Güzel bir sohbet…

YAYINLAMA: 31 Ağustos 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 31 Ağustos 2014 / 20.00

Geçen hafta önemli bir işadamı ile sohbetimizde ilginç ve önemli saptamalarda bulundum.

Başkanlık veya yarı başkanlık sistemi sürekli tartışılıyor.İşadamı, istikrar için bu sistemin uygulanabileceğini anlatıyordu.Fransa’dan, özellikle Amerika’dan örnekler vererek, neden korkuyor, çekiniyoruz ki, demeye getiriyordu.

 

Bu sistemdeki ‘Bakanların’ atanması veya seçilmesi parlamento veya senato üyeleri arasından yapılmıyor.Dışarıdan; ehil olan, işi müsait olan, ülkesine candan hizmet etmek isteyen yetenekli insanlar görevlendiriliyor.

İşadamı soruyor ve diyor ki: “Şimdi böyle bir Bakan’ın seçmen sorunu olur mu? Milletvekillerinin tahakkümünü kabul eder mi? Gelebilecek baskıları umursar mı?

Yanıtı tabii ki Hayır!

O söylemedi ama ben ekleyeyim.

Yolsuzluk söylentileri de olmaz!

Çünkü seçilen Bakanlar, yaşamlarının doruk noktalarında, doyuma ulaşmış, yalnız hizmeti düşünen insanlar…

 

Benim de görüşlerine katıldığım sohbetin bu kısmında tartışmadık ama galiba sistem değişikliğinde asıl sorun kişisel!

Başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçişte Erdoğan olmasa da başka birisi olsa, daha kolay olabilirdi diye düşünüyorum!

Güçlü ve karizmatik kişiliği, çok sert üslubu, hukuk konusunda özensiz tavrı, kabul edelim ki  bazı insanları korkutuyor!

 

Sohbetin ilginç konusu ise internetti.

İşadamı, internetteki denetimsizlikten, kuralsızlıktan ve çoğu zaman gereksiz kullanımından şikayetçiydi.

Olumsuz örnekler verdikten sonra, sözüacil kurallar koymaya, denetime almaya getirince itiraz geldi!

İtirazın sahibi, ilk kez tanıştığım, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde okuyan yakışıklı, hoş bir gençti…

Eğer interneti sıkı denetim altına alırsanız, insanlar zorlanırsa, kullanım azalırsa bize zararı dokunabilir. Unutulmamalı ki, internet bizi içinde yaşadığımız dünyaya bağlıyor, entegre oluyoruz.”

 

Bu güzel değerlendirmeyi yapan gence, işadamı hafif  gülümsemeyle sessiz kalırken, değerlendirmesinin kabul edildiğini ima ediyordu.

Yorum, benim de çok hoşuma gitti. O an içim mutlulukla doldu, çünkü gençlerin böyle düşünmesi ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmeleri Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemliydi.

Genci içtenlikle tebrik ettim. İşadamı arkadaşım da benim tavrımı gözleriyle onaylarken yine sessiz kaldı… Çünkü o,iyi yetiştirilmiş gencin babasıydı.

 

Sohbet daha uzundu…

Sırası gelirse, yeniden dönerim.

 

 

Hem ölecek kadar seviyorsun hem de beğenmiyorsun!..

 

Önce bir fıkra…

Genç adamın kız arkadaşı, “Araban olduğunu söyledin, beni arabanla gezidirir misin?”der.

Genç adam da gider arabasını alır gelir. Mezarlıklar müdürlüğünde cenaze arabası şoförü olarak çalışmaktadır.

Kız arkadaşı cenaze arabasını görünce şoke olur!

Bu mu senin araban? Hiç beğenmedim, ben de zannettim ki, lüks spor araban var!

Genç adam güler, “Hadi be oradan, bu arabaya binmek için insanlar ölüyor…” der!

 

Önceki akşam Çankaya’da veriler resepsiyonda, hemen herkes oradaydı…

Şehit yakınları, gaziler, farklı spor dallarından uluslararası derece elde eden sporcular, basın yayın kuruluşlarının temsilcileri, yazarlar, sanatçılar, yabancı ülkelerin Ankara büyükelçileri, bürokratlar, akademisyenler, işadamları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, harbiyeli öğrenciler ve muhtarlar…

Bir çırpıda sayabildiklerim…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi First LadyEmine Erdoğan, 3500 kişinin elini sıkmak için tam 1 saat 40 dakika ayakta mesai yaptılar.

 

Davetlilerin hepsi pür neşe; gül vereni vardı, gülücük vereni vardı, iki eliyle sarılanı, reverans yapanı, huşu içinde selam vereni, latif olmamasına rağmen  cumhurbaşkanını yanaklarından öpeni, heyecandan şaşıranı vardı da vardı…

Davet edilebilseydi, 35 bin kişi gelmez miydi?

350 bin? 3.5 milyon? 35 milyon?..

Gelirdi; seve seve, koşa koşa gelirlerdi…

 

O halde!

Mesele nedir?

Karnından konuşanlar, yemin billah ettirip bak laf aramızda kalacak dedikten sonra öten kuşlar, Çankaya bahçesine davet edilseydi, ötmezler miydi!

Hem de nasıl, kanaryalar gibi öterlerdi!..

Ya bu ülkede yaşanlar insanlar Erdoğan’ı gerçekten seviyor, ya da iki yüzlüler!

 

Erdoğan Köşk’e (Ağız alışkanlığı, AOÇ’deki Başkanlık Sarayı demek isityorum) çıkmazdan evvel nasıl bir yönetim tarzı benimsediğini müteaddit defalar söylemişti.

Nitekim geçtiğimiz günlerde ilk röportajını verdiği El Cezire televizyonunda da net bir şekilde tekrarladı. Şöyle dedi:

Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’de anayasamızın bizlere vermiş olduğu görevler nelerse bu görevleri bu çerçeve içerisinde yürüteceğiz.Tabii bizim şu andaki sistemimiz bir başkanlık sistemi değil. Ama yarı başkanlık sistemine benzer bir yapı bizde mevcut ve bu yapı içerisinde bizler seçilmiş bir başbakan ve ilk defa halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak birlikte el ele vermek suretiyle gerek ülkemizin gerekse bölgenin aynı zamanda uluslararası ilişkilerde farklı bir Türkiye’yi ki biz bunu seçimlerde Yeni Türkiye adıyla sürekli işledik, inşa etmek üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

 

Ne dediyse o!..

Yeni Türkiye’ sloganı altında her şeyi değiştireceğini söyledi ve dediğini de yapacak gibi duruyor.

Halk da onayverdi.

Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine…

 

 

Güzel bir sohbet…