“1. Cumhurbaşkanlığı Meydan Muharebesi”

YAYINLAMA: 05 Aralık 2011 / 18.00 | GÜNCELLEME: 05 Aralık 2011 / 18.00

Evet, daha sonra tarih kitaplarına “1.Cumhurbaşkanlığı Meydan Muharebesi” olarak geçecek olan savaş resmen başladı.

Şimdiye kadar parlamento yasaları geçiriyor, Gül onaylıyor, Resmi Gazete’de yayınlanıyor ve yürürlüğe giriyordu. Cumhurbaşkanı Gül, ilk kez bir yasayı veto etti.

Olacak şey mi?

Şimdiye karar hep onaylıyordu, üstelik bu kez çıkarılan yasada 3 partinin (BDP yok) konsensusu vardı. Daha da önemlisi Kulüpler Birliği ‘Nota’ vermiş ve yasanın derhal onaylanmasını istemişti!

                                                                       ***

Yukarıda yazdıklarım yarı şakadan ibaret!

Ama bir takım gerçekler de var. Sakın futbol deyip geçmeyin. Unutmayın ki futbol, yalnız futbol değildir!

Futbol yöneticiliği önemli bir statüdür. Fevkalade bir güçtür. Sihirli bir iletişim ve tanışıklık aracıdır.

Kapısından girmeye tereddüt edeceğiniz mekanlara davet edilirsiniz, hayal bile edemeyeceğiniz kimselerle tanışırsınız, tasavvur edemeyeceğiniz dostluklar size yeni iş imkanları ve fırsatlar yaratır.

                                                                        ***

Futbol ranttır!

Statü, güç ve tanışıklıklar rant dünyasında aklınızı başınızdan alır!

Taşımakta zorluk çektiğiniz iş çantası, işin başında elinizde eğreti dururken sonraları rahatlar, espriler yapar hale gelir, ekranda kendinizi seyrettiğinizde, “Bu ben miyim?” dersiniz!

Konuşmayı beceremezken, ‘ahım derken…’ bir de bakarsınız ki, meğer siz keşfedilmeyi bekleyen büyük bir yetenekmişsiniz de farkında olmamışsınız!

Bu işler böyle gider…

                                                                       ***

Bunları yazmamın nedeni size kulüp yöneticiliğinin dayanılmaz çekiciliğini hatırlatmak için…

Baksanıza, ne oluyor da bu kadar siyasi parti böyle bir konuda yanyana gelebiliyor. Ülkenin hangi sorununda böyle bir konsensus oluşturuldu? Hiçbir zaman olmadı!

Bu bile futbolun yalnız futbol olmadığını, sesin çok derinlerden geldiğini izah etmeye kafi değil mi?

 

Bakın, Cumhurbaşkanı’na bayrak açan kim?

AK Parti Grup Başkanvekili, Cumhurbaşkanı Gül’ün hemşerisi, Kayseri Millietvekili Mustafa Elitaş.

Elitaş’ın söyledikleri benim savımı daha da güçlendiriyor:

Grup başkanvekilimiz altına imza attıysa, AK Parti'nin konuyla ilgili diğer siyasi partilerle birlikte mutabakatı olduğunu düşünürüz. Siyasi parti grupları herhalde attıkları imzanın arkasında dururlar. 'Biz yanlış yaptık, eyvah şurada hata yaptık' diye düşünmeden teklifin altına imza attılar demek olmaz diye tahmin ediyorum. Altına beraber imza attıysak beraber de devam etmemiz gerekir. Yoksa 'sonradan imzamı çektim diye rüzgarın yönüne karşı konuşmak yanlış olur.

Gerekçe okunduktan sonra değerlendirilecek.

Herkes imzasının arkasında durabilmeli, rüzgara karşı hareket etmemeli. Siyasi parti grup başkanvekilleri bunu imzalarken ayrıntısıyla, yan etkisiyle, geldisiyle, gittisiyle düşündüler. Baskı altında veya inceleme yapmadan imza atmadılar. Herkes bilerek, isteyerek, tartışarak kendi gruplarıyla da tartışarak değerlendirdi. Sayın Cumhurbaşkanı, geri göndermede Anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullandı.

Sayın Cumhurbaşkanı o şekilde bir değerlendirme yapmıştır. Bu değerlendirmeyi eleştirebiliriz ama o çerçevede de TBMM'nin iradesi öne çıkar. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, milletin vekillerinindir.”

                                                                        ***

Yani bu, bu kadar önemli mi? Cumhurbaşkanını bu kadar sert bir biçimde eleştirecek kadar mı önemli?

Eğer, Elitaş bu olayı Gül’e karşı tavır almak, daha doğrusu behre göstermek için bir vesile olarak kullanıyorsa, o başka!

Zaten karşısına da hemen, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç çıktı. O daha da sert konuştu, hatta kestirip attı: “Cumhurbaşkanımızın takdiridir. Kamuoyunun bu konudaki baskısı, sanıyorum ki hiçbir milletvekiline bu kanunu tekrar Meclis Genel Kurulu'na getirme cesaretini vermeyecektir. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki hukuki mütalaasına aynen katılıyorum. Kamuoyunda da bu kanunla ilgili duyarlılık oluşmuştu. Cumhurbaşkanımızın, kamuoyunun sesine de, vicdanına da, düşüncesine de ortak olduğuna inanıyorum. Bence hayırlı oldu. Çünkü bunun sadece Şike Yasası diye isimlendirilmesi doğru değil. Sporda şiddetin önlenmesi ve sporun içerisinde diğer şike veya başka bir yanlışlıklar varsa bunları yapanlara ağır cezalar verilerek sporun temizlenmesi anlamına geliyordu. Bu kanun, kamuoyunun mutabakatı doğrultusunda Meclis'ten çıkarılmıştı. Dolayısıyla onun değiştirilmesi veya suçların hafifletilmesi ve bu suçlamalar sebebiyle yargılamaları, henüz yeni başlayacak olan birtakım kişilerin bu yeni çıkarılan kanundan istifade ettirilmesi amaçlanmıştır. Kişiye özgü bir kanun, Meclisimiz yapmaz. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı, veto gerekçesi içerisinde buna da yer vermiş bulunuyor. Ben sporun temiz olduğuna ve temiz kalması gerektiğine inanıyorum. Onu bozabilecek, onu farklı mecralara götürebilecek hiçbir eylem ve faaliyete izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.”

                                                                  ***

Bu konuyu Türkiye gündemine getiren ve anlaşılmasını sağlayan Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, bakanlığı zamanında kanunu çıkaran Trabzon Milletvekili Faruk Özak ve Başbakan Yardımcısı, Bursa Milletvekili Bülent Arınç alenen tavır aldılar.

İster misiniz, 10 yıldır en küçük bir sızıntı bile vermeyen AK Parti’yi futbol çatlatsın!

Ne futbolmuş be!..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“1. Cumhurbaşkanlığı Meydan Muharebesi”