Herşeyin bir sonu var!..

YAYINLAMA: 25 Temmuz 2019 / 20.00 | GÜNCELLEME: 25 Temmuz 2019 / 20.00

Keşiflerde İspanyollar öne geçince onların parası değer kazandı.

Hollanda ve Fransa’dan sonra üzerinde güneş batmayan imparatorluk Birleşik Devletler’in Sterlin’i bütün dünyada kabul gören en itibarlı para oldu.

 

Sterlini, altına bağlı ilk para olmanın sağladığı avantajın yanı sıra İngiliz ekonomisinin dünya ticaretindeki ağırlıklı yeri itibariyle de dünyanın en itibarlı parası olmaya devam etti. Birinci Dünya Savaşıyla birlikte merkez bankalarına yönelik altın talebi artınca altın karşılığı meselesi rafa kaldırıldı ve kâğıt para yalnızca yasal bir zorunluluğa dayalı olarak kullanılır oldu.

 

İngiltere, Sterlinin altın karşılığını tutmakta uzun süre direndiyse de başarılı olamadı. Bu dönemde parasını altına bağlı olarak tutmaya devam edebilen yalnızca ABD oldu. Bu nedenle de Dolar, Sterlinin yerini aldı ve dünya parası konumuna yükseldi.  

 

Dünyanın en büyük yatırım bankalarından ABD Merkezli JP Morgan, doların küresel rezerv para statüsünün yakında biteceğini ve müşterilerini buna göre pozisyon almaları gerektiği konusunda uyardı.

 

JP Morgan’ın faiz stratejisti Craig Cohen, "Dolar aşırıya kaçan ayrıcalığının sonuna mı geliyor?" öngörüsünde bulunduğu bir makalesinde; Doların yaklaşık 100 yıldır küresel rezerv para olduğunu ve sadece Amerikalılar’ın değil dünyanın her yerinde birçok yatırımcının portföylerinde dolar ağırlığı oluşturarak rahat ettiğini vurguladıktan sonra şöyle diyor:

"Ancak doların dünyanın hakim parası olma özelliğini kaybedebileceğine inanıyoruz. Yapısal nedenler ve dönemsel engeller nedeniyle orta vadede değerini yitirebilir."

 

Cohen, bizim çok iyi bildiğimiz bir konuyu makalesinde geniş bir şekilde ele almış! Diyor ki;

ABD Merkez Bankası'nın ilerleyen yıllarda Amerika’nın sürekli hale gelen dış açıklarını dünya çapında geçerli para olan doları basarak ve sürekli borçlanarak ithalat yapıp kapatmasının bir sonu mutlaka gelecek!

Binlerce yıl geriye baktığımızda, dünyada ‘ekonomik merkez’ değiştikçe uluslararası hakim para birimlerinin de değiştiğini görüyoruz.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD küresel üretimin (GSYİH) yüzde 25’inden fazlasını gerçekleştiriyordu. Batı Avrupalı güçleri de eklediğimizde bu oran yüzde 40’a çıkıyordu. Oysa o dönemden sonra ekonomik büyümenin itici gücü ABD ve Batı aleyhine Asya’ya doğru kaydı.

 

Yüksek büyüme ve kararlı reformlar ile Çin bu ekonomik değişimin merkezinde yer alıyor. Son 70 yılda Çin dünya üretimi içindeki payını yaklaşık dört kat arttırarak yüzde 20’ler seviyesine (yani ABD ile aynı düzeye) ulaştırdı ve bu alanda genişlemeye devam etmesi bekleniyor.

 

Çin artık sadece düşük maliyetli ürünler üreten bir imalatçı değil. Son dönemde şirket karlarının giderek artan bir bölümü teknoloji gibi yüksek katma değerli sektörlerden geliyor. Çin dışında, Hindistan dahil Güney Asya ülkelerinin de genç nüfusları ve sürekli artan teknolojik know-how birikimleri ile yüksek büyüme performansları gösterdiğini aktaran Cohen; Batıda Türkiye ve Arap Yarımadası ile başlayıp Doğuda Japonya ve Yeni Zelanda’ya uzanan ve Kuzeyde Rusya’dan Güneyde Avustralya’ya ulaşan ‘Asya Ekonomik Bölgesinin’ şimdilerde küresel üretimin yüzde 50’sini gerçekleştirdiğini vurguladı.  2015-2030 döneminde oluşacağı tahmin edilen 30 trilyon dolarlık orta sınıf tüketimi büyümesinin sadece 1 trilyon dolarının Batı ülkelerinden gelmesi bekleniyor...

Gelecek on yıllarda dünya ekonomisinin ABD merkezli ve dolar hakimiyetinde olan bir sistemden Asya’nın daha fazla güç sahibi olduğu yeni bir sisteme geçeceğini düşünüyoruz.

Para alanında bu, muhtemelen doların diğer para birimleri ve altın gibi emtialardan oluşan bir döviz sepetine karşı değer kaybedeceği anlamına geliyor.

 

Herşeyin bir sonu var!..