Cumhurbaşkanlığında sona doğru…

YAYINLAMA: 20 Nisan 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 20 Nisan 2014 / 20.00

Recep Tayyip Erdoğan; liderlik hasletiyle, karizmasıyla, hırsı ile, öfkesiyle, kendisine vahiy olduğuna inandığı misyonuyla, kriz stratejisiyle, organize yeteneğiyle, insanları çok iyi tanıması ve yönlendirme bilgisiyle hedefine ulaşmak için önüne gelen her şeyin üzerinden silindir gibi geçiyor…

 

Bana göre son sözünü de önceki gün söyledi: “Türkiye 10 Ağustos’ta Başkanını seçecek…

Hep yazıyorum, Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olacak, tartışma bundan sonrası için yapılabilir ancak, diye!

 

Parlamenter sistemde, TBMM’nin seçtiği cumhurbaşkanını halk seçerse, bu sisteme hala ‘parlamenter sistem’ denebilir mi?

Bu yasa yayınlandığı gün zaten sistemin değişeceği belli değil miydi?

Başbakan Erdoğan’ın isteği üzerine çıkan bu yasa ile, anayasada değişiklik yapılamasa bile Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığının mevcut yetkileri ile  Yarı Başkan’ olacağı bilinmiyor muydu?

Köşke çıkarsam tam yetki kullanırım. Koşan, terleyen bir cumhurbaşkanı olurum” dedikten sonra ki ancak  104’üncü maddedeki yetkileri tartışılmaya başlandı.

Bakanlar Kurulu’na istediği sürece başkanlık yapacağı, bütün büyükelçileri kendisi tayin edebileceği vb.

 

MİT Başkanı için soruşturma tasarruf yetkisi başbakanda iken, şimdi cumhurbaşkanına geçmesini herkes yeni keşfetti!

Neden 30 il büyükşehir kapsamına alındı, bunu henüz Köşk’ün iradesine ilintilendiren çıkmadı!

Bütün bunları bize gazete büromuzda, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, aylar önce anlatmış,  Başkanlık sistemi için anayasa değişikliği şart değil!” demişti.

Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesi ile ilgili yasa Gül’ün yeniden aday olması mümkün olmayacak şekilde çıkarılmıştı AK Partililer’in oylarıyla…

Ancak, CHP’nin AYM’sine başvurusu ile yasada değişiklik yapılmış, Gül’ün 7 yılın sonunda tekrar aday olabilmesinin önü açılmıştı.

Gül’ün, “… mevcut şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili bir siyaset planım yok” demesini siyasi bir hamle olarak değerlendiriyorum. Çünkü, AK Partili milletvekilleri ve hükümete yakın medya tarafından baskı altına alınmaya başlamıştı!

Bütün bu gelişmelerin varsıllığı Gül tarafından hesap edilmemiş olması da zaten mümkün değildi!

Bir süre önce, “Kendim için söyleyeceklerim önemlidir” demesi de bunu doğruluyor, nitekim!

 

Erdoğan Köşk’e çıkarsa, on ay sonra genel seçim var.

Dar veya daraltılmış bölge sistemi ile AK Parti’nin parlamentodaki milletvekili sayısını artırma projesi var, masada!

Milletvekili adaylarının tespitlerini bizzat Erdoğan yapacaktır ki, fiili yarı başkanlık sistemini referanduma gitmeden yasal başkanlık sistemine geçirebilsin.

Bunun için de Erdoğan uyumlu veya emanetçi bir başbakan atayacaktır. Gül de böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini net bir şekilde ifade etti.

 

Pürüz, birbirine kardeş kadar yakın olduğu söylenen iki liderin anlaşamayacağından kaynaklanacağa benziyor.

Oturup, konuşacaklarını söylüyorlar ama şimdiye kadar söylediklerinden anlaşılıyor ki her iki tarafı da mutlu edecek bir anlaşma neredeyse imkansız! Çünkü, her şey ortada!..

Ama hala bazı kadim iyimserler, belli olmaz belki Erdoğan, Gül’ün bir dönem daha göreve devam etmesini isteyebilir, hayalperestliğinde bulunuyor.

Gül’ün “siyaset planım yok” hamlesi kadük kalmaya mahkum!

TÜSİAD’da  Gül’ün konuşması ‘veda hutbesi’ olarak değerlendirilmiş, kuliste ‘cumhurbaşkanlığı Erdoğan’a hayırlı olsun’ denmiş.

On-onbeş güne kadar netleşmesi beklenen bu meselede, asıl anlatmak istediğim, beklenen sonucun alınması için verilen uğraş en az yedi sene öncesine gidiyor!

En az dememin nedeni de, Gül’ün adaylığının Erdoğan tarafından açıklandığı o günü hatırlayın! Hiç de canı gönülden olmamıştı!

Yeni senedir sabırla bekleyen, yedi kez üst üste seçim kazanan Erdoğan için ülkenin bir numarası olma zamanı geldi.

Aslında buna Türkiye’de itirazı olacak çok insan olmazdı!

Eğer rejimi zorlayacak şekilde Köşk’e çıkacak olmasaydı!   

Bütün bunlar iç meselemiz denebilir, ama dış dünya çok tedirgin! AB’nin uyarıları sertleşiyor!

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz, Milliyet’ten Kadri Gürsel’e verdiği röportajda, ifade özgürlüğü, hukuk devleti, bağımsız ve özgür medyanın değeri hakkında hükümetinin kaygılı olduğunu ifade ediyor, “Türkiye sözde demokrasi değildir” diyor.

Türkiye’nin imajı ekonomisini etkiler” diye de  endişesini belirtmekten kaçınmıyor.

 

 

Cumhurbaşkanlığında sona doğru…