Birliğe tam üyeliği, Cumhuriyetimizin temel özlemi ve hedefi olan çağdaş uygarlığa ulaşma ve onu aşma hedefinden soyutlamak mümkün değildir. Cumhuriyetimizin 80 yıla yaklaşan tarihi, hep iki özlemi gerçekleştirme uğraşı içinde geçmiştir; bunlar, demokrasi ve kalkınmadır. Avrupa coğrafyasında, bu iki özlem arasında bir tercih ve ayırım yapmak mümkün değildir. Çünkü, Avrupa, otoriter ve totaliter sistemlerin yarattığı tahribatı bilmektedir. Bu yöntemlerle sağlanan gelişmelerin sonuçta insanı yok ettiğinin bilincindedir.
Avrupa birliği projesi, bu bilinçle, demokrasi, insan hakları ve kalkınma arasındaki temel denklemi iyi kurarak, barış ve istikrarın anahtarı olmuştur. Avrupa kıtası, bundan sadece elli yıl kadar önce, etnik, dinsel ve hatta mezhep farklılığı ile aşırı milliyetçilik akımlarının beslediği husumet dalgalarından muzdaripti. Bu anlayışla dünyayı büyük bir savaş felaketine sürükleyen Avrupa kıtası, bu gün aşırı akımlara ve ekonomik krizlere karşı oldukça dirençli siyasi, ekonomik ve sosyal yapısıyla kapsamlı bir bütünleşme süreci içindedir. Avrupa kıtasında yer alan her devlet, bu özellikleri taşımak kaydıyla, Avrupa Birliği’ne tam üye olma hakkına sahiptir. Nitekim, bu özelliklere aykırı çıkışlar, Avusturya ve Fransa örneğinde olduğu gibi, üye ülkelerde bile yaşansa, Avrupa Birliği’nin tavrı değişmemektedir.
Biz, Türkiye olarak, Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefini bu değerler ekseninde benimsedik. Bu hedefe yönelirken, Türk demokrasisine olan inancımızı ve bağlılığımızı esas aldık; ekonomik ve sosyal refahın sağlanmasında piyasa ekonomisinin taşıdığı önemin bilinciyle hareket ettik. Avrupa Birliği’ne ortak bir değerler sisteminde buluştuğumuzu söylerken, kastettiğimiz husus budur.
Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizin gerçekleşmesi için özellikle son bir yıl içinde büyük bir gayret gösterdik. Oldukça önemli sonuçlar da aldık. Bu gelişmenin temel dinamiklerinden biri, Avrupa Birliği’nin diğer adaylar için olduğu gibi Türkiye için de bir katılım öncesi stratejisi belirlemesidir. Birlik, ülkemize sunduğu katılım ortaklığı belgesi yanında işbirliğini siyasi etkenlerden arındırarak tek bir çerçeveye oturtmada önemli adımlar atmıştır. Hükümetimizin 19 Mart 2001’de ulusal programı kabul etmesi de bu gelişmenin diğer temel dinamiklerinden bir diğeridir. Bu aşamada hükümetimizin önceliği, tam üyelik müzakerelerine bir an önce başlamaktır.