Sürgün sakalı...

YAYINLAMA: 25 Mayıs 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 25 Mayıs 2014 / 20.00

Sakıt belediye başkanı Asım Güzelbey’in sakal bıraktığını, gülerek anlatan bazı arkadaşlarımdan  duymuştum. Ama gözümde canlandıramamıştım!

İstanbul’daki ‘Tarihi Kentler Birliği’ toplantısında çekilen resimleri görünce, olacakları tahmin ettiğim için, şaşırmadım.

 

Al Gore, ABD’de 2000 yılında seçimleri, Los Angeles Times gazetesinin tabiri ile ‘razor-thin loss/kılı kılına’ kaybettikten bir süre sonra Gore’un bu resmini basmış, resim altına da ‘exile beard/sürgün sakalı’ diye yazmıştı.

Bu ‘sürgün sakalı’nın altında yatan neden ise bilimsel olarak, ‘psychological trauma/psikolojik travma’ veya ‘emotional trauma/duygusal travma’ olarak biliniyor.

 

Bessel van der Kolk, psikolojik ve duygusal travmanın dünyadaki en saygın uzmanı. Kolk, bu tür travmanın oluşmasında 6 önemli nedenden bahsediyor. Birisi uyuyor: ‘You felt powerless to prevent it/Bir şeyi önlemeye gücü yetmemek.

Başarısızlık, gelecek endişesi ve korku bu tür insanları bilinçaltı yüzlerindeki ifadeyi değiştirmeye zorluyor. Bunun da en bilinen yolu sakal bırakmak!

 

Şundan kesinlikle emin olabilirsiniz ki, Güzelbey bir dönem daha devam etmeyi her şeyden çok istiyordu.Ama olmadı, gücü yetmedi.

Başka ne söylerse/söylenirse itibar edilmemeli!

 

Ne hazindir ki, Gaziantep son çeyrek yüzyıldır hak ettiği belediye başkanını bulamadı! Kayseri, Bursa, Adana, hatta Şanlıurfa bile bu süreçte, şehircilik alanında Gaziantep’i geçti.

Gaziantep’in yüzde 70-80’i gecekonduda yaşarken, kent daracık bir alana sıkışırken, Kayseri’de ilaç için bir tane gecekondu bulmak mümkün değil.

 

Celal Doğan tam 15 yıl bu kente hükmetti!

Sürekli ilçe başkanları ile didişti. Son beş yılında da kente uğramadı bile! Bu yüzden zamanın valisi Erhan Tanju, Doğan için müfettiş üzerine müfettiş çağırmıştı.

Asım Güzelbey de ikinci döneminde kardeş şehir projeleri ile yarattığı dış dünyayla haşır neşir olmuş, yurt dışında geçirdiği zaman, içeride geçirdiği zamanın fersah fersah üzerine çıkmıştı.

Yabancı misyon ağırlanması, protokol hengamesi, nasıl bir komplesi varsa hep eşrafla birlikte olması onu halktan ve daha önemlisi hizmetten uzaklaştırmıştı.

 

İşte gelinen nokta...

Şimdi mühendis bir belediye başkanı, bütün sorunları  makyajlanmış, hemen hiçbir problemi halledilmemiş bir kenti yaşanabilir hale getirmek için insanüstü gayretle çalışıyor.

 

     

 

 


Köln ziyareti...

 

Alman basınında çıkan Erdoğan aleyhindeki haberler AB’nin projektörlerini üzerimize çevirmesine neden oldu.

Erdoğan’ın Köln’deki Arena’da vatandaşları ile buluşmasına engel olmak için sürdürülen kampanya epey zarar verdiyse de mani olamadı.

 

Cehenneme kadar yolun var, Erdoğan!..” diye yazan Alman gazete ve dergiye, “Siz o yolu nereden biliyorsunuz ki!..” diye sarkastik bir yanıt vererek, aldırmadı, gitti ve 18 bin kişiye konuştu.

Bu arada 50 bin kişi de hayale gelmedik pankartlarla Erdoğan’ı protesto etti. Köln kentini ikiye bölen Ren nehrinin bir kıyısında Erdoğan, diğerinde de protestocular vardı.

Nerede ise 100 bin kişilik bir eylem kavgasız, gazsız, susuz, gözaltısız, kurşunsuz, dayaksız, tekmesiz ama hafızalarda endişeler bırakarak bitti!

 

Batılılar’ın çok değer verdikleri, politikanın ruhunda bulunan‘challenge’ dedikleri ‘meydan okuma’yı Erdoğan çok seviyor ve her fırsatta yapıyor:

Türkiye’ye tepeden bakmayı alışkanlık haline getirmiş olanlar var. Türkiye’ye parmak sallamayı, Türkiye’yi kendince terbiye etmeyi kendisine hak görenler var. İçerdekilere söylediğimizin aynısını, dışardaki bu kibir abidelerine de söylüyorum: Türkiye, artık eski Türkiye değil. Köprünün altından çok sular geçti. Artık Türkiye, siyasetiyle, ekonomisiyle, insanıyla, misyonuyla, değerleriyle Avrupa’nın bir parçasıdır. Avrupa, özellikle de Avrupalı siyasetçiler bunu artık görmek, kabullenmek durumundadır.”

 

Bu sert söylemler, ifade özgürlüğünün kısıtlı olması, sosyal medyanın kapatılması, protestolara antidemokratik müdahaleler, yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmemesi, şeffaflıktan uzaklık Batı’da Erdoğan’ın yoğun bir şekilde tartışılmasına neden oluyor.

 

Alman Şansölye Merkel, Deutche Welle’ye verdiği demecinde “Erdoğan başbakanlığındaki hükümet ekonomik alanda büyük ilerlemeler kaydetti ve Kürt meselesi konusunda da adımlar attı” diyerek övüyor, fakat Pfälzische Merkur ve Saarbrücker Zeitung gazetelerine verdiği demeçte de, “Türkiye'deki protestolarda göstericilere yönelik muamelenin, sosyal paylaşım ağlarına müdahale ve Hrıstiyanların durumu endişe yaratıyor” diyerek ağır eleştiride bulunuyor.

 

Gezi protestolarından bu yana artan, Soma faciası ile doruğa çıkan muhalefetten hiç mi etkilenmemişlerdi? Onları Erdoğan'a bağlayan neydi?gibi sorulara yanıt arayan Alman Yayın Kuruluşu Deutsche Welle, genç bir kadının verdiği ilginç yanıtı şu şekilde yansıttı:

Türkiye son yıllarda çok gelişti. Ayrıca bizi çok destekliyor, artık Avrupa'daki Türkler de destekleniyor.Bizim için de gurur verici bir şey, biz de kendimizi emin hissediyoruz.Burada artık boynu bükük bir biçimde dolaşmıyoruz. Bizim için de bir güven duygusu oldu ve daha dik yürüyebiliyoruz.”

 

Şanlıurfa’ya sade yağın yapımını görüntülemeye giden ekibimiz bir köye konuk olmuştu.

Köy, 21’inci yüzyılda, biraz mübalağa ediyorum, Neolitik Çağ’ı, yani Cilalı Taş Devri’ni yaşıyordu. Bütün köy halkı akraba idi ve yalnız sade yağ üretiminde çalışıyordu.

Sohbet sırasında biraz da politika konuştuk.Hep AK Parti’ye oy vermişler.Çünkü, Erdoğan’a hayranlar. O yanlış da yapsa, doğru da yapsa umurlarında değil, oylarını hep ona vereceklerini söylediler.

Peki, daha iyi birisi çıkarsa, diyecek olduk, “Ondan iyisi olmaz” diye sorumuzu ağzımıza tıkadılar!

 

Şanlıurfa’da ‘Cilalı Taş Devri’ böyle de, Almanya’da ‘Bilginin İletişim Çağı’ başka türlü mü?

Aynı!

Bir de bu açıdan bakın!

 

 


 

Gaziantep’in ihracatının

yüzde 95’i sanayi ürünleri mi?

 

Sevdiğim ve her zaman takdir ettiğim Gaziantep Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Adnan Ünverdi, TİMAKADEMİ’nin Gaziantep toplantısında  yaptığı konuşmada, “Bugün kentten yapılan ihracatın yüzde 95'ini sanayi ürünleri oluşturuyor. Bu da bizim sanayi şehri olduğumuzu gösteriyor” dedi.

 

Nisan ayı hububat, bakliyat ihracatımız 139 milyon 122 bin dolar.

559 milyon 88 bin dolarlık Nisan ayı ihracatımızın yüzde 25’i.

2014, dört aylık devrede de hububat, bakliyat yine toplam ihracatın yüzde 25’i kadar.

Buna daha meyve, sebze ile kırmızı kabuklu fıstığı da eklebiliriz.

Gaziantep’in döviz girdisine yurtdışındaki müteahhitlik hizmetleri, lojistik, gayrimenkul satışı, turizmin de eklenmesi ile daha gerçekçi rakamlara ulaşabiliriz.

 

Gaziantep’in bir sanayi şehri olduğuna bir şüphe yok.Ama şehrimizin aynı zamanda Türkiye’nin en önemli tarım kentleri arasında olduğunu da unutmamalıyız.

Hatta katma değer açısından Gaziantep’e hangi sektörün, sanayi, tarım, hizmet(turizm, gastronomi…), daha faydalı ve verimli olduğu da tartışmaya açıktır.

 

 

Sürgün sakalı...