Zeugma yalnız Zeugma değildir…

YAYINLAMA: 31 Mayıs 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 31 Mayıs 2015 / 20.00

1999 yılında Zeugma’da barajın su tutmaya başlaması ile Fırat nehri kıyısındaki fıstık ağaçları mal sahibi çiftçiler tarafından sökülmeye başlanmıştı.

Bir fıstık ağacının sökülmesi sırasında göçük meydana gelmiş, hemen iki-üç metre derinde ilk Zeugma Villası 2000 sene sonra gün ışığına çıkmıştı.

Köylülerin jandarmaya haber vermesi, valiliğin müze yetkililerini ören yerine göndermesi ile bir dünya kültür mirası keşfedilmiş oldu.

Bu önemli kültür mirasını ilk resmi kişi olarak farkedeni zamanın Gaziantep Valisi Muammer Güler oldu.

Gaziantep’in bir hazine üzerinde oturduğunu kavrayan Güler, Özel İdare bütçesinden kazıların başlatılabilmesi için 55 milyar lira fon ayırdı.

Böyle bir fon, o zamana kadar hiçbir Özel İdare bütçesinden kazılarda kullanılmak üzere verilmemişti. Burada, Muammer Güler’in vizyonunu unutmamak, inkar etmemek gerekir. O, öyle bir başlangıç yapmasaydı belki de bugün Zeugma diye bütün dünyada tanınan bir antik kentin varlığı tam olarak bilinmeyecekti.

 

Kazılar bu minval üzerine devam ederken daha büyük fonlara ama en önemlisi de bilgiye, tecrübeye ve PR’a ihtiyaç vardı.

2000 yılının Nisan ayında o zaman The New York Times gazetesinin İstanbul büro şefi olan Stephen Kinzer’ın Yeni Yüzyıl gazetesinde bir röportajı yayınlanmıştı. Aynı zamanda bir gurme olan Kinzer, Türkiye’den kültür ağırlıklı haberler yapıyordu. Telefonla arayarak Gaziantep’e davet ettim. Zeugma, önce ona pek cazip gelmedi ama Fırat’ın suları altında kalacağını söyleyince çok ilgilendi. İki hafta sonra fotoğrafçısı ile birlikte geldiği Gaziantep ve Zeugma’dan çok etkilendi.

 

2 Mayıs 2000 tarihli The New York Times gazetesi Zeugma’ya dünyanın kapılarını açarken Gaziantep’in de kaderini değiştirdi.

2000 yılının başında bu şehirde yaşayan herhangi bir kimseye, “Gaziantep önemli bir turizm kenti olacak” deseydiniz size gülerdi.

İşte Gaziantep’in kaderinin değişimi böyle başladı.

The New York Times, tarihinde, dünya savaşları dahil, hiçbir habere birinci sayfasının yarısını ayırmamış. “Newly Found, A ‘2nd Pompeii’ Is in Peril Again/Yeni bulundu, 2’inci Pompei, henüz tehlikede” başlıklı haberi dünyada bomba gibi patladı.

Zeugma’ya 25 milyon dolar bağışlayan ve dünyanın en önemli arkeologlarını ve restoratörlerini Zeugma’ya gönderen Packard, haberi Kinzer’in yazısından öğrendi.

 

Mayıs-Ekim 2000 yılında Gaziantep’e 5 binin üzerinde bilim adamı, müzeci, turist, gazeteci ve televizyoncu geldi.

Gaziantep’in en önemli restoran işletmecisi, işadamı Burhan Çağdaş o tarihte şunları söylemişti:
Biz şimdiye kadar turist gruplarını bilmezdik. Şimdi İstanbul’dan telefon ediyorlar, gruplar için rezervasyon yapıyorlar. Bu Antep için çok yeni bir şey. Antep turistik bir şehir olmanın ilk adımlarını atıyor.

Otel işletmecisi Servet Koyuncugil’de o tarihte benzer bir yorum yapmıştı:

Biz otelimizde şimdiye kadar yabancı turist görmedik. Şimdi bir hal oldu, otelimize gelen yabancı turistlerden başkasına oda veremiyoruz. Büyük bir değişim başladı. Gaziantep tarihi günler yaşıyor.

 

Özellikle 2000-2010 yılları arasındaki turizm faaliyetleri Gaziantep’in Türkiye ve dünyadaki tanınırlığını büyük ölçüde artırırken, kentin sosyo-ekonomik yapısında da değişim başladı.

Organize Sanayi Bölgesi’nden kente ulaşamayan gelişmişlik ve refah, turizm faaliyetleriyle yeni bir boyut kazandı.

Gaziantep’e turizm neler kazandırdı ve kazandırmaya devam ediyor ayrı bir yazı konusu.

21’inci yüzyılda sanayi evrim geçirecek, tekrar şekillenecek. Gaziantep’teki sanayi dallarından bazıları zaman aşımına uğrayacak veya başka yörelere kayacak. Ama turizm; yeme-içme, gezip-görme hiç bitmeyecek, artarak gelişecek ve Gaziantep’in ana sanayi (hizmet) sektörü olacaktır.

 

Baklavayı çok sevdiğim için bundan bir örnek vermek istiyorum.

Daha geçen gün yazdık, Mahmut Güllü’nün ‘Baklavacı Dükkanı’nı…

Baklava 1.5 asırdır var. Hangi baklavacı günde birkaç tepsiden fazla üretim yapardı ki!..

Bu iş ne zaman patladı?

Zeugma’dan sonra…

Turizm kenti olmamızla birlikte Gaziantep’e gelenler kutu kutu baklava taşımaya başlayınca, baklavamız bütün Türkiye’de ve dünyada hakettiği üne kavuştu.

Los Angeles Times’da gastronomist Charles Perry, uzun uzun baklavamızı methetti. Dünyanın en çok okunan dergisi Aramco World’da geçtiğimiz günlerde Antep’e gönderdiği uzman bir gazeteci ve uzman bir fotoğrafçı ile baklavamızı dünyaya tanıttı. (Bu hafta o dergiden yazı ve resim alıntılar yapıp yayınlacağız.)

Ülkemizdeki bütün gazeteler, televizyonlar 15 senedir binlerce baklava haberi yaptı.

Bugün günde 7-8 ton baklava üretiliyorsa bunda Zeugma’nın aslan payı var.

 

Bunun içindir ki, Zeugma yalnız Zeugma değildir…

 


Kinzer olayın gerçekleri…

Geçen haftanın en önemli gündemi Stephen Kinzer’dı.

Yan sütunda okuduğunuz Zeugma’nın tanıtımında en önemli rolü oynayan gazeteci.

Fahri hemşehrilik beratı alacaktı, olmadı.

Bu konuda yazılanların çoğu yalan, azı da hatalı veya eksik.

Çünkü gazeteler haberi birbirinden alıyor, araştırma zahmetine de katlanmadıkları için yalan-yanlış devam edip gidiyor.

Ben size bütün doğruları anlatacağım. Çünkü konuyu en iyi ben biliyorum.

Stephen Kinzer, Gaziantep’e sırf ödül veya fahri hemşehrilik beratı almaya gelmedi.

Geçen sene sonunda haberleşirken, belki Mayıs ayında Gaziantep’e uğruyabileceğini yazmıştı. Brown Üniversitesi’nde öğretim üyesi, okul tatile girince İran’a gitmeyi düşündüğünü, bir-iki gün de İstanbul’da dostlarını ziyaret etmek istediğini yazmıştı. İstanbul’a kadar gelince de, çok sevdiğim Gaziantep’e, Zeugma’ya ve sana gelmemek olmaz diye iki gün de bize ayırmıştı.

 

Bizde çok emeği var. Şu sıralar Gaziantep’in de çok tanıtıma ihtiyacı olduğu için onu gönüllemek ve hakettiği fahri hemşehrilik beratı verilmesi için teşebbüste bulunmayı düşündüm. ABD, İngiltere gibi ülkelerin resmi sitelerinde, “Gaziantep’e mecbur kalsanız da gitmeyin, çok tehlikeli” yazılı. İstedim ki gelsin kendi gözleri ile görsün, turistler için bir tehlike var mı? Ne gördüyse de gazetesinde yazsın. Bu sene Antep’e hiç yabancı turist gelmiyor.

 

Konuyu Bakan Başkan’a açtım. Olabilir, bakarız, dedi. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra Kent Konseyi Başkanı Mehmet Aslan’a, “Beratı, Kent Konseyi’nin toplantısında verirsek, bir de konuşma yapmasını isteriz, iyi olur” dedim. Aslan, önerimi kabul etti, ancak Kinzer’ın geliş tarihi ile toplantı tarihi birbirini tutmadı. Beratı Bakan Başkan’ın odasında vermeyi düşünürken, sevgili arkadaşım Kamil Gereçci, her zaman olduğu gibi Gaziantep’in önemli STK’sı Gaziantep Kulübü’ne yaraşır bir teklifte bulundu, organizasyonu biz yapalım, dedi.

 

Bu arada ben de işi başından aşkın Bakan Başkan’dan sürekli konuyu takip ediyorum. Bu kadar ısrarcı olunca, “Peki, sen bize bu gazeteciyi tanıtıcı bir yazı yaz, onu Dışişleri Bakanlığı’na gönderelim, eğer uygun görürlerse verelim” dedi.

 

Dışişleri 15 günlük sürede gönderilen yazıya onay verdi. Biz de davetiye işlerine başladık, bu da aşağı yukarı 15 gün sürdü. Davetiye Bakan Başkan’a onaylatıldıktan sonra baskıya gönderildi. Tam bu sırada da kriz patlak verdi. Davetiyeler teslim alınamadı. Ancak, davetiyelerin pdf’si zaman kazanmak için çok sayıdaki adrese internet aracılığı ile yollandı. Genelde böyle oluyor, önce pdf gönderiliyor, arkasından da davetiyeler kargo ile ulaştırılıyor.

 

Şimdi gelelim doğrulara ve yanlışlara…

Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in bu olayda tek bir günahı var: Bana güvenmek!

Böyle bir berat verilmesi için ne zamanı vardı, ne de fazla isteği.

Ama duyduklarından, arzedilen bilgilerden etkilendiği ve de ortada güvendiği bir referans olduğu için olur dedi. Bakanlık yaptığı, Devlet tecrübesi de olduğu için gerekli prosedürü de uygulattı.

Onu yanıltmak gibi bir düşüncemin olamayacağını, amacımın onu hep yüceltmek olduğunu çok kimse bilir.

Ben merhum Cemil Cahit Güzelbey’in araştırmaları ve şeri mahkeme sicillerine göre en az 500 yıllık Antepliyim. Çok kişi bilir ki, Gaziantep’in iyiliği, yücelmesi ve tanınması için gayret gösterenlerden biriyim.

Bu gibi işler için zamanını, bilgisini ve gerektiğinde maddi harcamaları gönül rızası ile ortaya koyan bir Antepliyim.

 

Gazete haberlerinin çoğu yalan demiştim. Bunun nedeni, sırf Cumhurbaşkanı’yla Gaziantep Belediyesi ve onun başkanı Şahin’e zarar verebilmek için Kinzer krizini kullandılar. Bu işin başını cemaat medyası üstlendi. Onların yalan haberlerini de diğerleri araştırmadan alıp yayınladılar.

Stephen Kinzer Pulitzer ödülünü halen kazanmadı. Eminim ileride olacaktır. Ama dikkat edin bütün heberlerde, “Pulitzer ödüllü gazeteci” diye geçiyor.

Kinzer’ı Gaziantep Büyükşehir Belediyesi davet etmedi. Ne zaman geleceğini bile tam bilmiyorlardı. Bütün bunları ben biliyordum ve ben organize ettim.

Kinzer, The New York Times’dan ayrılalı uzun yıllar oldu. Boston Globe’da yazıyor. Son günlerde New York Times’da yayınlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhindeki yazılar da bu meyanda bu olaya peşpeş çekilmeye çalışıldı. Türkiye’nin kocaman kocaman ünlü yazarları yorumlarını bu konuya odakladılar. Yanlış bilgilerden yola çıktıkları için yazdıkları da yanlış oldu.

Stephen, kimseye, “Bu ödülü bana cumhurbaşkanı Erdoğan verdirmedi” demedi. Bu veya buna benzer hiçbir demeci, konuşması olmadı.

 

İki konuşma yaptı.

Birisinde CNNTürk-Kanal D ve Zaman-Cihan Haber Ajansı’na kameraları önünde konuştu. Hiç bir olumsuz şey söylemedi. “Ben Türkiye’ye ve Gaziantep’e politika veya seçim için gelmedim” dedi. Türkiye’yi ve Gaziantep’i çok sevdiğini üstüne basa basa söyledi.

Benim ödülümü şu iptal ettirdi veya bu engel oldu diye bir kelime bile etmedi. Hatta, Zaman Gazetesi’nin muhabiri, nezih olmayan, kasıtlı bir soru yöneltti: “Yazdıklarınızdan pişmanlık duyuyor musunuz? Bir daha yazmam diyor musunuz?

Genç bir arkadaşın (gazeteci olduğundan şüpheliyim) soru sorarken pervasız olmaması gerekirdi. Aslında o güruha röportaj bile verilmemesi gerekirdi. Aklı başında insanlarla konuşulmalıydı.

 

Kriz, her zaman her yerde olabilir.

Crisis management/Kriz yönetimi’ denen bir olgu var. Bu maalesef tecrübesizlikten uygulanamadı. Ben gerekli kontağı kurmak için çok gayret sarfettim ama yanıt alamadım. Çok kolay atlatabileceğimiz bir krizi dünya çapında bir olaya çevirdik. Kötü oldu. Çok mahçup oldum.

Fahri hemşehrilik beratının verilmemesine neden olan o yazıyı daha önce okumamıştım. Belediye özel kaleminin göndermesiyle ancak haberim oldu ve okuyabildim.

İptal olayının nasıl gerçekleştiğine dair kesin bir bilgim yok. Ancak düşüncelerim ve tahminim var. Onu da yarın paylaşacağım.

Zeugma yalnız Zeugma değildir…