Nefret, kin, öfke! Düşmanlık aptallıktır…

YAYINLAMA: 22 Kasım 2015 / 18.00 | GÜNCELLEME: 22 Kasım 2015 / 18.00

İstanbul’da oynanan Türkiye-Yunanistan milli maçında Yunanistan Milli Marşı çalınırken bazı seyirciler yuhaladı ve ıslıkladı.

Nefret, kin ve öfke… Cehalet!

 

Gaziantep’te oynanacak bir Türkiye-Fransa milli maçını tahayyül ediyorum. Seyircinin tepkisi olur mu?

Hem de nasıl! Yeri göğü inletirler. Yerel basında, Paris katliamında ölenler için ‘insan’ diye üzüldüklerini yazanlar, ‘ama’ diye başlayıp, “Sömürgeci Fransızlar…” diye devam ediyorlar.

Bitmeyen nefret, kin ve öfke… Cehalet!

 

Bu iki ülke ile bağımsızlık mücadelemizde savaştık. Bu nedenle aramızdaki husumet bir türlü dinmiyor!

Nefret, kin ve öfke…

 

Fransızlar’ın ürünü otomobile keyifle biniyoruz, Fransız yapımı uçaklarla emin olduğu için uçuyoruz. Kadınlar her gün Fransızlar’ın ürünleriyle makyaj yapıyor.

Daha dün bütün TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, hepimiz adına Mustafa Kemal Atatürk’ün de kabul ettiği Fransız Hükümeti’nin en üst düzey nişanı olan Legion D’Honneur’u Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın vekili sıfatıyla Bakan Andre Marcon’un elinden aldı. Hisarcıklıoğlu, “700 yıllık tarihten gelen bir dostluğumuz var. İlişkilerin en zor döneminde Türkiye’deki Fransız dostlarımızla çalıştık. Türkiye-Fransa ilişkileri AB, Ortadoğu ve dünya barışı için önemlidir. Fransa Cumhuriyeti’nden böyle bir nişan almaktan onur duyuyorum” dedi.

Günlük hayattan birkaç örnek verdim, yoksa gerisi saymakla bitmez!

Ama husumet derinde, gereğinde kullanılmak üzere duruyor!

 

Nefret, kin ve öfke yaradılışımızda, genlerimizde olmalı ki, bir türlü dinmiyor!     

Bu duyguları ‘cehalet’le açıklamaya çalışmanın aptalca olduğunu biliyorum. Çünkü, iyi eğitim görmüş, mükemmel yabancı lisan bilen, dünyayı gezip tanımış ve sağlam dostluklar edinmiş, entelektüel insanlar tanıyorum, üzerlerine sinmiş nefret, kin ve öfkeyi ruhlarından, benliklerinden arındıramıyorlar. Bunu yalnız cehaletle nasıl bağdaştırırız, doğrusu kestiremiyorum.

Bir insanın bu duygularla, bu ruh haletiyle yaşaması ne kadar zor olsa da bizim insanımız bu zoru başarıyor!

Gerçi, devletimizin başındaki Cumhurbaşkanımız da “Kininizi unutmayın” dememiş miydi?

 

Şimdi size buradan İngilizler’in Londra’daki futbol mabedi Wembley Stadyumu’na, İngiltere-Fransa milli maçına  götürmek istiyorum.

Dostluk ve hazırlık maçından önce ülkelerin milli marşları okunurken, stadyumda bulunan 70 bin kişi hep bir ağızdan daha önce sosyal medyadan öğrendikleri Fransızlar’ın milli marşı La Marseillaise’yi hep birlikte söylüyorlar.

İngilizler, Fransızlarla dayanışmalarını göstermek için Wembley’i Fransız bayrağının renkleri olan Mavi, Beyaz, Kırmızı ile süslemiş… Müthiş bir ambiyans var.

1879 Fransız Devrimi’nin ruhu o akşam adeta Wembley’de dolaşıyor: Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik…

 

Şimdi de size İngiltere-Fransa ilişkilerine dair küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Tarihteki ünlü Yüz Yıl Savaşları, İngiltere kralı III. Edward'ın Fransa tahtında hak iddia etmesiyle 1337'de başlayan ve ancak 116 yıl sonra 1453'te sona eren savaşlar dizisidir. Yani, adamlar bir asırdan fazla, ara vermeden savaşmışlar!

1756-1763 arası, İngiltere ile Fransa arasındaki sömürge kapma yarışı tarihe ‘Yedi Yıl Savaşı’ olarak geçmiştir.

Daha sonra Napolyon savaşları ile kavga sürülmüştür. Bunların en ünlüsü, ‘Waterloo Muharebesi’ Belçika’nın Warterloo kasabası yakınlarında geçmiştir.

Kimin kazandığının pek önemi yok, ama savaşı Prusya ile koalisyon yapan İngilizler, Fransız ordusunu imha ederek kazanmıştır.

Güncel başka bir örnek; Fransızlar, İngiltere’nin AB’ye tam üye olmasını istemediler, iki kez veto ettiler.

 

Gelelim Fransız-Alman düşmanlığına!

Bu ikisinin ki daha beter bir düşmanlıktı…

Belki de insanlık tarihinin en feci, korkunç savaşı Almanlar’la Fransızlar arasında Verdün Kasabası’ndaki kalenin savunmasında yaşandı. Cephede tam 700 bin kişi öldü. (Her iki tarafan da kayıplar eşitti.)

Ancak Verdün Savaşı’nın destek kollarını da sayarsanız 1 milyon ikiyüzellibin kişi hayatını kaybetti.

Fransızlar’ın Verdün Savaşı/Savunması Şubat-Aralık 1916’da olduğu (11 ay) bazı tarihçiler tarafından bizim Antep Savunması’na örnek teşkil ettiği için ‘Türk Verdünü’ olarak nitelendirilir. (Ben bu benzetmeye katılmıyorum!)

 

Son olarak Hitler, Paris’i esir aldı ve Fransızlar’a yapmadığını bırakmadı!

 

Bundan 10 gün önce Paris’teki Fransa-Almanya milli maçı hem çok heyecanlı geçti, hem de en küçük yanlış bir tezahürat olmadı. İki ülke arasında her ay liderlerin  muntazam karşılıklı ziyareti vardır.

İngilizler’in tutumunu da Wembley olayı anlatmaya yeter.

Bize gelince…

Yüz yıl geçmiş aradan, hala Arap şarkıcıları gibi aynı mısra’ı ayrı tonlarda tekrarlayıp duruyoruz.

Ülkeler arasında,

Arkadaşlar arasında,

Akrabalar arasında,

Kardeşler arasında,

Düşmanlığın her türlüsü ilkelliktir, aptallıktır, ömür törpüsüdür!..

 

 

 

 

Yemin ettim bir kere!..

 

TBMM’deki ‘yemin’le ilgili güncel bir raporu okudum.

Bence bu yemin işini kaldırmak lazım. Nasıl olsa kimse ettiği yemini tutmuyor. O zaman ne gereği var, insanları zorla yalana sevk etmenin!.. Günlük hayatımızda çoğumuzun kaç kez yemin ettiğini ve tutmadığını hiç hesapladınız mı?

Raporun özeti şöyle:

 

TBMM Araştırma Merkezi’nin 2011 yılında yaptığı araştırmaya göre dokuz ülkede parlamenterlerin yemin etme zorunluluğu yok.

 

TBMM Araştırma Merkezi’nin geçen dönemde yaptığı “Türkiye’de ve Çeşitli Ülkelerde Parlamento Üyelerinin Yemini” başlıklı çalışmada, Türkiye’de ve bazı gelişmiş demokratik ülkelerde, yeni milletvekili seçilenlerin yemin etmelerinin zorunlu olup olmadıkları, zorunlu olan ülkelerde ise bunun usul ve şartları incelendi.

 

Araştırmaya göre, bu çalışmada yer alan 43 ülkenin 34’ünde parlamenterler yemin ederlerken, dokuz ülkede parlamenterlerin yemin etme zorunluluğu bulunmuyor.

Almanya’da zorunluluk sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar için geçerli. Finlandiya’da zorunluluk sadece Parlamento Başkan ve başkanvekilleri için geçerli. İtalya’da sadece Cumhurbaşkanı ve Hükümet üyeleri yemin ediyor. 

 

 

 

Öfkenin mantığı yoktur…

 

Cumartesi günü oynanan El Clasico'da Barcelona, Real Madrid'i deplasmanda, 4-0 yendi. 

Tüm dünyada büyük ilgi gören karşılaşma, Erbil'de de topluca izlendi. Ancak Erbil’in İskan Caddesi’ndeki futbolseverler arasında maçın bitiminde kavga yaşandı.

Yaralıların da olduğu kavga sonrasında güvenlik güçleri çok sayıda kişi gözaltına aldı.

 

Ezeli rakipler Barcelona ve Real Madrid'in Kürdistan Bölgesi'nde çok sayıda taraftarı bulunuyor. 1990'lı yıllardan bu yana rekabet Kürt taraftarlar arasında en üst düzeyde yaşanıyor.

Daha önce de iki ezeli rakibin karşı karşıya geldiği maçlarda, Kürdistan Bölgesi'nde de tansiyon yükselmiş, yaralananlar olmuş ve maddi hasar meydana gelmişti.

 

Real Madrid’in maçlarını oynadığı Estadio Santiago Bernabeu (Yenisi 400 milyon Euro’ya yapılıyor, 2017’de açılacak) stadında çim saha ile tribün arasında tel örgü yoktur. Bizde olmayan, deplasman takımı seyircilerinin rakip statta maç izlemesi de serbesttir. Hiçbir hadise de olmuyor. Taraftarlar eşleriyle, sevgilileriyle, çocukları ile stada geliyor ve maçları heyecanla izliyor.

Aynı maçı Erbil’de televizyonda seyredenler birbirini bıçaklıyor! (Bakınız: Benim, Nefret, Kin, Öfke yazıma!)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nefret, kin, öfke! Düşmanlık aptallıktır…