'Soğuk Vali’, soğuk meze olmadı

YAYINLAMA: 19 Ağustos 2011 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Ağustos 2011 / 20.00

Aşağıda okuyacağınız köşe yazısını Zonguldak’ta yayınlanan yerel bir gazeteden aldım.

“Vali Erdal Ata Zonguldak’a atandığında çok sevinmiştik.
Zonguldak’ta işler o denli karışmıştı ki...
Acilen politik olmayan bir valiye ihtiyacımız vardı.
Nitekim görev süresi içerisinde Vali Erdal Ata politize olmadı.
Zaman zaman politize olmaması da eleştiri konusu oldu.
Çünkü, belli kesimler yüz-göz olduğu, ahbap-çavuş ilişkisine dayalı bir Vali bekledi.
Ama Sayın Ata, kimsenin rakı sofrasında meze etmedi kendini.
O yüzden Vali Ata için ‘Soğuk Vali’ dediler.
‘Soğuk meze’ olmasından iyidir ‘soğuk Vali’ denmesi.
Hizmet noktasında Vali Erdal Ata’yı değerlendirmek gerekirse; çabası ve uğraşı dışında çok fazla bir şey söylemek olanaksız.
Çünkü, çaba ve uğraşına destek verecek siyasetçi olmadı.
Biz o nedenle sürekli diyoruz ya.
Zonguldak’ın sahibi yok diye.
Valiler gelip geçecek, çaba-uğraş veren olacak ancak sonuca bağlayan siyasetçi olmayacak.
Bu yıllardır böyle oldu, bundan sonrada böyle olacak gibi.
Zonguldak’ın Vali’den çok siyasetçi konusunda ciddi sıkıntısı var.
Neyse...
Sayın Erdal Ata’ya yeni görevinde başarılar diliyoruz.”


Güzel ve önemli bir yazı.
Yazarın belentisi, hedefi farklı ama “Devletin Valisi”ni de mükemmel tasvir ediyor.
Benim düşüncemdeki prototip valiyi, bir devlet adamını tarif ediyor.
                                                                                      ***
Zonguldak eski Valisi, Gaziantep Valisi Erdal Ata, atama haberini duyunca samimi tepki veriyor: “Sürpriz oldu, beklemiyordum.”
Bu tepkinin yorumu; önceden bilinen danışıklı döğüş, falancanın torpili, filancanın kayırması değil de, liyakatın tayini gibi geldi bana.
                                                                                      ***
Sağlam ve düzgün kişiliği ile güven veren; tanıdıkça kişiler ve olaylara karşı takınacağı tavrın izleneceği bilinciyle hareket eden, kamu görevinin gereği herkese eşit mesafede durabilen bir yönetici azgın azınlığın değil ama çoğunluğun yüreğini fethedeceği kesindir.
Ama kolay değil, hiç kolay değil!..
Gaziantep kocaman bir değirmendir; insanı öğütür, şekillendirir, sonra da yer!
“Vefası” duruma göredir; faydalı, verimli olanı sever, ilişkilerini hep sıcak tutar, her vesile ile varlığını hissettirir. Ama, artık miyadını doldurdurduğunu, verimsiz olacağını hissederse, “vefayı” İstanbul’da bir semt veya bir içecek olarak hatırlar!
                                                                                     ***
Çok değerli, devlet adamı niteliklerine haiz valiler geldi Gaziantep’e…
Çok uzağa gitmeden 10 yılın blançosunu sunayım size...
Muammer Güler, merkeze alınıyordu, paçayı Samsun’la kurtardı. Buradan kurtulduktan sonra gerçek değeri anlaşıldı, muhteşem bir kariyer yarattı.
Sonra Erhan Tanju geldi, Çorum’a gitti.
Tanju’yu müteakiben Lütfullah Bilgin geldi, o da soluğu Kırıkkale’de aldı.
Ders alınırsa, tarih tekerrür etmez!
                                                                                     ***
Merak edenler olacaktır: Peki o zaman senin en beğendiğin vali kim oldu?
Tatışmasız, Hüsnü Tuğlu.
Seceresi asaletle dolu, duruşu-davranışı, tavizsiz tavrı, büyük bir delet adamıydı.
Muammer Güler’i de severim. Gaziantep’e hizmeti dokundu, ‘Zeugma’ onun en büyük kalıcı hizmetidir.


                                                                Ödül avcıları!

Okuyucularımızdan gelen bir eleştiriyi burada yanıtlamak isteriz.
Bazı firmaların aldıkları “Altın-Gümüş” ödül haberlerine niçin yer vermediğimiz soruluyor.
Sebebi gayet basit…
Para karşılığı ödül dağıtan şirketler var. Hemen her sektörde ödül dağıtan bu ‘matrabaz’ kuruluşlar, parayı bastırana ödülü veriyor.
İnandırıcı olabilmek için yurt dışında kurulu bu şirketler, ülkelerdeki faaliyetleri yakından izliyorlar. Uygun gördükleri şirketlere ulaşıp, kendilerini abartılı bir şekilde tanıtıp, arşivlerinde bulunan diğer ülkelerdeki ödülleri de referans gösterip, masraf karşılığı talep ettikleri ücretle ‘ödül’ veriyorlar.
Sözüm ona ödül alan bazı firmalar da maalesef bunu basına duyurarak, bakın biz ne kadar büyük ve ünlü firmayız, şu ürünümüze ödül verdiler, diye basın bültenleri hazırlayıp gazetelere, ajanslara televizyonlara görderiyorlar. Bu aslında bir anlamda sahtekarlığa da girer!
Gazeteniz Sabah, bu ödül avcılarını internetten takip ettiği için bütün rezilliklerini biliyor.
Gerçekleri bilip de, bunların verdiği para karşılığı ödüllerin seramonilerini nasıl yayınlayalım?
Bunlar ayıp işler! Biz de bu ayıba ortak olmak istemiyoruz.
Bu kadar basit.




                                                             Hurmalı baklava

Baklava Gaziantep’in en önemli ürünüdür.
Katma değeri çok yüksek, ‘marka’ bir üründür.
Baklavadan para kazanan bir sürü iş kolu, bir sürü sektör vardır. Boz fıstığımızın en önemli alıcısı baklavacılardır.
Baklava kelimesinin önüne ‘Antep veya Gaziantep’ kelimesi geldi mi, ürünün değeri birden artar. Örneğin, ‘Erzurum baklavası’ diye satılan bir ürünle, ‘Antep Baklavası’ diye satılan ürünün fiyatı aynı olur mu?
                                                                                  ***
Şimdi, bizim için son derece önemli olan bu ürünü korumamız gerekir.
Geçen gün İstanbul gazetelerinin hemen hepsinde aynı haber: Hurmalı baklava…
Bazı haber kanalları da, hurmalı baklavayı yoldan geçen insanlara tattırıyor, onlar da, “Aman ne güzel olmuş, çok beğendim” diyor. Zaten beğenmeyenleri keserler, ekrana çıkarmazlar!
Bu ne saçmalık? Hurmalı baklava mı olur?
Arkasından herhalde ‘turşulu baklava’ gelecektir!
İstanbul’da bazı akl-ı evvel Antepli baklavacılar da ‘portakallı, elmalı, mandalinli, şeftalili baklava’ maskaralığı yapmadılar mı?
Ayıp!
Bu meyvelerden tatlı yapıp satabilirsiniz, ama adına şeftalili, turşulu baklava diyemezsiniz! Sözgelimi, şeftali tatlısı, dersiniz.
GSO, baklavanın patentini, coğrafi işaretini, ne varsa hepsini aldı, çok esaslı bir iş becerdi.
Baklavanın adını yerli yersiz kullanan maskaralara yasaları hatırlatmanın artık zamanı geldi.
‘Baklavayı’ her haliyle korumak bizim görevimiz.



'Soğuk Vali’, soğuk meze olmadı