Sakatlar Haftasında sakat insanlarımızla konuştuk:
Dayı-Hala çocukları olan bir ailenin 8 çocuktan 4 tanesinin gözü görmüyor. Bir anne, çocuğunu düşürmek için ilaç kullanmış, bu İlaç ana rahminde çocuğun gözlerini kör etmiş.
Sakatlar Haftasının kutlandığı şu günlerde, gerek radyo ve televizyonda, gerekse yazılı basında konuyla ilgili olarak yayınlar yapılıyor. Sakat insanlarımızın da topluma yararlı kişiler olabilmesi için yapılması gerekenler belirtiliyor.
Biz de SABAH olarak, görmeyen birkaç insanımızı bir araya getirerek, sorunlarını ve beklentilerini yansıtmaya çalıştık.
Toplantımıza katılanların çoğunluğunu hanımlar oluşturdu. Bunlar çeşitli yerlerde çalışan ve işlerinde başarılı olan insanlar. Konuşmalarında davranışlarında kendilerini kanıtlamış olmanın rahatlığı ve huzuru sezilebiliyor.
Daha önce gelen Sıdıka ve Sevenkalp Mutlu ile Zehra Bozkurt ve Fatma Ertekin'le teybimizi çalıştırarak sohbete başlıyoruz. Önce evli olup olmadıklarını öğrenmek istiyorum. Hepsi de bekar olduğunu söylüyor. Fatma Ertekin, evlenip ayrılmış ve şu anda yalnız yaşıyor. Neden boşandığını sorduğumda da, kocasının çok az görebildiğini belirtirken
-Ailesi beni bir türlü kabullenemedi. Biz ısrar edip evlendik. Fakat sonunda ailesi galip geldi ve ayrıldık diyor.
Fatma Ertekin ve Sevenkalp Mutlu 25 yaşında olduklarını söylüyorlar. Sohbetimize katılan Zehra Bozkurt 27, Sıdıka Mutlu ise 35 yaşında.
-Neden evlenmeyi düşünmediniz? dediğimde, Sıdıka hanım çok isteyeni olduğunu belirtiyor.
-Ama, kardeşlerime bakacak kimse yoktu, bu nedenle kendimi onlara adadım. Hem görmeyen bir insan evlilikte başarısız olup ayrılınca, gören insana göre daha çok yıkılır, diyor.
Bu sözler üzerine diğer hanımlar itiraz ediyorlar. Bu işte görüp görmemenin o kadar önemli olmadığını, evlilikte başarısız olan her insanın aynı oranda etkileneceklerini belirtiyorlar. Bu konuşmasından Sıdıka hanımın evlenmesinin biraz olsun, başarısız bir evlilik yapmaktan korkmuş olmasına bağlıyorum. Evlilik konusu açılınca bir görüş ileri sürüyorum.
-Ben, eş seçme konusunda görmeyen insanların daha sağlıklı karar verebileceklerini düşünüyorum. Çünkü gören insanlar ne de olsa görünüşten etkilenir, oysa görmeyen insanlar yalnızca kişiliği göz önüne almak durumun da oldukları için daha sağlıklı karar verebilirler. Bu görüşüme hanımların hepsi de katılıyor. Daha sonra görmemelerinin nedenini sorduğumda Sıdıka ve Sevenkalp Mutlu kardeşlerin doğuştan görmediklerini öğreniyorum. Anne ve babalarının dayı-hala çocukları olduğunu, bu nedenle 8 kardeşten dördünün gözlerinin görmediğini belirtiyorlar. Zehra Bozkurt ise «Annem benim doğmamı istememiş. Bu nedenle hamileyken bir takım ilaçlar kullanmış. İlaçlar benim gözlerimi etkilediği için doğuştan göremiyorum» diyor. Fatma Ertekin ise küçükken salıncakta yatarken gözlerine kum kaçtığını söylüyor. Daha sonra gözüne kaçan cisimlerin temizlendiğini, ancak yerlerinin mikrop kaptığını belirterek daha sonra doktor müdahalesinin yararlı olmadığını belirtiyor. Sohbetimize daha sonra katılan Hasan İnce ise Behçet hastalığı geçirdiğini gözlerini daha sonra kaybettiğini söylüyor, İki çocuğu olan Hasan İnce ailem ve çocuklarımda artık görmememi benimsediler. Kendi çabamla durumu onlara kabul ettirdim.» diyor.
Görmeyen konuklarımız, görmeyen insanların başlıca sorununun işsizlik olduğunda birleşiyorlar. Sevenkalp Mutlu «Görmeyen bir insanın sorunlarının aileden başladığını belirterek «Çoğumuzun ailesi, görmeyen insan hiçbir şey yapamaz sanıyor. Yani aileden güvensizlik başlıyor. Bu da ileride daha büyük sorunların doğmasına neden oluyor» diye sorunun kaynağını aileye bağlıyor.
Sohbetimize katılanlar Körler okulundaki eğitimin yetersiz olduğunu, ortaokuldan sonra görmeyen insanların hiçbir meslek sahibi olmadan kendi kaderiyle baş başa bırakıldığını savunuyorlar. Ayrıca görmeyen insanlar için yeterli kitap basılamadığı için yeterince okuyamamaktan yakmıyorlar. Zehra Bozkurt, Körler okulunda bulunan bazı kitapları almakta güçlük çektiklerini söyleyerek, «Oysa biz bu kitapları alıp gören arkadaşlarımıza okutarak, yazıp yeniden bizden başka görmeyenlerin yararlanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu kitapların bir sistem dahilinde görmeyenlere verilmesi gerekir» diyor.
Ortak sorunlarda birleşen konuklarımızın dikkatimi çeken bir nokta da çok güzel konuşmaları ve seslerinin mikrofonik olması dikkatimi çekiyor. Evet herhangi bir nedenle görmeyen veya sakat olan insanlarımız. Bu insanlara biz toplum olarak gerekli yardımı ve kolaylığı gösterdiğimiz taktirde karşılığını mutlaka görebiliriz. Çünkü belirli eksikliklerine rağmen yaşamak ve kendilerini kanıtlamak için mücadele veriyorlar. Oysa biz toplum olarak onları aramıza kabul etmekte aynı oranda hoşgörülü olabiliyor muyuz?