Rize

YAYINLAMA: 06 Mayıs 2020 / 15.09 | GÜNCELLEME: 06 Mayıs 2020 / 15.23

Osmanlı İmparatorluğu sürecinde padişahların haremde gözüne takılan hatunlarla beraber olduklarını biliriz. Haremdeki gözdesi ya da Haseki ile halvet olması, olağan bir davranış olarak bilinir. Osmanlı Devleti süreci içinde Hürrem Sultan hariç hiçbir Hakan nikahlı bir evlilik yapmamıştır. Osmanlı sarayında biri hariç Türk kökenli bir Valide Sultan olmamıştır. Osmanlı tarihi boyunca sarayda çok etkin, önemli Sultan eşleri vardır. Bunlardan Ukraynalı Anastasia Lisovka, yahut diğer adıyla Roxelana, Osmanlı Devletinin en parlak dönemini yaşatan Kanuni Sultan Süleyman’ın nikahlı eşi, Hürrem Sultan olarak bilinir. 

Hürrem Sultanın kızı Mihrimah Sultan 21 Mart 1522 tarihinde, yeni yıl tarihi olarak bilinen, Nevruz’da doğar. Mihrimah Sultan güzel bir kız olmamasına rağmen evlenmek için taliplisi çok olur. Hatta 33 yaş farkı olmasına rağmen Mimar Sinan da Padişaha, Mihrimah Sultanın desti izdivacı için müracaat ettiğinde 50 yaşındadır. Sarayın genelde kız çocukları beylerbeyi, yöresel valiler ve ordudaki paşalarla evlendirilir, böylelikle Saraya sadakat, kendiliğinden oluşurdu. Sultan Süleyman kızını 50 yaşındaki Mimar Sinan’a değil, Arnavut asıllı Diyarı Bekir Valisi Rüstem Paşa’ya verir. 

Anadolu’nun bazı yörelerinin Osmanlı için çok hassas olduğu bilinir. Bu yörelerin, Saraya sadık paşalar tarafından yönetilmesi istenir. Bu nedenle doğan kız çocuklarını bu plan içinde, bu paşalarla evlendirirler. Hatta Sultan I. Ahmet’in kızı Ayşe Sultan’ın, bu senaryonun içinde ilginç bir hayat hikayesi vardır. Ayşe Sultan ilk evliliğini daha 7 yaşında iken Nasuh Paşa ile yapar. Nasuh Paşa vefat edince, Karakaş Mehmet Paşa ile evlendirilir. Sonra ise Van Valisi Hafız Ahmet’le evlendirilir. Daha sonra Şam Beylerbeyi Ahmet Paşa ya eşlik eder. Ahmet Paşa’nın vefatı sonrası Ayşe Sultan, Voynuk Ahmet Paşa ile evlendirilir. Bu evlilikte uzun sürmez. Voynuk Ahmet Paşa Girit’e yardım götürürken SUDA kalesinde meydana gelen çatışmada şehit düşer. Dul kalan Ayşe Hatun’u bu sefer İBŞİR Mustafa Paşa ile evlendirirler. 

Padişahların uçkurlarına düşkün olduklarını tarihçiler söyler. Bu konuda Sultan II. Selim sarayda böyle davranışı ile bilinir. Ayrıca Sultan II. Selim, diğer adı ile Sarı Selim, sanata olan ilgisi ile de bilinir. Şiirlerinde kendi adı yerine Tâlibî mahlasını kullanır. Haremdeki cariyelere düşkün olan II. Selim, rivayet o dur ki, hamamda cariye kovalarken ıslak zeminde kayar, düşüp beyin kanamasından 31 kasım 1574’te vefat eder. Hamamda düşüp ölen ilk ve tek Padişahtır. 

Sarayda II. Mahmut’un kızı Adile Sultan ise ilk ve tek kadın şairdir. Aynı zamanda Adile Sultan, 5 padişah dönemini yaşayan tek padişah kızıdır. İyi eğitim görmüş, kültürlü yetişen Adile Sultan, Kaptanı Derya Mehmet Ali Paşa ile evlendirilir.  

İlginç yaşanan bir başka olay da, Padişah III. Mustafa hazinesi boşalınca karısı Mihrişah Sultan’dan  borç alan ve karşılığında senet veren tek hükümdardır. 

Memalik-i Osmaniye’nin Anadolu’da en fazla vali değiştiren yöresi Trabzon ve civarı olarak bilinir. Kayıtlı yaklaşık 123 vali değişik dönemlerde bu yörede görev yapmıştır. Bilindiği gibi İstanbul fetih edildiği tarihte, bu yörede Bizans İmparatorluğundan ayrı olan Trabzon İmparatorluğunu yöneten İmparator IV. İoannis vardı. İstanbul fetih edildikten sonra, 1461’de, Karadeniz’in önemli şehri olan Trabzon’un kuşatılmasında, şehrin Sultan II. Mehmet ‘e teslim olduğunu biliyoruz. Bu tarihten sonra bu yöre Valilik olarak yönetilir.  

Osmanlı Devleti’nde en çok Vali değiştiren yer Trabzon valiliğidir. Nedenini hiçbir tarihçi araştırmamış. Bu sık değişikliği, Valilerin bu yörede kalmak istemediğine yormaktayım. Belki yöre insanının davranışları dikkate alınırsa erkeklerde hırçınlık, asabiyet ve kavgacı eğilimin öne çıktığını gözlemlemek mümkün olduğunu görmekteyiz. Bu neden olsa gerek, Osmanlı Valileri Trabzon ve Rize’de uzun süre kalmamışlardır. 

Anadolu’nun talihi mi nedir bilmem, geçtiğimiz son 25 sene içinde ülkemizi idare etmeye çalışan liderlerin köklerine bakıyorum, Trabzon ve Rize’den gelmekteler. Nedense halkla barışık olmadıklarını izlemekteyiz. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı düşünün, o ülkenin bütün vatandaşlarını kucaklaması gerekmez mi? Cumhurbaşkanının, üyesi ve başkanı olduğu partinin de sözcülüğünü yapması, armutla elmayı devamlı karıştırmasına sebep olmakta ve bu hiçte toplum tarafından kabul görmemekte. Bir zamanlar siyasiler halkı sağ-sol diye ikiye böldüler, hiç kimseye yararı olmadı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Rize