Olmasa iyi olurdu!

YAYINLAMA: 01 Ağustos 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 01 Ağustos 2012 / 20.00

Doğduğum, çocukluğumun geçtiği yere ‘Yahudi Mahallesi” denirdi. Düğmeci Sokak deseniz, kimse bilmez bile; ama Yahudi Mahallesi denince herkes bilir.


Evimizin arkasında, hemen duvar aşırı geniş mekanda, yeşillikler içinde, metruk bir Havra vardı. Sokakta oyun oynarken, rast gele birisinin sözü ile nedenini bilmeden, hep beraber gidip Havra’nın kapısını taşlardık.


Gaziantep’te Musevi cemaatı çok saygın insanlardan oluşurdu. Hepsi iyi insanlardı. Genelde ticaretle uğraşırlardı, halleri vakitleri yerindeydi. Bazıları ile ailece görüşürdük.


Karagöz’deki Yapı ve Kredi Bankası’nda çok güzel Musevi bir kız çalışırdı. Bankada işim olduğu zaman onunla güncel konularda kısa sohbetlerden keyif alırdım.


İsmi Raşel’di. Bir gün benim gibi Museviler’i seven Dr. Asım Güzelbey’le sohbette o güzel kızdan bahsedince, “O Tel Aviv’e yerleşti, orada yaşıyor” deyip, sonra da muzip bir edayla, “Ama evli” demişti!..


Yatılı okuduğum, Amerikan Koleji’nde en yakın arkadaşlarım Museviler’den oldu. Hatta, medyunu şükran olduğum, bana büyük iyiliği dokunan, okuldan ağabeyim çok değerli bir insan da yine Musevi’ydi. Hala hepsi ile görüşüyorum, zaman zaman yan yana geliyoruz, irtibatı kesmiyoruz.


                                                                              ***


Önceki gün Habertürk Gazetesi’nde Münevver Karabulut haberini okuyunca adeta şoka girdim.


Genç kızın kafasını vücudundan ayırarak çöpe atan sapık katil Cem ortadan kaybolduktan 197 gün sonra gelip teslim olmuştu ya...


Meğerse katil, Mossad’ın himayesinde İsrail’de saklanıyormuş!


Mossad’ın para karşılığında böyle kafa kesen sapık katilleri himayesine alıp sakladığını, bunu görev kabul ettiğini doğrusu bilmiyordum.


Öğrenince de şaşirdimm. Bakalım ceza görecekler mi?


                                                               ***


MİT’in bütün yaptıklarını nasıl ulusumuza mal etmek doğru olmazsa, Mossad’ın da yaptıklarını İsrail halkına mal etmek yanlış olur!


Ama keşke olmasaydı!






 


Onur mu alıyor, onur mu veriyor?


 


Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki deklarasyon teatilerini, daha doğrusu AzizYıldırım’ın salvolarını ibretle izliyorum.


Kocaman kocaman adamlar birbirine ‘terbiyesiz, şerefsiz’, diyebiliyorlar!


Sonra da topluma örnek kurumlar olduklarını iddia ediyorlar!


 


İki büyük kulübün bütçesi nerede ise yarım milyar dolar. Milyonlarca taraftarı var. İnsanlar hergün bunların söylediklerini, yaptıkları transferleri heyecanla takip ediyor.


Büyük paralara, varlıklara hükmediyorlar.


Çıkın sokağa sorun, bu iki kulübün başkanları mı daha popüler, yoksa Başbakan Erdoğan’ın bakanları mı?


 


Bir zamanlar Celal Doğan da böyle değil miydi? Belediyecilikten değil, Gaziantepspor Başkanlığı sayesinde bütün ülkede, hatta Avrupa da çok poüler olmamış mıydı?


 


Futbolun verdiği bu güç, o kadar dayanılmaz büyük bir tutku olmalı ki, kocaman kocaman adamlar birbirine sövüyor, hapse giriyor ama o koltuğu bırakamıyor!


Bu insanlar için benim ölçüm şu: Futbol kulüplerinin başkanlık koltuğuna oturan zat, o koltuğa onur mu veriyor, yoksa oturduğu o koltuk sayesinde kendisini adam yerine mi koyuyor?


 


Ben onları böyle tartıyorum. Tavsiye ederim!


 


 




 


Cep telefonu azizliği!..


 


Otobüsle giderken, Bolu Dağı'nda verilen molada hemen tuvalete koşturdu.

Korkunç sıkışmıştı. Şansına boş kabin bulup kendini oraya attı...




Tam oturmuştu ki yan kabinden bir ses 'merhaba' dedi.




Adam şaşkın 'Merhaba' diye cevap verdi.




Ses devam etti: 'Nasılsın?'




İlk defa başına böyle bir şey geliyordu.
Yine şaşkın şaşkın yanıtladı: 'Sağol, iyiyim. sen nasılsın?'




Ses sordu: 'Ne yapıyorsun?'




Bir an tereddüt geçirdi. Adam onun tuvalette olduğunu bildiği için mutlaka ne yaptığını da biliyordu.


Düşündü ve yanıtladı: 'Ben' dedi 'İstanbul'dan Ankara'ya gidiyorum. Sen nereye gidiyorsun?'




Adamın sonraki cümlesi bu muhabbeti sona erdirdi.




'Hayatım, telefonu kapatıyorum. Yandaki tuvalette bir geri zekalı var. Sana sorduğum sorulara yanıt verip duruyor. Ben seni sonra ararım...'


(Semih Maviş’e teşekkürlerimle…)


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

Olmasa iyi olurdu!