Özlediğim siyasetçi tarzı bu değil!..

YAYINLAMA: 06 Kasım 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 06 Kasım 2014 / 18.00

Zeugma mozaiklerinin üzerine basma polemiğini dün bitireceğimi yazmıştım. Ama eski bakanımız Prof. Abdülkadir Ateş telefon edince, konuştuklarımı yazmak gereğini hissettim.

Önce Sezar’ı öldürmeden hakkını verelim.

Ateş, fevkalade düzgün bir insan. Değerli bir akademisyen  olmasının yanında zarif bir kişiliğe sahip olduğunu da belirtmeliyim.

Turizm Bakanlığı sırasında kıyılarımız henüz bakirdi. Kemer, ilçe bile değildi. Onun zamanında önemli tahsisler yapıldı. Hakkında en küçük bir eleştiri, ima bile olmadı, devlet adamı vasfını hep korudu.

Türkiye’yi yurt dışında önemli kurumlarda temsil etti, komisyon başkanlıklarında bulundu.

 

Sezar henüz yaşıyor…

Sam köyünden çıkan delikanlı Amerika’da Pittsburgh Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışırken Gaziantep’ten gelen arka arkasına açılan dokuz telefonla tatlı bir sıkıntıya girmişti!

Gaziantep’teki ses ısrarla kendisini Antep’e çağırıyor, “Gel mutlaka seçimlere katıl” diyordu.

Müteredditti! Çünkü orada huzurluydu, işini severek yapıyordu, kısaca çok rahattı. Ama ruhundaki politikaya karşı konulamaz hırsı, rekabetçi kişiliği ile birleşince Amerika’yı bırakıp geldi ve seçilerek TBMM’ne girdi.

 

Hoca’ daha sonra bakan olunca sekreterine, “İlk telefonumu Aykut Bey’e açmak istiyorum” demek zarafetini göstermişti.

Abi-kardeş olarak bugünlere geldik. Aramızda hiçbir zaman önemli bir kırgınlık olmadı. Ama dostluğumuz da inişli çıkışlı oldu.

 

Evet, şimdi sıra Sezar’ı yargılamaya geldi!

Ateş, telefonda diyor ki: “O mozaiklere basmak bizi dünyaya rezil eder, küçük düşürür. Fatma Hanım’a suç bulmuyorum. Danışmanları, müze müdürü, kültür müdürü ve kazı başkanı Kutalmış Bey dikkatli olmalıydı, Fatma Hanım mozaiklere basılmaması gerektiğini bilmeyebilir. Ona bu hata yaptırılmamalıydı. Bu yanlışı bile bile, beni savunacağına eleştiriyorsun. Oysa ben senin Zeugma konusundaki hassasiyetini biliyorum. Bunu bir ilke olarak benimsemeliyiz, hepimiz…

 

Bu mozaiklerin, villaların ‘Taban mozaiği” olduğunu, 2 bin yıl önce Romalılar tarafından üzerine basılmak için yapıldığını tekrar tekrar anlatmamın hiçbir faydası olmadı.

Baktım, “O halde müzedeki mozaiklerin üzerinde yürümeyi de serbest bırakalım” diyor, havayı yumuşatmak için espri yaptım: “Abi ya, Romalılar yıllarca bu mozaiklerin üzerine basmış. Biraz da Antepliler bassın, ne olur yani!

 

Sen misin bunu diyen! “Bak gördün mü, işte gerçek yüzün çıktı! Ben işte bu kafayla mücadele ediyorum hep. Sizin gibilerin kültür, sanat, tarih anlayışı bu işte!..

Eh, bu istismar karşısında artık Sezar için yapabileceğim bir şey kalmamıştı!..

Bak abi… Sen profesörsün, devlet adamısın, eski bakansın, eski Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Siyasi İşler Komisyonu Başkanlığı yapmış önemli bir politikacısın. Böyle ucuz ayakkabı polemikleri ile gazetelerin manşetine çıkarak gündem yaratmak sana yakışmıyor!

 

Politika, sanki insan vücudunda dolaşan eroin gibi! Ne kadar ayrı kalsan da, aradan yıllar geçse de, arayış bitmiyor!

Ateş, çok donanımlı bir siyasetçi. Belki zamanında, belki de erken genel seçimlerde aday olmasını ben canı gönülden isterim. Ama, oyunu kurallarına göre oynamak herkesten çok onun şiarı olmalıdır.

 

Şahin, 5 yıl için Büyükşehir Belediye Başkanımız seçildi. İşini de fevkalade düzgün yapıyor. Hayatını buraya adamış, kentine faydalı olmak için insanüstü çalışıyor. Bakanlıklardaki bütün etkinliğini Antep için kullanıyor. Normalde aylar sürecek işleri Ankara’daki gücünü, sempatisini kullanarak anında hallediyor.

Bu Başkan’ı eleştirelim. Hem de acımasızca eleştirelim! Ama konumuz icraatları olmalı. Bu ayakkabı polemiği, inanın ucuz, çok ucuz kaçıyor.

Siz de, ben de, o da kültüre kalben çok yakınız. Belediyenin bütün imkanlarını kazılara seferber ediyor. Daha fazlasını da yapmak istiyor. Ama sen yine illa da ayakkabı diyorsan…

Dost başa, düşman ayağa bakarmış…

Sen halis bir dostsun… En azından ben öyle biliyorum.

 

 

 

 

 

 

Özlediğim siyasetçi tarzı bu değil!..