Özür dilemek, bu kadar mı zor!

YAYINLAMA: 19 Mayıs 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Mayıs 2014 / 20.00

Prof. Dr. Metin Karakök’e bazı meslektaşları destek vermeye başladılar.

Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Kıvanç Güngör’ün, Karakök’ün bazı kesimler tarafından kasıtlı olarak yıpratılmaya çalışıldığını iddia eden demecini okuyunca gülümsedim!

Güngör Hoca politikaya ısınma çalışmaları yapıyor galiba! Çünkü, demeci bilimsellikten ziyade politika kokuyor!

 

Belki hatırlamamış olabilir değerli Hocamız, ben Mevlana’nın o sözünü hatırlatayım:

Ağızdan çıkan söz, yaydan fırlayan ok gibidir; gittiği yerden geri dönmez.”

Ayrıca, video var, tevil etmenin anlamı yok ki!..

Bir hatırlatma daha yapayım, bu olay henüz yerel boyutta. Yarın ulusal gazetelerde çıkarsa, kadın kuruluşları devreye girerse, Karakök kendini İstanbul gazetelerinin manşetinde bulabilir, o zaman işin içinden hiç çıkamaz!  Çünkü, itham çok çirkin! Bir bilim adamı nasıl olur da, “…Özellikle ahlaki ve vicdani boyutuna baktığımızda hemşirelerimizin bu konularda biraz daha donanımlı olması gerekiyor…” diyebilir?Bir toplantıda bir hemşire kakıp da, “Hocam, sizin ahlaki donanımınızın sınırı nedir?” diye sorsa, Metin Bey, ne cevap verecek?

Eşi hemşire olan çok doktor var, Metin Bey bütün bu insanların yüzüne nasıl bakacak? Olacak şey değil!

 

Diğer destekçi, HKU, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Ayla Yavaise yaptığı yazılı açıklamada, Karakök’ün talihsiz konuşmasına hiç değinmeden, başka zaman ve mekanlara yaptığı konuşmalara atıfta bulunmuş! Ne yapsın, o da ancak bu kadar destek verebilmiş...

 

Gaziantep Valisi Erdal Ata, hala sessiz! Ne diyeceğini merak ediyorum.

Metin Hoca’nın durumunu Fransız filozof ve yazar Montesquieu’ya sordum, işte söylediği:

Söz ağzımdan çıktığı zaman bana hakim olur, söylemedikçe ben ona hakimim.”

 

Karakök’ün selefi, nezih, kibar, saygın, gerçek bir beyefendi olan Dr. Yusuf Ziya Yıldırım’ı anmadan edemiyorum.

 

 


Vefat ilanları

 

Soma faciasıyla ilgili büyük trajlı gazetelere verilen milyonlarca liralık vefat ilanlarını anlamakta zorlanıyorum!

Bu paralar, direkleri yıkılan o masum ve yetim  çocuklarıneğitimi için bağışlansa daha iyi ve yararlı olmaz mı?

 

Vefat ilanı’ duyuru için verilir.

Aile de verebilir, bir yakın da veya bir kurum da…

Burada amaçlanan asla ‘reklam’ olmaz, olmamalı da!

Ama ilk kez 19’uncu yüzyılda Fransız gazetelerinde görülen vefat ilanları günümüzde Türkiye’de amacından sapmış gözüküyor.

Adeta saçma bir yarış içinde, zenginlik göstergesi olarak, firmaların renkli amblemleri bile kullanılarak ilan veriliyor.

Belki dikkat etmişsinizdir; görgülü aileler kendileri verdiği ‘vefat ilanı’nın altına not koyuyorlar:

Çelenk göndermek isteyenler, arzu ettikleri taktirde falan vakfa bağış yapabilirler” diye.Bu aynı zamanda mükerrer ‘vefat ilanı’ içinde geçerlidir.

Rahmi Koç’a sormuşlar: “Biz ne zaman gelişmiş ülke oluruz?

O da, “Bana gelişmeyi tariff edin. Parayla pulla olacak iş değil bunlar!..” demiş.

 

 


 

Vallahi yorulduk…

 

Bugün Salı, siyasi partilerin grup toplantılarının yapıldığı gün.

Kimbilir yine ne fırtınalar kopacak?

Müşavirin tekmelediği vatandaş, ayağı burkuldu diye alınan 7 günlük rapor, Başbakan Erdoğan markette tokat attı mı atmadı mı? Hükümet, Soma faciasının sorumluluğunu kabul edecek mi? CHP’nin madenlerle ilgili soru önergesi neden kabul edilmedi?

Belki daha da vahim konular!..

Keşke bunların hiçbirisi olmasa!

Hepimiz yorulduk. Hem de çok yorulduk.

Hem bedenimiz, hem zihnimiz, hem de vicdanımız, inanın çok yoruldu.

Ayakkabı kutusuydu, saatti, Reza Zarrab’tı…

Gına geldi, bıktık artık!..

İktidar, öfke stratejisini; muhalefet de Arap şarkıcılar gibi aynı mısraları, değişik tonlarda da olsa, tekrarlamaktan vazgeçseler, inanın ortaya huzurlu bir Türkiye çıkabilir.

Çok mu zor?

 

 

 

 

 

 

 

 

Özür dilemek, bu kadar mı zor!