Kızıl vakası…

YAYINLAMA: 17 Aralık 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 17 Aralık 2014 / 18.00

Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl’ın Gaziantepspor’un yararlarını savunurken Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp’ı eleştirirken kullandığı üslubu tasvip etmiyorum.

Kızıl, "Zekeriya Alp'e bu kurumun başında olman güzel bir şey dedim. Çok dürüst, namuslu bir insansın dedim ama kaygılarımı da dile getirdim. Buna rağmen hiçbir şey düzelmedi. Hakemler büyükleri korumaya, kollamaya, onlara müsamaha göstermeye devam etti" diyor.

 

Doğru söylüyor. Buna kimsenin diyeceği bir şey yok. Ama ya daha sonra söyledikleri!

Neleri, nasıl söylediğini dinledim ve kulaklarıma inanamadım. Köşeme almak istemiyorum! İnternette var, isteyenler dinleyebilir.

Ben Gaziantepspor'un konu mankeni değilim. Şehrin, taraftarın, camianın vekaleti bizde. Camianın haklarını koruyacak kişiyim” diyerek Gaziantepspor adına konuşan ve Gaziantep’i temsil eden bir kişinin bu tarz ve seviyede konuşmaya hiç hakkı olmamalı!

 

Zekeriya Alp de “Bana şüpheli diyen önce kendisine bakmalı” diyerek ağır bir imada bulunuyor. Sonra da

Kızıl’ın doğru dürüst Türkçe konuşamadığını, söylemek istediklerini de ifade edemediğini belirtince, bu kez Kızıl şöyle bir açıklamada bulunuyor:

 

Şunu söyleyeyim. Hiçbir insanın nerede doğacağını, annesinin, babasının kim olacağını cenabı Allah takdir eder. Ben Türkçe'yi ilkokula başlarken öğrendim. 1. ve 2. sınıfta da zorlandım. Ben ülkemle de memleketimle de, Türkçemle de gurur duyuyorum. Ne yapalım? Allah bizi Urfa'da yaratmış. Biz İzmir'de kordon boyunca, Bebek'te büyümedik.”

 

Kızıl demagoji yapıyor! Ne yani, güzel konuşmak için Bebek’te mi doğmak gerekiyor? Kızıl, Antepli olmadığı için bilmeyebilir, Türkiye’nin en önemli dil alimlerinden Ömer Asım Aksoy Gaziantepli’dir. Alp burada üslubu ve seviyeyi sorguluyor!

 

Gaziantepspor’u, Gaziantepliler’den koparmaya muvaffak oldu! Araya girmek isteyen Gaziantep Ticaret Odası’nı kabul etmedi. Vali’yi oyaladı. Bakan Hanım’a verdiği sözü tutmadı. Mutabakat karşılığı işadamlarından toplanan hibe parayı da aldı, vermedi!

Bu kadar olaydan sonra, herhalde bir bildiği var, bir güvendiği var demekten başka akla bir şey gelmiyor!

 

 

 

 

Ambargo meselesi

Yıllardır ‘ambargo’ altında kıvranan bir İran var!

137 milyar varille dünyanın bilinen dördüncü büyük petrol rezervine sahip olan bir ülke, büyük bir uygarlık.

Ürettiği fıstığı rahat satamıyor! 1.5 milyar dolar değerindeki fıstığını dolaylı yollardan değerinin altında elden çıkarıyor. İhracatının yüzde 80’ini oluşturan petrolünü  pazarlamada da büyük sıkıntılar çekiyor. Örneğin, Türkiye’ye ihraç ettiği gaz ve petrol parasını ambargo nedeniyle tahsil etmekte zorluk çektiği için Rıza Sarraf gibi aracılarla çalışıyor, o da bildiğimiz problemlere neden oluyor! En büyük müşterisi Çin, ambargoya aldırmadığı için, oraya rahat ihracat yapıyor ama Çin de bu rahatlığa karşılık İran petrolünü ucuza kapatıyor.

 

ABD ve NATO izin vermediği halde Türkiye, Kıbrıs’a çıkarma yapınca ‘ambargo’ yedik! O yıllarda, ambargodan önce Başbakan Ecevit’in şöyle bir demeci vardı: “Borcumuz yok. Harcayamadığımız 2 milyar dolarımız var. Bu demektir ki, Türk halkı yönetimin ilerisinde…

 

Ambargo nedeniyle uçağımızın tekerine lastik bile alamadık! Her şeyi karaborsadan pahalı almaya çalıştığımız için kısa sürede 2 milyar dolar suyunu çekti ve süratle borçlanmaya başladık.

Bu ambargo denen ‘terbiye aracı’ korkunç bir şey! Ülkelerin elini kolunu bağlıyor. Malınızı satamıyorsunuz, alacağınızı ithal edemiyorsunuz. Her ikisini de çarpık şekilde, saçma sapan formüller bularak yaptığınız için büyük zarara uğruyorsunuz.

 

Bunu anlatmamın sebebi, yıllardır ambargo nedeniyle milli servetini heba eden bir İran varken şimdi buna Rusya dahil oldu.

Kırım ve Ukrayna işgalleri yüzünden uygulanan ambargo Rusya’yı perişan ediyor! En önemli ihraç ürünleri gaz ve petrolü yarı fiyatına bile satamaz hale geldi.

Ruble, sürekli değer kaybediyor. Büyümenin gelecek sene eksi 4.7 olacağı hesaplanıyor. Yabancı kaynak girişi durdu. Mevcutlar ülkeyi terk ediyor.

Dayanılacak gibi değil! Rus halkının yaşam kalitesi inişe geçti.

 

Bütün bunlar bilinirken, Türkiye Batı’dan, muasır uygarlıktan uzaklaşıyor. Batı gazetelerinde her gün çarşaf çarşaf aleyhte yazılar, karikatürler, ‘Türkiye’ye gitmeyin’ haberleri…

Suriye savaşı olmasaydı, bu ambargolardan bir şekilde yararlanarak bölgede liderlik yapmak işten bile değildi.

Türkiye, belki de 100 yılda bir önüne gelebilecek olağanüstü bir fırsata uzak kaldı.

Eğer böyle devam ederse biz de direkt değil ama dolaylı ambargo ile karşı karşıya kalabiliriz!

 

Kızıl vakası…