Tarih tekerrür ediyor…

YAYINLAMA: 02 Eylül 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 02 Eylül 2012 / 20.00

Önceki gün açıklanan Ağustos ayı ihracat rakamı son 6 ayın en düşük rakamı. Üstelik geçen sene aynı ayın ihracat rakamı ile karşılaştırınca artış yüzde 1 bile değil, yüzde 0.6!

 

Bu tecrübeyi ne yazık ki ilk kez yaşamıyoruz. Körfez savaşının felaketini unutmadık!

Yatırım aşkı, yoktan var etme, üretme sevdası, elini taşın altına koyma cesareti, rekabet belası, rakibi geçme hırsı, stres, üzüntü, banka, kredi, sigorta, maliye yetmiyor!..

Yetmeyen ne?

İktidarların siyasi politikaları, istikrar, siyasi hırs!..

İşte bunlar düzgün olmazsa, kaygı hakim olur, şimdi olduğu gibi!..

 

İşadamı her zaman iyimser düşünme lüksüne sahip değildir. Riskleri iyi hesap etmek zorundadır.

Birlik, beraberlik gösterilerinin samimi olduğuna inanıyorum. Çünkü ortak menfaatta kenetleniliyor.

Ancak, gelişmelerin derinliği beni ürkütüyor.

 

Türkiye’nin Suriye politikası “Esad gidecek” tezi üzerine kurulu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da önceki günlerde televizyondaki şöyleşide politikamızı net bir şekilde güncellemişti:

Esad gidecek! Ama yıllar değil; aylardan, haftalardan sözediyorum.

 

Esad gidince nasıl bir felaketle karşılaşacağız, kimse bilmiyor. Herhalde, Esad gittikten sonra Suriye halkı demokrasiye özlemini huşu içinde sandığa giderek gösterecek ve ülkenin yeni iktidarını oylarıyla belirleyecektir. Gerçekten böyle olacağına inanıyor musunuz? Neyse, bu bahsi diğer, yazmak istediğim bu değil.

 

Esad nasıl gidecek?

Eski TBMM Başkanvekili ve eski Hatay Milletvekili Murat Sökmenoğlu, “Suriye’de Esad’a bağlı 360 bin kişilik ordu var. Kaçan asker sayısı ise sadece yüzde 2. İktidarı yıkmak çok zor!” diyor.

 

Davutoğlu, BM’de, “Mülteci sayısı artıyor, altından kalkılamayacak duruma geliniyor, artık BM duruma hakim olmalı. Tampon bölge kurulmalı” uyarısında bulunarak bir nevi ‘acil eylem’ çağrısında bulundu.

Kurula çoğu ülke Dışişleri Bakanı’nı bile göndermedi, temsil edildiler. Gerçi, bir karar alınsa bile Ruslar ve Çin anında veto edecekler.

 

Ayrıca, ABD oyalıyor, Suriye’ye müdahale konusundaki mesafeli pozisyonunu sürdürüyor.

Kasım ayındaki seçim bahane. Rakibi Romney, Obama’dan çok daha şahin bir potikacı. Bir müdahaleye karşı çıkması beklenmez. Afganistan ve Irak, Bush’un yani Cumhuriyetçiler’in politikası değil mi? İşin özeti, Amerika bu işi sonuna kadar taşeronla götürmekte kararlı gibi duruyor.

 

Birkaç kez yazmıştım. Gaziantep, tipik bir Ortadoğu şehridir; Hama, Humus, Halep, Antep diye…

Hele Halep’e benzerliğimiz su götürmez!

Bugün savaş var; onlar bize geliyor, sığınıyor, misafir oluyorsa, bu tarihin tekerrür etmesidir.

Dün, nasıl varlıklı Antepliler savaş var diye Halep’e gitmişlerse, bugün de varlıklı Halepliler savaş var diye buraya geldiler. Bakarsınız, 100 yıl sonra yeni bir savaş çıkar, bizimkiler yeniden oraya gider!..

 

Şimdi gelelim önemli noktaya…

Gazeteci Hediye Levent, Suriye’ye gidip, Şam’da ve Halep’te halkla, işadamları ve tüccarlarla konuştuklarını yazmıştı.

Halepli bir tüccar şöyle diyor:

Bunlar var ya, bu Şamlılar ticaretten anlamaz, onlar işadamıdır. Sırtlarını yönetime dayarlar, hepsi takım-kravat salon beyefendisi…

“Peki siz nesiniz?”

Biz tüccarız. İşçiyle birlikte üretir (Şamlılar) bunlara satarız.”
“İşadamı ile tüccarın farkı ne?”

Biz Halepliyiz, onlar Şamlı. Biz tüccarız onlar işadamı. Bir benim ellerime bak, bir de şunun (bir Şamlı işadamını gösteriyor) hiç övündüğü fabrikalarına gitmiş hal var mı?

 

Hem Şam hem Halep nüfusunun önemli bir kısmı Sünnilerden oluşuyor.

Şimdi, Hediye Levent, Halep’in önde gelen tücar ailelerinden birisinin üyesine “Halep’te önemli bir Türkmen ve Kürt nüfus var. Halep niye ayaklanmadı? Rejimden çok mu memnunsunuz?” diye soruyor.

Aldığı cevap herşeyi, benim de anlatmak istediğimi sarih bir şekilde izah ediyor.

Bu çarşılarda her gün kaç milyon dolar el değiştiriyor, biliyor umusunuz? Halep nasıl mı ayaklanır? İşte bu çarşıları tüccar kaybetmek üzeredir, herşey biter!

 

Bizim gibi değil mi?

Çarşılar Halep’i geçindiriyor, değişikliğin ne getireceği net değil. Böyle bir durumda, demokrasi kimin umurunda olabilir Allah aşıkına!

Düzen korunduğu sürece, Halep’in düşmesi imkansız. Aynısı bizim de başımıza gelse, biz de böyle düşünmez miyiz?

Esad, “Halkımızın kaderini belirleyecek savaşla karşı karşıyayız” derken Halep’i kasdediyordu. Halep’i kim alırsa savaşın galibi olacak.

Anlayacağınız, savaşın anası Halep’te yaşanıyor.

 

 

 

 

 

Tarih tekerrür ediyor…