Güvenliğimiz yeterli mi?

YAYINLAMA: 10 Mart 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 10 Mart 2014 / 18.00

Yaygın basınımız havada parçalanarak düşen Malezya uçağı ile pek ilgili değil. Oysa, bu haber dünyanın bir numaralı gündemi.
Uçak Cuma günü akşamı düştü, dün gece geç vakitlere kadar henüz hiçbir şey belli olmamıştı. Kaybolan 239 yolcunun 154’ünün Çinli olması, Malezya Ulaşım Bakanı Hishamuddin Hussein’in bilgi gizlediğinin zannedilmesi Çin basınını çıldıltıyor!

Bir İtalyan ile bir Avusturyalı’nın Tayland’da Puket tatil merkezinde çalınan pasaportları ile Malezya uçağına binmeyi başaran iki kişinin uçağa girerken kaydedilen görüntüleri başka tipler. Bunların kim olduğu belli değil, ancak tespit edildiyse de açıklanmıyor. Asıl kavga da buradan çıkıyor!
Bölgeye Çinliler savaş gemilerini yolladılar, ABD dahil 7 ayrı ülkenin gemileri ve uçakları bölgedeler. Felaket bir durum!

Ben özellikle Gaziantep açısından bu felaketten ders alınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Gaziantep, tarihinin en karanlık, belirsiz ve tehlikeli zamanını yaşıyor.
Şehrimizde kaç Suriyeli var, bilmiyoruz! Benim inandığım rakam 500 bin! 200 bin de diyen var, 300, 400 diyen de!..
Neye göre yapılıyor bu tahminler?
Gelenlerin çoğu kaçak olduğu için gözümüzün gördüğü kalabalığa, ev satın alanların ve kiracıların durumuna göre sağlıksız tahminler yapılıyor.

İçimizde barındırdığımız bu insanların niteliğini bilmiyoruz. Aralarında terörist var mıdır? Olmaması mümkün mü?
Şehrimizde çeşitli ülkelerin Suriye olayını takiple görevli diplomatları bulunuyor. Ofisleri, konutları, makam araçları var.
Bir de haliyle resmi olmayan, dünyanın dört bir tarafından ajanlar Gaziantep’te cirit atıyor.
Özgür Suriye Ordusu, El Kaide’si ve diğerleri toplantılarını şehrimizde yapıyor. Bunların hepsinden haberdar mıyız acaba?

Günde 30’a yakın uçak trafiğinin olduğu Gaziantep’te ulaşım ne kadar güvenli, bu da başka bir bilinmeyen!
Terörist bir saldırının düşürdüğü tahmin edilen Malezya uçağından ders alınması gereken çok şey olduğunu düşünüyorum.


Basının pürmelali...

Eli kulağında sakıt belediye başkanı ‘Verenden de vermeyenden de Allah razı olsun’ turuna çıktığı Almanya’da dostluk madalyası almış.
Yerel bir gazetenin özel haberine göre belediye başkanı madalyayı alırken ayakta alkışlanmış. Ama başkanın kaç ‘bis’ yaptığını açıklamamış! Unutmuş olsalar gerek!
İçimden, “Vıcık vıcık yağcılık! Ayıp be! Doğru dürüst haber yazmak bu kadar mı zor?” diye geçirdim
Ancak, aynı haberi diğer gazetelerde de görünce şaşırdım. Çünkü, okuduğum yerel gazete habere ismini koymuş, özel haber olarak okuyucularına sunmuştu!
Meğer öyle değilmiş. Haber Büyükşehir Belediyesi tarafından servis edilmiş, İHA’da oradan alarak tekrar servise koymuş.

Bir başkasının haberini okuyucularına kendi özel haberi olarak sunmanın ne manaya geldiğini yayıncılar bilir!
Unuttum gitti!..

Ama birkaç gün sonra malum gazetenin yazarı, köşesinde, Gaziantep’te bazı gazeteler belediyeden gelen bir bülten haberi ile İstanbul basınından çalınan başka bir haberle gazetecilik yaptıklarını sanıyorlar, kendilerini gazeteci zannediyorlar  ve o kadar da arsızlar ki, çaldıklarına utanmadan, sıkılmadan ‘özel haberimiz’ diye de alçakça yalan söyleyip, okuyucularını kandırıyorlar, mealinde bir şeyler yazdığını okuyunca adeta nutkum tutuldu!

Gaziantep’te gazetecilerin çoğu kendi gazetelerini bile okumazlar. Ben merakla takip etmeye çalışırım.
Ünlü televizyoncu Oğuz Haksever ile Gaziantep’e NTV için program yapmaya gelmeden evvel telefonda konuşmuştuk. Bana sözünü ettiğim yazarı sordu. Tanımadığımı ama yazılarını okuduğumu söyledim.

Yazar, köşesinde bazı gazetecilerin gerçek mesleklerini de açıklamış. Kamuoyunun gerçekleri öğrenmesinde ben de fayda mülahaza ediyorum.
Bu yazıyı yayınlamakta biraz geciktim. Ama isabet olmuş. Yazarın gazetesi geçtiğimiz Çarşamba günü sürmanşetten çalıntı Zeugma mozaikleri haberini verdi.
Aslında haber çok bayattı! Sabah, bu haberi bir yıl evvel yayınlamadan önce Kültür Bakanlığı’nın da görüşünü almak için aradığında, “Aman bu haberi yapmayın, mozaikleri alıp getirmek üzereyiz, yazarsanız sıkıntı olabilir. Ülke yararı için yazmayın” uyarısı üzerine rafa kaldırmıştı.

Bowling Green State Üniversitesi ile telefonla iletişime geçmiş, onlardan mozaiklerin iade edilmesini öğrencilerin de, kent halkının da istediklerini öğrenince rahatlamış, mozaiklerin bu durumda iade edileceğine inanmıştık.
Ancak, geçen hafta Salı günü Milliyet Gazetesi’nin birinci sayfadan kocaman verdiği haberden anladık ki, Kültür Bakanlığı ile Bowling Green State Üniversite arasında bir şekilde anlaşma olmamış, iade işi de yatmış!

Şimdi…
Söz konusu gazete, arsızlık ve hırsızlıkla suçladığı bazı gazetelerin yaptığını bizzat kendisi de yapmış olmuyor mu?
Belediye bülteninden aldığı haberi kendi haberiymiş gibi kullanıyor! İstanbul gazetesinden, Milliyet’ten satır satır çaldığı habere de kendi imzasını koyuyor!
Bir yazar kendi gazetesi için bu kadar ağır, çirkin ifadeler kullanırsa, bunun adına ne denir?
Ne dendiğini herkes bilir!

Umarım, o da kendi gazetesini okumadığı için bu hataya düştü!
Eleştirdiğim yazısının kurgusuna bir itirazım yok! Yazdıkları doğru!
Tek bir eksiği ile…
“Eleştirdiğim bu arsız gazetelerin içinde benim de gazetem var!” deseydi, ben bu yazıyı yazmayacaktım.

Bazı gazetelerin geçen sene ilanı kesildiğinde, ben başta bu gazetenin ilanının kesileceğini ve bir daha da verilmeyeceğini tahmin etmiştim. Çünkü, yayına başladığı birkaç sene öncesinden beri gazetecilik ilkelerine hiç uymadılar, kuruluş sermayesi şeffaf değildi, kadrosunda bulundurması gereken 21 muhabir için sürekli manipülasyon yapıldı, trajı konusunda birkaç sefer tutanak tutuldu ama hepsini hallettiler!
Şimdi de kendilerine gazeteci; diğerlerine de kaçakçı, ekmekçi, kebapçı, emlakçı, iş takipçisi diyor!
En iyisi bu konuda GGC bir toplantı düzenlesin. GGC’nin kendi mekanında da olabilir, KOSGEB salonunda da yapılabilir, veya… bir başka yerde!

 


 

Yanılgı!..

Ankara’da işlediği bir suçun ortaya çıkmaması için uzun yıllar topluma karışamayan birisi suçun artık unutulmuş olabileceği varsayımı ile meydana çıktı.

Her ne hikmetse cemaatın lütfuna mazhar olup üzerine konduğu jeotermal santrallerin keyfini sürüp durumunu düzelten muhterem zat, “Bu adeta göğsümüze iliştirilen bir pırlanta” diye söylenip duruyor.

Pırlanta olduğunu doğru söylemiş de, iliştirildiği yeri yanlış tarif etmiş.

Kısa bir süre önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Grup Toplantısı’nda yolsuzluklarla ilgili konuşurken şöyle dedi: “Daha TOKİ müteahhitlerine sıra gelmedi, onları da açıklayacağım.” “

Eyvah” dedim, “Şimdi bizimkinin de adını verecek!

Neyse, çok şükür, sonunu getirmedi.

Ama gelecek günler pek hayra gebe değil!..

 

 

 

 

 

Güvenliğimiz yeterli mi?