100 yıllık bir hikaye…

YAYINLAMA: 27 Nisan 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 27 Nisan 2015 / 20.00

Anzak askerlerinin ölümünün 100. yılı anısına, savaşta yedikleri bisküvi Avustralya Devleti tarafından yeniden üretilmiş.

 

Kutu kapağında yazılanları biliyoruz.

Atatürk'ün savaşta ölen bir Anzak askerinin annesine yazmış olduğu mektuptan alınmış bir pasaj.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

Kemal Atatürk

Türkiye’nin İlk Cumhurbaşkanı

 

Avustralya Devletinin incelik içeren bu duygusal tavrını çok beğendim. Kendi ulusuna, askerlerinin 100 yıl önce yediği bisküviyi yeniden üreterek yedirip, anıların canlanmasını amaçlıyor. Kutunun üzerine de Atatürk’ün ünlü mektubundan alıntı yaparak dostluğa vurgu yapıyor.

 

Ama düşünmeden de edemiyorum.

15 bin kilometre uzaktaki bir ülkenin askerleri, hiçbir ilişkileri olmayan bir devlete karşı savaşmaya geliyorlar, kanlarını, canlarını feda ediyorlar. Bir sonuç alamıyorlar.

Bugün savaş literatüründe buna ‘proxy war/başkasının savaşı’ deniyor.

İngilizlerin (Sömürgeleriyle birlikte) kaybı 115.000'i ölü; yaralı, esir ve memleketlerine gönderilen hastalarla birlikte 205.000 idi. Fransızların kaybı 47.000, Türkler de ise şehit, yaralı ve hasta sayısı, 252.300'ü buldu.

İşte savaş böyle korkunç bir şey.



Hangi Amerikan Hastanesi…

Savaşın şiddeti üzerine Türkiye’deki bütün doktorlar Çanakkale’ye çağırılıyorlar.

Antep Amerikan Hastanesi’ndeki tek operatör, başhekim Shepard da hemen Çanakkale’ye gidiyor. Altı ay cephede görev yapıyor.

Savaş bittikten sonra Shepard’a artık Antep’e dönebileceği söyleniyor. Ancak Shepard hemen dönmüyor. Madem buralara kadar geldim, bir daha ne zaman böyle bir fırsat çıkar, şu şanını şöhretini çok duyduğum İstanbul’u görüp öyle döneyim, diyor.

Gerçekten de İstanbul’dan çok hoşlanıyor, beğeniyor. Hemen oracıkta Washington’a bir mektup yazarak, Antep’teki Amerikan Hastanesi’nden sitayişle söz ederek, “Neden İstanbul’a da bir hastane yapmıyorsunuz? Bu kadar güzel ve önemli bir şehirde yaptıracağınız hastane ülkemize çok şey kazandıracaktır” diyor.

 

Washington, bu öneriyi ciddiye alıyor ve o zaman İstanbul’da ABD’nin temsilcisi olarak görev yapan Amiral Mark Lambert Bristol’a 150 bin dolar göndererek, hastane yapılması talimatını veriyor.

Hastanenin yapımı 2 yıl sürüyor ve zamanın koşullarında güzel binasıyla, verdiği kaliteli hizmetiyle iyi bir kurum yaratılıyor.

Hastaneye de haliyle temsilcinin adı veriliyor: “Admiral Bristol Hospital/Amiral Bristol Hastanesi’.

 

Zaman içinde hastanenin adı, insanlar ‘Amiral’ kelimesini söylemekte zolandıkları için ‘Amerikan Bristol Hastanesi’ olarak anılmaya başlanıyor.

Bir süre sonra geliri, giderlerini karşılamadığı için Amerikalılar hastaneyi kapatmaya karar veriyorlar.

1990’lı senelerin başlarında Koç Vakfı hastane ile ilgilenerek, kapatılmamasını, kendilerine verilmesini teklif ediyor. Amerikalılar bu teklifi, Koç Vakfı’nın hastane binasının restorasyonu ve ekipman yatırımı yapması şartıyla kabul ediyor.

Koç Vakfı, verdiği sözden fazlasını yaparak, zamanın en iyi hastanesini yapıyor.

Hastane hizmete açılırken Koç Vakfı yöneticileri, “Artık Bristol falan kalmadı. Buranın adını ‘Koç Vakfı Amerikan Hastanesi’ olarak değiştirmek istiyoruz” diyorlar. Öneri memnuniyetle kabul ediliyor ve daha sonra da yapılan ek binalar ve ekipman yatırımları ile Amerikan Hastanesi her zaman Türkiye’nin parmakla gösterilen en iyi hastanelerinden birisi olarak hizmete devam ediyor.

 

5-6 sene evvel merhum Vehbi Koç’un kızı Gaziantep’e geldiğinde bizim Amerikan Hastanesi’ni gezerken kendisine bu tarihi bilgileri sundum. Birazcık da şaka yollu asıl Amerikan Hastanesi Antep’tedir, sizinki sonradan olma, yani çakma Amerikan Hastanesi deyince bozuldu, “Sen de ne çok şey biliyorsun” diye beni payladı!

Amacım, kesinlikle değerli Hanımefendiyi kırmak değildi tabii. Ama anlattıklarım gerçekti.

 

Bugün Koç Vakfı İstanbul’da, Topkapı’da, eski Arçelik fabrikasının bulunduğu yerde öyle bir hastane açtı ki, benzeri galiba dünyada yok.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Kampüsü adı verilen yerleşkede mükemmel hastanenin yanında tıp fakültesi, hemşirelik okulu ve sağlıkla ilintili birimler yer alıyor.

Süper modern hastanenin projeleri Boston’da, hastane binası projelerinde dünyanın bir numaralı şirketine yaptırıldı. Boston’da Koç Vakfı hastanesinin projesinde çalışan takımda bir de Türk kız yer aldı. İki sene süren proje yapımında Rahmi Koç, en küçük detayıyla bizzat ilgilendi ve irtibatı Türk mimar kızla sağladı.

 

Yerin yedi kat altına inildi. Geleceğin bütün gelişmeleri de proje ekibi tarafından planlanarak inanılmaz müthiş bir hastane yapıldı.

Hastanenin henüz resmi açılışı yapılmadı. Ancak, hastanenin faaliyete geçtiğini zannediyorum.

Nereden nereye?

Amiral Bristol Hastanesi olmasaydı, belki de Koç sağlık işinde olmayabilirdi. Ama Koç yapınca en iyisini yaptığı için Türkiye çok önemli bir hastane ve burayı çalıştırabilecek, yönetecek sağlık birimlerini kazandı.

 

Bu kadar hikayeyi biraz da şunun için anlattım. Bizim Shepard olmasaydı, Amerikan Bristol Hastanesi olmayacaktı ve belki de bugün dünyanın en iyi hastanelerinden birisine sahip olamayacaktık.

100 yıllık bir hikaye…