Çok geç diye bir zaman yoktur!

YAYINLAMA: 29 Eylül 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Eylül 2014 / 20.00

Okulun ilk günü, profesör kendisini tanıttıktan sonra, daha önce tanımadığımız birisiyle tanışmamızı istedi. Ben etrafıma bakınırken omuzuma yumuşacık bir el dokundu. Döndüğümde karşımda yüzü kırış kırış yaşlı bir kadın gördüm.

Merhaba, Ben Rose!” dedi. “87 yaşındayım. Eh, tanışğımıza göre seni kucaklayabilir miyim?

Güldüm. “Elbette!” dedim. O bana bir nine sıcaklığıyla sarılırken kulağına şakayla:

Bu kadar genç ve masum bir yaşta üniversitede ne işin var?” diye fısıldadım.

Kahkahayla cevapladı sorumu:

Buraya zengin bir hoca bulup evlenmeye, birkaç çocuk doğurmaya geldim. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım!

 

Hayır hayır ciddiyim!” diye atıldım. Bu yaşında onu üniversiteye getiren şeyi öğrenmek istiyordum. Açıklaması basitti:

Hep üniversite eğitimi almak isterdim ve şimdi de alıyorum!

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep birlikte kantine uğradık. Öyle akıllı ve öyle deneyimli ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose  kampusun gözbebeği oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.

 

Dönem sonunda, hepimize hitap eden bir konuşma yaptı Rose. Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok. Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yoğun karta kocaman kocaman yazmıştı.

Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da mahçup halde, mikrofona doğru eğildi:

Ne kadar beceriksizim,  değil mi? Özür dilerim. Çok heyecanın sonucunu görüyorsunuz. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil. Onun için ben en iyisi sizlere aklımda kalanı söyleyim, olur mu?

 

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

Yaşlandığımız için, yaşamaktan, hayattan tat almaktan vazgeçemeyiz. Bunlardan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız asıl. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın bir kaç sırrı var sadece :

Her gün gülmek, yaşama katacak mizah ve anlam bulmak. Bir rüyanız olmalı mutlaka. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda bulunan pek çok kişi ölü aslında ve bundan kendilerinin bile  haberi yok. Ayrıca, yaşlanmakla büyümek arasında pek çok büyük bir fark vardır. Eğer 19 yaşındaysanız ve hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüsü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, yaşınız 20 olur. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur.

Oysa bir yaş daha  büyümek için, mutlaka bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır.”

 

Sonunda, Rose yıllarca önce başlayıp, ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi çok iyi bir derece ile bitirdi. Mezuniyet töreninden 1 hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.

Cenazesine iki binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını hepimize canlı biçimde öğreten bu muhteşem kadının ardından gözyaşı döktük.

Rose’un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

Çok geç diye bir zaman yoktur!

 

Not: Gerçek bir hikayeden alıntıdır.

 

 

Türkiye’nin yeni logosu

 

Düşünce doğru, inovatif bir yaklaşımla ‘Made in Turkey’ yerine yeni logomuzu ‘Turkey, Discover the potential’ beğendim.

Cümlenin tercümesinin “Türkiye’deki potansiyeli keşfedin” şeklinde olması gerekirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikazı ile, “Türkiye’nin gücünü keşfedin” olarak kabul edilmesini ben tercüme hatası olarak değerlendiriyorum.

 

Potansiyel’ kelimesini TDK sözlüğü şöyle açıklıyor: Varlığı, gücü ortaya çıkmamış olan, gizil

Potansiyelle, güç eş anlamlı değiller ki, birbirinin yerine kullanılsın! Eğer illa ‘güç’ denmek isteniyorsa, o zaman ‘Turkey, discover the power’ denebildi ki, bu da sırıtırdı, hiç ilginç olmazdı!

 

Birine, ‘Gel benim gücümü keşfet’ demenin hem zarafeti yok, hem de başkasının gücünü keşfetmeyi kim neden istesin ki!. Ama potansiyel, yani ‘gizillikmüteşebbisi tahrik edebilir!

 

Logomuzun tasarımını, İngiliz Saffron Brand Cosultants yapmış.

Tasarım, Türk halkının tarihte kilim, halı, el sanatları, mimari gibi alanlarda kullandığı kültürel motiflerden esinlenerek bunlara çağdaş anlamlar yüklenmiş. Buna göre logonun üzerindeki 8 motif, yükseliş, sinerji, dünya, buluşma, Doğu ve Batı, inovasyon, birliktelik ve harmoniyi simgeliyormuş.

 

Beğendiğimi söyledim. Bu logoyu bizimkiler tasarlasaydı ve bu kadar mana yüklenseydi, ‘abartmayın’ derdik! Ama İngilizler yapıca, adamlar bu işi biliyor, diyoruz!

 

 

İngiliz ‘mal’lar ve bir öğreti!..

 

Önce lüfen aşağıdaki haberi okuyun, sonra söyleyeceklerim var.

 

İngiltere'de aynı anda 2 adamla evli olan kadının 2 kocası da durumu öğrendikten sonra arkadaş oldu.

Chris Thomas, 2012 yılında bir arkadaşlık sitesinde tanışıp evlendiği karısının çantasında Peter Sherratt’ın yolladığı boşanma talebini bulduğunu ve böylelikle karısının aslında yıllardır iki adamla birden evli olduğunu fark ettiğini söyledi.
Gerçeği öğrenir öğrenmez evi terk ettiğini belirten Chris Thomas, avukatı aracılığı ile Peter Sherratt’a ulaştığını ve karısının “çok eşlilik suçu işlediğini” ona da açıkladığını söyledi. Gerçeğin ortaya çıkmasının ardından Cardiff Kraliyet Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkan Karen Sherratt 4 ay hapis cezasına çarptırıldı ve Chris Thomas ile olan evliliği iptal edildi.

Thomas “Evliliğimin iptal edilmiş, yok sayılmış olması beni çok mutlu etti çünkü bu Karen Sherratt’ın mal varlığım üzerinde hiçbir hak elde edemeyeceği anlamına geliyor” dedi.

Yaşadıklarının onu depresyona sürüklediğini ve bir süre çalışamayacak hale geldiğini söyleyen Thomas “Yine de bütün bunlardan iyi bir şey çıktı. Peter ile gerçekten iyi arkadaşız. Sık sık buluşup birşeyler içiyor, bilardo oynuyoruz” dedi.

 

Karen Sherratt Hanımefendiyi kutluyorum! Bu dehşet yeteneğinden faydalanmak lazım. İngiliz hükümeti onu Ortadoğu’ya arabulucu olarak atarsa netice alacağından eminim.

Başbakan David Cameron’a duyurulur!

 

 

 

Suudiler yapabiliyorsa bizde…

 

Suudiler, trafikte harika bir yasa çıkarmışlar. Kırmızı ışıkta geçenler mobesede tespit edilince yakalanıp 24 saat hapis cezasına çarptırılıyor.

İnsanların özgürlüğünü böyle bir nedenle kısıtlamanın yanlış olduğunu iddia edenler de var. Ancak, sık sık ölümle neticelenen kırmızı ışık ihlali kazalarda, adalet tecelli etmiyor, çoğu kez katiller basit para cezaları ile kurtuluyor.

 

Bir insanın ihmal veya aldırmazlık veya sarhoşluk nedeniyle kırmızı ışıkta durmamasının çaresini verilecek cezalarda değil, caydırıcı önlem almakta aramanın faydasını tartışmak bile abesle iştigaldir!

Nitekim, Suudiler’in bu caydırıcı cezası kırmızı ışık ihlallerini bıçak gibi kesmiş.

 

Çok geç diye bir zaman yoktur!