Merhametsiz büyüme…

YAYINLAMA: 22 Mayıs 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 22 Mayıs 2014 / 20.00

Bu muhteşem ifadenin sahibi Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Ayşe Kadıoğlu.

Türkiye Kömür İşletmeleri 2003 yılında 1.1 milyon ton üretim yaparken, bu rakam taşeron sistemine geçince yıllar içinde 11.3 milyon tona (2011 rakamı) yükseliyor.

 

Nasıl oluyor bu?

İşçileri köle gibi çalıştırıyorlar. Yerin yüzlerce metre altında, tuvaleti bile olmayan, hemen bütün güvenlik önlemlerinden muaf galerilerde çalıştırıyorlar! Yani, orayı tarif edenlerden anladığım ‘cilalı taş devri’nin şartlarında  bir yaşam ve çalışma ortamı! Hatta daha beter, çünkü tuvalet yok!

 

O halde insanlar neden çalışıyorlar?

Çalışmasınlar!

Birileri kendilerini insan yerine koyup da çalışmasalar, hemen o işe talip binlerce insan var! Hatta azın da daha azına çalışmaya razı insanlar!..

İşte, taşerona en büyük gücü ve güvenceyi bu veriyor. Birisini kovdun mu, yerine alabileceğin yığınla adam var.

 

Böylece taşeron kendi kurallarını koyuyor.

Hastalığa karşı öyle etkin cezalar geliştiriliyor ki, işe gelmemezlik yapılamıyor. Çalışanları çamaşır gibi sıkıp suyunu çıkaran taşeronlar patrondan primi hakediyorlar!

 

Peki Soma böyle de başka yerler daha mı değişik?

Neden Gaziantep’in yüzde 70-80’i gecekonduda yaşıyor?

Aynı şey değil mi?

Çalışanları sömürerek kazanılan para helal midir?

Karın tokluğuna çalıştırılan insanların nerelerde oturmasını bekliyoruz?

 

Beşinci OSB, altıncı OSB, onuncu OSB…

Bu büyümenin Antep’e ne faydası var?

Aynen madenciler gibi, işsiz insanlar Doğu’dan Antep’e göçüp ne verirsen, ona çalışıyorlar.Böyle bir topluluğun Antep’in sosyal yaşamına, kültürüne ne katkısı olabilir?

Eğer bu iş böyle devam ederse, Gaziantep’te huzur iyice bozulacak. Böyle büyüyeceksek, hiç büyümeyelim!

Çünkü biz rekabeti yanlış anladığımız için fiyat kırarak, rakipleri ortadan kaldıracağımızı zannederek, aslında baltayı kendi ayağımıza vuruyoruz!

 

Bir zamanlar brode sanayimiz çok iyiydi, değil mi? Ne oldu? Birbirlerine girdiler, 10 dolarlık malı zararına 4 dolara satınca ortadan yok oldular.

Şimdi de halıcılar aynı şeye tevessül ediyorlar.İnanılmaz bir rekabet içindeler.Ayakkabıcılar da öyle.

Katma değeri yüksek ürünleri üretemiyoruz.Hi-Tec denilen ileri teknolojiyi de hala becemiyoruz.Batı’nın kilo ile sattığı tesislerde üretim yapıyoruz. Almanya’dan tartıyla bile değil, beleş aldığımız vagonlarla çağdaş toplu taşımacılık yaptığımızı sanıyoruz!

O halde ne yapmalı?

Patlayana kadar devam etmeli!

Gerçi patlayınca da bir şey olduğu yok ya!..

 

 

 

 


 

Euphorbia

 

Geç Hititler’in önemli kentlerinden Suriye’deki Ebla kazılarının günlüklerini okuyorum.

Şimdi başkent Karkamış kazılıyor.Ebla, neredeyse 15 sene evvel kazılmıştı.

Kral’ın Sarayı(Royal Palace) bulunduğunda arkeologlar saray mutfağını incelerken bazı çömleklerin içinde tohum buluyorlar.

 

Milattan Önce 2300 yılı. Yani, 4 bin 300 sene öncesi…

O çömlekte çorba içildiği biliniyor. Ama tohumlar incelenmesi için Almanya’ya bu konularda uzman bir laboratuvara gönderiliyor.

Sonucun ne olduğunu tahmin edersiniz?

Euphorbia!

 

Ne olduğunu bilmeyenler için yazayım.

Euphorbia, maruana cinsi bir uyuşturucu, keyif verici bitki.

Yani, arkadaşlar bundan 4 bin 300 sene önce, çorbanın içine euphorbia’yı koyuyor, kafayı buluyormuş, ondan sonra da ne yaparlarsa artık…

Krallar her zaman keyifli yaşamışlardır.Halk da krallarının keyifli yaşayabilmesi için çok çalışmıştır.

Eee dünyanın düzeni bu işte…

 

 

 

Merhametsiz büyüme…