Bir çift değil, tek…

YAYINLAMA: 27 Nisan 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 27 Nisan 2014 / 20.00

Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi yönetim kurulu üyeleri ve başkanları Sıtkı Severoğlu ile Fatma Şahin’i tebriğe gitmişler.

Adettendir, giderken el boş gidilmez.

Çiçek veya kitap götüreceklerine, Severoğlu kişiliğine uygun gizemli bir hediye götürmüş.Çikolatadan bir tek kadın ayakkabısı…

İlginç değil mi? Şimdiye kadar ‘hayırlı olsun’a böyle bir hediye götürüldüğünü duymadım.

 

Neden böyle bir hediye seçtiler, biraz düşündüm.

Mimarlar Odası, iktidara muhalefet yapan en önemli sivil toplum kuruluşlarından birisi, hatta en önde geleni.

Fatma Şahin’in, gücünü zorlayan performans gösterdiğini biliyorlar.Hediye ayakkabı ile çalışkanlığının farkında olduklarını, ayakkabısının çabuk eskiyeceğini düşünerek sembolik, çikolatadan ayakkabı hediye ederek çalışmalarında destek olacaklarını anlatmak istemişler.

Ancak, ayakkabının diğer tekini vermemişler! Ayakkabı bir çifttir, tek verilir mi?

Ha, işte burada, şunu ima ediyor olabilirler:

Beklentimiz büyük, yapılacak iş çok, harabül Ayıntab’ın biran önce imara ihtiyacı var. Sizi gözlem altında tutuyoruz, beğenmezsek ayakkabının diğer tekini bu kez acı biberden yapıp yollarız, ona göre!..

 

Bu benim betimlemem.

Şunu da eklemek istiyorum.“Fatma Şahin’in ilk 100 gün performansı çok önemli” gibi belirli zaman koyan gözlemciler var.

Ben bunlara katılmıyorum.

Fatma Şahin’in performansını değerlendirmek için bir sene sabırla beklemek lazım.Ancak ondan sonra eleştirilebilir. Çünkü, yeniden yapmanın kolay, eskiyi tamir etmenin zor olduğunu düşünerek, Gaziantep’te nerede ise her şeyin üstündeki makyajı silince altından çapanoğlu çıktığı için tamir etmenin zaman alacağını kabul etmek gerek!

İşi zor, ama böyle güçlü sivil toplum kuruluşları bilinçli ve uygarca destek verirlerse, hepimizin içinde yaşadığı Gaziantep’i yaşanabilir bir kent haline getirebiliriz.

 

 


 

159 milyar dolar!

 

Yazacaklarım şaka değil, lütfen ciddi ciddi okuyun!

Moody’s yatırımcılara gönderdiği özel raporda Apple’ın kasasında 159 milyar dolar nakit paranın bulunduğunu ve bu kadar büyük meblağın şirketin başına dert olduğunu belirtti!

 

10 sene önce, iPhone daha çıkmadan şirketin kasasında 5.5 milyar dolar nakit vardı, bu da o kadar sorun çıkarmıyordu!

Ekonomist Maynard Keynes, şirketlerin kasalarında neden nakit tuttuklarını 3 nedene bağlıyor.

1.Günlük paradan para kazanacak işlemler. 2. Ekonomide yavaşlama, pazar daralması gibi sıkıntılar başgösterirse. 3. Yeni yatırım fırsatı kollarken herkesten önce davranmak için.

 

Apple rakipleri gibi yaratıcılığa ve yeni teknolojiye para ödemiyor, kendisi geliştiriyor.Örneğin Google, robotlar, video siteleri, insansız araç kullanımı ve suni zeka proğramları için milyarlarca dolar harcadı.Benzerini Amazon yaparken, Facebook da son iki ayda teknolojiye 20 milyar dolar harcadı.

Apple’ın hisse sahipleri, “Biraz para dağıtın” diye sıkıştırıyorlarmış ama şirketin CEO’su Timothy Cook oralı olmuyormuş.

 

Dış basından bu kadar hikayeyi neden anlattım diye aklınıza bir soru geliyorsa, işte cevabı!

Böyle acip bir miktarda nakit Antepli bir şirketin kasasında olsaydı, ne yapardı?

Sorunun bir tek yanıtı var, hemen parayı arsaya bağlardı.

Aynı haberde, Amerika’daki şirketlerin kasasındaki nakitin 1.64 trilyon dolar olduğu belirtiliyor. Ve bu şirketlerin hiç biri emlaka yatırım yapmayı düşünmüyormuş!

Aramızdaki fark da bu olsa gerek!

 

 

 

 


O adam gibi adamdı, ya…

 

Geçen gün Hürriyet’te Şölen’in kurucusu Asef Çoban’ın vefatının beşinci yıldönümü için verilen ilanı okuyunca hüzünlendim.

Asef Çoban, ilanda yazıldığı gibi Şölen’in kurucularından değil, kurucusu idi.

Düztepe’deki salaş bir evin zeminindeki paslanmış bidonun musluğundan süzülen kolonya ile başlayan serüvenin önce gofret sonra çikolata türevlerine dönüşmesinin tek ve gerçek mimarı Asef Çoban’dı.

 

Üretimi pazarlamak için arabasıyla gezmediği yer kalmamıştı.Bütün yük onun omuzundaydı, kardeş ortaklığının lokomotifi oydu.Çok gezip gördüğü için ne yapılmasına karar veren, vizyon sahibi olan da oydu.

Ama kader işte bu! Ülke ülke, şehir şehir, ilçe ilçe dolaşıp olağanüstü çalışmayla ürünlerinin pazarlamasını yaparken bir araba kazası onu yaşamının en verimli çağında aramızdan aldı.

 

O bambaşka biriydi. Mertti, vefalıydı, çok kibardı, çalışkandı, cesurdu, kısaca adam gibi adamdı.

Onun takipçileri için bir değerlendirme yapmayı uygun bulmuyorum.Bazı isimler geçen gün Star Gazetesi’nde yayınlanan Ergenekon, uyuşturucu, terör’ gibi soruşturma dosyalarına konmak için TİB kayıtlarındaki dinlemelerde yayınlandı.

Hani oğlu Vali olmuş, ziyarete gelen babasını… fıkrası var ya!..

 

 

 


Donanımsız olunca…

 

Yaşar Özen’in ‘Hakikat’ gazetesinde “… Şimdi fırıldak gibi dönerek Sayın Fatma Şahin’e yatırım yapma zamanıdır…” haberini okurken kendi kendime mırıldandım, demek insanlar işin farkında, yutmuyorlar!..

Haber şöyle: “… Eğer şu sıralar gazetelerde rüzgar güllerinin; biz Asım Bey’e söylemiştik, yaptığın şey yanlıştır, şunu şöyle yapsan, bunu böyle yapsan daha isabetli olur başkan diye uyarmıştık, kendisini ikaz etmiştik, fakat dinletemedik türü yazılara rastlarsanız sakın ola ki şaşırmayın. Bunlar Sayın Fatma Şahin’i kafa kola almanın altyapı çalışmasıdır…

 

Başkaları da var. Kimyagerle, kimya mühendisinin farkını bilmeyen yazarlar!

Okuduğu haberin mahrecini (ANKA, Türkiye’nin yarım asırlık haber ajansı. Ekonomi ve bürokrasi haberlerinde Türkiye’nin en iyisi) çözemeyip, “Ben bunu internette görmüştüm, oradan indirip kullanmışlar” diyebilen cahillere ne demeli!

Meslek büyüklerini eleştirirken arsızlaşanlar, kahhar eleştirileriyle Yaşar Özen’i de üzüyorlar.

Hadi haklarını da yemeyelim… Kandırmaca grup resmi çektirmesini iyi biliyorlar!

Ama şanssızlar, o resme, bizden çok Antep’e gelenler güldü…

 

 

 

Bir çift değil, tek…