111 yıldır neyi kutluyoruz?

YAYINLAMA: 24 Temmuz 2019 / 20.00 | GÜNCELLEME: 24 Temmuz 2019 / 20.00

Bugün günlerden 24 Temmuz. Basın için ayrıcalıklı bir gün.

Osmanlı'nın özellikle son zamanlarında çıkan gazeteler sansür memurlarının kontrol ve denetiminden geçtikten sonra yayınlanıyordu. 24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra bu uygulamaya son verilmesi günümüzde ‘sansürün kaldırılması’ olarak adlandırılmaktadır. Bunun için de 24 Temmuz tarihi, Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanmaktadır.

 

Aradan tam 111 yıl geçmiş, hala bayram olarak kutlanıyor. Böyle bir mantık ve uygulama dünyanın başka bir yerinde yok!

Her ne ise olayı ben şöyle özetleyeyim:

Eskiden sansür cebri olarak uygulanıyordu, şimdi gönüllü olarak!

İşte 111 yılda değişen bu!

 

Ülkelerin gelişiminde basın çok önemli bir yere sahiptir. Halkı bilgilendirme, bilinçlendirme, kamuoyunda gerekli hassasiyetleri oluşturma gibi işlevleri bulunuyor. Bu nedenle çağdaş ve demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan basın, kamuoyuna tarafsız, doğru ve hızlı biçimde bilgi ve haber vererek, toplumu aydınlatıp, meslek ilkelerine, kişilik haklarına saygı çerçevesinde çalışmalarını sürdürmelidir.

 

İdeali bu, böyle olması gerekir! Ama gerçekte böyle mi oluyor? Hayır olmuyor!

Amerika’ nın Sesi ’nin “Türkiye’de Medya Sektöründe Yaprak Dökümü Hızlandı” haberine göre “Freedom House”un 2018 yılı raporunda Türk medyası özgür değilsınıfında yer aldı.

“Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü’nün” basın özgürlüğü endeksinde ise Türkiye’nin yeri 180 ülke arasında 157’nci. AKP iktidara geldiğinde “yarı özgür” sınıfında ve “basın özgürlüğü” sıralamasında 99’uncu idi.

 

Medya tarihin gördüğü en köklü değişimi yaşıyor.

Matbaanın bulunmasından bu yana, sektörde hiç bu kadar radikal değişim yaşamamıştı. Dijital devrim, tüm yaşantımızı değiştiriyor ama en çok medyayı sarsıyor.

Google, Youtube, Facebook, Twitter, Instagram artık hem bir haber üreticisi, hem haber dağıtıcısı, hem gazete, hem televizyon, hem radyo hem de bir fotoğraf albümü.

Dünyada hiçbir medya kuruluşu bir haberi 5 saniye içinde 1.5 milyar insana ulaştıramaz. Ama Facebook yapıyor bunu. Bundan daha büyük güç olmaz şu anda.

 

Durum böyle…

 

 

 

 

Tahterevalli

 

Berthold Brecht, Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmeni.

20. yüzyıl Alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilir. Eserleri uluslararası alanda da saygı ile kabul görmüş ve ödüllendirilmiştir.

 

İyice görüyorum artık düzeni.

Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda, aşağıda da bir çok kişi.

Ve bağırıyor yukarıdakiler aşağıya:

Çıkın buraya gelin ki, hepimiz olalım yukarıda.”

Ama iyice gözlediğinde görüyorsun, neyin saklı olduğunu yukardakilerle, aşağıdakiler arasında.

 

Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta. Yol değil ama bir tahta bu.

Ve şimdi görüyorsun açıkça; bu bir tahterevalli tahtası.

Bütün düzen bir tahterevalli aslında.

iki ucu birbirine bağımlı.

 

Yukardakiler durabiliyorlar orada, sırf ötekiler durduğundan aşağıda…

Ve ancak; aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece kalabilirler orada.

Yukarıda olamazlar;

Çünkü, ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.

Bu yüzden isterler ki;

Aşağıdakiler sonsuza dek hep orada kalsınlar çıkmasınlar yukarı.

Bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukardakilerden.

Yoksa durmaz tahterevalli.

Evet, bütün düzen bir tahterevalli.

 

Düzen bu kadar basit ve güzel anlatılamaz!

Bence, tahterevalli teorisi  yüzlerce bilimsel kitaba bedel!

Binlerce seneden beri hiçbir şey değişmemiş.

Hayat gerçekten bir tahteravalli.

Yukarıda oturanlar, aşağıdakilerin sayesinde oturuyor. Aşağıda ne kadar çok kişi olursa yukarı o kadar refah ve güvenlik içinde olur.

İşte bu yüzdendir ki, yukarıdakiler, aşağıdakilerin sayısının artması için her türlü kötülüğü yapacaklardır.

Nasıl yapmasınlar ki, kendi hayatları buna bağlı! Yaşayabilmek için akla hayale gelmedik planlar yaparlar.

 

Kafanızı kaldırın ve düşünün.

Orta Doğu’da neler oluyor, niçin oluyor bir düşünün.

 

 

 

 

 

 

 

Yılın en iyi kısa filmi

 

10 dakikalık bir filmin yılın en iyi kısa film ünvanını kazandığı ve sinemada gösterime gireceği açıklandı. Filmi izlemeye gelen büyük bir kalabalık toplandı. Seyirciler salona girdi ve film oynamaya başladı ama bir gariplik vardı...

 

Film başlayalı 6 dakika olmasına rağmen ekranda aynı sahne vardı, kamera açısı sadece bir odanın tavanını gösteriyordu.

7. Dakikada da sahnede bir değişiklik olmadan geçince, seyirciler şikayet etmeye başladılar ve bazıları zamanını kaybettiğini söyleyerek salonu terketmek istedi...

Aniden kamera açısı tavandan yere indi ve omurilik felci, tamamen engelli bir çocuk görüldü ve şu cümle yazılıydı:

 

"Bu engelli çocuğun hayatının her saatinde gördüğü sahnenin sadece 8 dakikasını size sunduk ve siz bu 8 dakikaya bile katlanamadınız. Hayatınızın her saniyesinin değerini bilin ve şükredin."

 

 

 

 

 

Senden entelektüel olmaz!

 

Üniversitede, en çok sevdiğim hocanın odasındaydım.

Bana, “Ne olmak istiyorsun?“ dedi.

Entelektüel olmak istiyorum” dedim.

Senden entelektüel olmaz” dedi.

Şaşırmıştım, sonra, kırılgan bir ses tonuyla;

Dersinizi geçmeme rağmen sürekli dersinizdeyim. Okulda en çok okuyan, araştıran ve tartışmalara giren, hep benim" dedim.

 

Senden entelektüel olmaz” dedi.

Çok kızmıştım!

"Doçent tezlerin konularını bile ben öneriyorum" dedim.

Prof. gülümseyerek geriye yaslandı.

"Senden çok iyi bir araştırmacı olur. Ama entelektüel olmaz. Nedenine gelince, sana entelektüel olamazsın dediğimde, bana bir entelektüel gibi “Niçin olmaz?" diye sormadın, aksine alındın ve hiddetlendin. Yazarlık bilgi işidir. Entelektüellik bilgi değil, davranış biçimidir. Bir insanın entelektüel olması için en az 3 kuşak ailesinin okuması gerekir. Okulun önüne bak. Hepsi son model araç dolu ve hocalara ait. Her sene model yenilerler. Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı? Niçin bu şekilde yaşıyorlar. Çünkü o unvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü. Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar. Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez. Entel feodal köylülere artık diploma ve unvan da yetmez.

Tıpkı paranın yetmediği gibi...

111 yıldır neyi kutluyoruz?