdik ancak olumlu bir gelişme sağlanamadı. Köyümüze gelen yabancılar derenin 1 kilometre uzaktan kokusunun hissedildiğini söylüyor. Neredeyse köyümüzün çevreyle ilişkisi kesilecek, karantina bölgesi gibi kokudan ve tehlikeden buraya giren olmayacak” dedi.
Hayvanları yayıma çıkarmaya korkuyoruz
Kendisi gibi köyde büyükbaş hayvancılıkla uğraşanların, hayvanların zehirli sudan içmesi korkusuyla hayvan otlatmaktan vazgeçtiğine dikkat çeken Gür, “Geçenlerde çayır çimen bol diye hayvanları otlattık. Buradan su içen 3 hayvan zehirlendi. Veterinere zor yetiştirdim. O günden beri her gün iğne yapıyorum. Maddi olarak da bugün itibariyle dereden pis su akmasının bize çok zararı var. Hayvanların başından ayrılmaya korkuyoruz su içtiği zaman otlandığının kat ve kat fazlası ilaç parası ödüyoruz. Birisi başında durmadan hayvanlarımızı kendi köyümüze güvenemiyoruz. Nasıl ki dereden su çekilirse, kurbağalar ölürse eğer önlem alınmazsa, biz de gün be gün burada öleceğiz” diye konuştu.
Sivrisinekten yatamıyoruz
Elmas Gür, “Böceklerden ve kokudan çok rahatsızız. Sivri sinekten yatamıyoruz. Her gün yatmadan önce 2-3 kez evimizi ilaçlamak zorunda kalıyoruz. Pencereleri açmak istemiyoruz. Rüzgar şarktan eserse fazla bir koku gelmiyor, ancak şarktan esmez ise gelen koku ortalığı deviriyor” dedi.
Bitkiler zehirli suyla sulandığında kuruyor
Gür, dereden akan suyla geçmiş yıllarda olduğu gibi tarlaları suladıklarında, mısır ve patlıcanın dışındaki ürünlerin kuruduğuna da dikkat çekerek, “Darı ve patlıcanın dışındaki tüm bitkiler bu zehirli sulardan olumsuz etkileniyor. Su sıkıntınız olup da eski günlerdeki gibi derenin suyundan bir kez su verdiğiniz zaman, fasulye, biber, domates olduğu gibi solup kuruyor. Su çoğu zaman şimdiki gibi simsiyah ancak o günkü kimyasal maddelerden midir bilinmez ama bazı günlerde kıpkırmızı akıyor. Köyün kadınları olarak biz suyumuz renk değiştirdi diye alay ediyoruz” diye konuştu.
Eskiden suyu içilen derenin artık yanından geçilmiyor
Ahmet Akbaş’da geçmiş yıllarda balık tutulan derenin şimdi yanından bile geçmekten rahatsızlık duyduklarını belirtirken, “12 yıl önce balık vardı biz sepetle balık tutmaya giderdik. Ondan önce de daha 1985’e kadar şimdi zehir akan derenin suyunu içme suyu olarak kullanırdık” dedi.
Para kazanırken doğayı tahrip ediyorlar
Beylerbeyi köyü sakinlerinden Hüseyin Dalbudak da köylerin sanayicilere peşkeş çekilmesinden ve sanayicilerin duyarsızlığından yakınanlardan sadece biri. 3. Organize sanayinin kuruluşundan beri köylerinin yaşanacak yer olma özelliğini yitirdiğine dikkat çeken Dalbudak, “Bu köyde doğdum, bu köyde oturuyorum. 3. Organize kurulduktan sonra köyümüz kirlendi. Bizi hiçbir şey değil yalnız fabrikaların atıkları korkutuyor. Kendileri para kazanacak diye insanları zehirliyorlar. Köyleri sattılar. insanları yerlerinden yurtlarından ettiler. Direnip yerlerinde kalanları da bu köyde yaşayamaz hale getirdiler” dedi.
Derenin kenarındaki ağaçlar bile neredeyse kuruyacak
Derenin kenarındaki 45-50 yıldır duran ağacın bile kurmaya başladığını belirten Dalbudak, sanayi atıklarından çocuklar sık sık hasta oluyor. Kiminin karnı ağrıyor kimi ishal oluyor. Bu dereye iğdelibed derdik, burada balık tutardık, çocuklarımızda yüzerlerdi. Oysa şimdi bırakın tehlikesini ve zehrini kokusundan yanına yaklaşamıyorum. Kendi çıkarları için tüm milleti zehirlemeye hakları yok. İnsanları bırakın, doğayı zehirliyorlar. Yılların ağacı kurmaya başladı” diye konuştu.