Eğitimde acil çözüm bekleyen sorunlarımız var
Eğitim sorunları diye başladığımızda baş aşağı düşmekteyiz. Belki de uzun dönemlerdir benzer eğitim sorunlarının cenderesinde tepinip durmaktayız. Bu anlamda ülkemizde eğitim, sağlık ve yaşam hakkı ile birlikte en çok konuşulan gündemdir. Türkiye’de öğrenci, veli, öğretmen, akademisyen, eğitim çalışanları baz alındığında, toplumun tümüne yakını eğitim alanı içerisinde direkt veya dolaylı olarak bulunmaktadır.
Herhangi bir bireye sorulduğunda eğitim sorunları basitçe şöyle sırlanmaktadır:
- Uzaktan eğitim,
- LGD, YKS Sınav konuları, yapılıp yapılamayacağı,
- Fırsat eşitsizliği,
- Kamusal(parasız), nitelikli, laik eğitim sorunu,
- Her yıl değişen müfredat sorunu,
- Seçmeli dersler karmaşası,
- “Cinsiyet eşitlikçi” eğitim sorunu,
- Ataması yapılmayan öğretmenler.
- Haksız hukuksuz şekilde işi elinden alınan eğitim çalışanları,
- Eğitimcilerin maaşları(yoksullaşma).
- Okul yöneticilerinin atama biçimleri.
- Derslik başına düşen öğretmen ve öğrenci sayıları.
- Okullara bütçe yetersizliği.(Toplanan paralar)
- Eğitimdeki belirsizlikler.
- Üniversitelere atamalar, kadro alımları, sözleşmeler.
- Laik, bilimsel, demokratik, özgür üniversiteler sorunu.
- Mülteci veya göçmen çocukların eğitim sorunları.
Yukarıda saydığımız ve ilk akla gelen eğitimde acil çözüm bekleyen sorunların yoğunluğu, yığınlığı, birikmişliği eğitim bileşenleri başta olmak üzere hepimizin yükünü, verimsizliğini, stresini, gerginliğini, beklentisini artırmaktadır.
Eğitimdeki sorunları çözmek, toplumsal, yaşamsal sorunların çözüm odaklı süreçlerine girildiğini göstergesidir.
Evrendeki tüm değişim, gelişim, yeni teknolojik çağ, bilimsel koşullar, yapay zeka, biyo mühendislik çağı; var olan eğitim sorunlarına ek olarak “eğitimi güncelliğe, dinamizme ve sürekliliğe” zorlamaktadır.
Eğitimde sürekli sorunlarla karşılaşan toplumlara, ülkelere baktığımızda; değişim, dönüşüm, insan ve doğanın yenilenen ihtiyaçlarına uyumlu, eğitimi planlama modelleri olmayan topluluklar olduğu görülmektedir.
İnsanlığın, doğanın, hareketliliğin, ihtiyaçların, evrensel birikimlerin, üretimlerin, var olan dinamizmin, dayanışmaların bize öğrettiklerinden hareketle, “yeniden yeniden” eğitim süreçlerini yenileştirmeye, bilimselleştirmeye, geliştirmeye zorlandığımız apacık ortadadır.
Antik Çağın filozoflarından Socrates, “Bilgi olmaksızın doğru bir sanıya sahip olan kişi, doğru yoldan giden körden(görme engelliden) farklı değil” diyor.
Hepimizin öncellikli olarak “bilgiye” ihtiyaç duyduğumuzu, yaşam deneyimleri, yaşam ustaları, filozoflar, bilim insanları yol olarak sunmaktadırlar.
Henüz küçük bir çocukken, “etimizin ve kemiğimizin ailemiz ve öğretmenler ile pay edilmesi” ile başlayan okul maceramızdan, günümüzün eğitim anlayışı çıkmalıdır. Tüm bireylere eşit şanslar ve eşit imkanlar sağlanarak, “araştırmacı ve yaratıcı öğrenmeyi” gerçekleştirmek doğal zorunluluk olmuştur. Ppek çok yeteneği, beceriyi, farkındalığı açığa çıkarmak ve bunların yaşama etkilerini sağlamaktan başka çare kalmamıştır.
Tabi ki, eğitimdeki bu süreçleri gerçekleştirebilmek için; yeterli yatırım, alt yapı, bütçeler, ağlar, tesisler ve devamlılık oluşturulması zaruridir.
Hep söylenildiği gibi eğitimde esas; doğru ve iyi insan, adil ve iyilik ülküsü, nitelikli, kaliteli, eşit, demokratik, iş birlikçi ve sevgi, saygıya dayalı toplum inşa etmek ise ki böyledir; yukarıda bahsettiğimiz eğitim süreçleri ile beraber yüksek oranda motive edilmiş “doğru öğretmen” ve “doğruyu öğretmek” ilkesine bağlı kalınmalıdır.
Eğitim paradigmamız “ağaç yaşken eğilir” anlayışından; çocuğun ve bireyin ilgi, yetenek, beceri, istek, seviyesine uygun eğitim ortamının sunulmasına geçilmelidir. Aksi taktirde, “emme-basma tulumba gibi baş eğen, kabullenen, var olanla yetinen, üretimde kısır, hantal bireyler” olmaktan kurtulamayız. Bağımsız, tekrara ve işbirliğine dayalı, üretkenlik ve bilimselliğe, çözüme odaklanan eğitim felsefelerine koşmamız gerekiyor.
Bilimselliğin, kamusallığın, toplum çıkarlarının esas alındığı, güçlü, etkili, verimli, geliştirici, edebiyata, sanata, insana, çevreye, geleceğe odaklanmış toplumun eğitim yaklaşımlarını; eğitimciler, öğrenciler, veliler, eğitim bileşenleri, eğitim sendikaları, özgür üniversiteler, bağımsız eğitim kuruluşları birlikte gerçekleştirmeliler. Bunun tersi yaklaşımlar, “öğretilmek istenene” bağımlı kalmaya mahkum edecek, böylelikle eğitim süreçleri kısır döngüyle kör bir döğüşe dönüşecektir.
Çağımız, “ağacı yaşken eğmekten” çıkıp, çocuklarımızın boylu boyunca gökyüzüne, maviye, uzaya, bilgiye, özgürlüğe, doğaya, bilime, uçsuz bucaksız dünyaya “uzadığı” eğitim anlayışının çağıdır.
Bu dönem öğrencilerimizin seçmeli dersleri seçmeye (zorlandıkları) dönemdeyiz. Okul yöneticileri, idarelerin, bazı öğretmenlerin öğrencileri seçmeli dersler konusunda etkileyip, zorladıkları ile ilgili şikayet ve serzenişler ortadadır.
Ders seçme hakkını öğrenciler, veliler başkalarının kullanmasına, etkilemesine asla izin vermemeli, her öğrenci velisi ile birlikte kendi ihtiyaç, istek, yetenek, beceri uygun olarak belirlemelidir. MEB yöneticilerinin, okul idarelerinin, bazı eğitimcilerin kendi siyasal anlayışları, yaklaşımları, yaşam tarzları, referansları üzerinde öğrenci ve velileri tercihe zorlamaları; eğitime, topluma, dayanışmaya, işbirliğine, üretkenliğe, özgürlüklere, yeni dünya ve toplumun ihtiyaçlarına karşılayacak nesillere ket vuracaktır.
Çağımız, hayatın her alanında olduğu gibi; demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, hakkaniyeti ve liyakati esas alan sevgi, saygıya dayalı eğitim ortamını hayata geçirme çağıdır.