‘Mal canın yongasıdır!’

YAYINLAMA: 24 Aralık 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 24 Aralık 2014 / 18.00

Bugün vatan parçasının yabancı istilasından kurtulmasının yıldönümünü kutluyoruz.

Atasözümüzdür, ‘Mal canın yongasıdır!

Yani, “İnsan hayatını ancak malla sürdürebilir. Ağacı dış tehlikelerden koruyan nasıl kabuğu ise, insanın başına gelecek zorluklardan korunması da malla mümkündür.Bu açıdan bakılınca mal canın bir parçası gibidir.Malına zarar gelen kimse, canından bir parçası gidiyormuş gibi üzülür” anlamındadır.

 

Aşağıdadaki habere göz atarsanız, demek istediğim hemen anlaşılacaktır!

Osmanlı topraklarında dünya petrol rezervinin yüzde 55'i vardı!

Son dönemlerde IŞİD'in Irak'taki petrol rezervlerini ele geçirmesi ve Amerika ile Suudi Arabistan'ın Rusya ve İran'ı köşeye sıkıştırmasıyla dünyanın yine 1 numaralı gündemi haline gelen petrol, Osmanlı topraklarının büyük bir bölümünde bulunuyordu.

Petrolünün sondaj yapılmaya başlandığı 1800'lü yılların sonlarında Osmanlı topraklarından adeta petrol fışkırıyordu.Daha sonra yapılan politikalar ve savaşların ardından Osmanlı toprakları küçüldükçe küçüldü ve petrolsüz Anadolu topraklarına hapsoldu.Kısa bir süre sonra da imparatorluk yıkılarak yerine bugünkü sınırları oluşturan Türkiye kurulurken Osmanlı'dan kopan bölgelerde de yeni devletler kuruldu ve bu devletler petrol zengini oldu.

Osmanlı'dan bugüne petrol bölgelerini ve Batı'nın petrol politikalarını en iyi anlatan bilgiler Hikmet Uluğbay'ın ‘Petropolitik’ adlı kitabında yer alıyor. İşte konuyla ilgili kitapta geçen bilgiler:

1. Avrupa'nın, Osmanlı topraklarına ilk ilgisi 1834 yılında, Hindistan'a ulaşım gayesiyle ortaya çıkar. İngiliz hükümeti Yarbay Rawdon'u Fırat Nehri havzasına Hindistan yolları hakkında inceleme yapmak için gönderir.Rawdon, ulaşımdan çok, zengin yeraltı kaynaklarıyla ilgilenir ve raporunda bahseder. Bunun üzerine İngiliz hükümetinin girişimleri sonucu 29 Aralık 1834 tarihli ferman ile Dicle ve Fırat üzerinde gemi taşımacılığı yapma hakkı İngiliz şirketine verilir.

2. 1871 yılında Almanlar, Osmanlı topraklarındaki petrol potansiyeliyle ilgili bir rapor hazırlar, fakat genel kanı Ortadoğu petrol yataklarının nakliye ve maliyet açısından ABD ve Bakü petrolleriyle rekabet edemeyeceğidir.

 

3. Kerkük petrollerinin işletme hakkını alan Neftçi Ailesi, 1870 yılından itibaren çalışmalara başlarken, Rotschild Ailesi Bakü-Batum demiryolunu inşa ederek bölge petrollerini Avrupa pazarlarına ucuza sevk etmeye başlar. Osmanlı'da bunlar olurken İran uyanamaz ve yeraltı kaynaklarının işletme hakkını Baron de Reuter isimli şahsa verir.

4. Osmanlı'da petrolün önemi 1876 yılında 2. Abdülhamit'in tahta çıkmasıyla anlaşılmaya başlanır. Anlaşılır ama tahta çıkana kadar Rum Zarifi ve Ermeni Asani isimli bankerlerle şahsi servetini yöneten padişah, olayı daha çok kişisel servetinin yönetimi açısından ele alır. Dünya petrol çılgınlığı yaşarken, 1875 yılında mali sıkıntıya düşen Osmanlı İmparatorluğu, 1876 yılında ödemeleri durdurur ve 1881 yılında Düyun-u Umumiye idaresine teslim olur!”

 

Hemen öfkelenip üzülmeyin!

Mal canın yongasıdıratasözü, bilinenin aksine ‘mal’ canın yalnızca kefaretidir; can, mal vermekle kurtulur, anlamına da gelmektedir!

Siz artık nasıl anlamak isterseniz!..

 

 

 

 

 

 

Suriye raporu üzerine

 

Gaziantep Kent Konseyi’nin hazırladığı ‘Suriye Raporu’ kamuoyuna sunuldu.Pazar günü de Başbakan Davutoğlu’na verilecek.

Yeniden organize olan ve henüz 3 toplantı yapan Kent Konseyi, nazar değmesin, iyi gidiyor. Toplantılar dolu dolu geçiyor.Heyecan olmasa katılımcı bulunmaz.

Raporlar uzun olursa okunmaz.

Sorunların yalnız tespiti değil, çözüm yolları da önerilmesi raporu değerli kılar.

Bu kriterlere göre, ‘Suriye Raporu’ Gaziantep açısından şimdiye kadar hazırlanmış en iyi ve akılcı öneriler kapsayan rapor olarak kabul edilmeli.

Halen uluslararası en çok kabul gören Suriye Raporu, Profesör Dr. Kemal Kirişçi tarafından İngilizce hazırlanan rapordur. Kirişçi, TÜSİAD’ın kıdemli üyesi ve Brookings Enstitüsü’ndeki ‘Amerika ve Avrupa Birliği’ Türkiye Projesi'nin direktörü sıfatıyla ve enstitünün desteği ile hazırladığı rapordan bile daha iyi.(Arzu edenlerin okuması için:http://www.brookings.edu/research/reports/2014/05/12-syrian-refugees-turkeys-challenges-kirisci)

 

En çarpıcı tespitlerden birisi şüphesiz kayıtlı Suriyeli sayısının ilk kez 300 bin rakamının aşılarak 314 bin 917 olarak verilmesi. Cesur bir rakam ama hala gerçeklerden uzak! Doğrusu 500 bin olmalıydı.

Düşünebiliyor musunuz, Gaziantep’te yaşayan her 4 veya 5 kişiden biri Suriyeli.

Gelenleri; misafir, mülteci, göçmen veya hangi statüde kabul etmek isterseniz edin, neticede il nüfusu 2 milyon 300’e hatta 400 bine dayanmıştır. Bu işler aynı bütçe ile olur mu?

Başbakan Davutoğlu, sanırım Bakan Başkan’ın da isteği doğrultusunda sorumlulara gereken emirleri verecektir. Başarılı olunması halinde Kent Konseyi’nin çabaları hatırlanmalıdır.

 

 

‘Mal canın yongasıdır!’