Eğitimde Her Birey Kendini Gerçekleştirmeli!
2023/24 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı sona erdi. Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) 17,5 milyon öğrenci, 75 bin 19 eğitim kurumu/okul tatile girmiş bulunmakta. 1 milyon 139 bin 673 öğretmenin görev yaptığı eğitim sisteminde ciddi sorun ve yetersizlikler köklenerek varlığını sürdürmektedir.
Eğitimin temel bileşeni olan öğrencinin nitelikli ve bilimsel eğitime ulaşımı güçleşirken, görev yürüten öğretmenler yoksullaşıyor, itibarsızlaştırılıyor. Aynı işi yapan öğretmenler arasındaki eşitsizlik derinleşiyor. Devlet okullarında 90 bine yakın öğretmen ek ders karşılığı ve asgari ücretin altında ücret alarak kölece çalıştırılmaktadır.
Çalışma koşulları gittikçe ağırlaşan ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları da güçleşmektedir. Bir diğer boyutu eğitimin niteliği, işleyişi ve eğitimin içeriğine birikim katan genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfından kadrolu memur alımı yapılmamakta.
Doğru yatırım, uzun ve kısa vadeli objektif planlamalar ve de bilimsel, kamusal yapısının korunmasıyla ancak eğitimde çağ yakalanabilir. Eğitimde yaşanan sorunlar her geçen yıl katlanıyorsa sorunlara gerçek niyetle yaklaşılmıyor demektir; esas sorunlar belirlenip bu sorunlara kalıcı çözümlere sağlanmıyor demektir. Eğitim emekçilerinin hakları azalıyor, öğrenciye ve okullara gerekli yatırım yapılmıyor ve yeteri bütçe ayrılmıyor.
Eğitimde yaşanan ve kalıcı hal alan problemler ülkedeki yaşanan sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal sorunlardan bağımsız olamaz. Örneğin ekonomik alanda yaşanan sıkıntılar eğitimi doğrudan etkilemektedir. Zamanında, yerinde, dengeli ve yeterince beslenemeyen öğrencilerin fiziksel ve zihinsel gelişimleri sağlıklı olamaz. Eğitim araç ve gereçlerini karşılamada güçlük çeken, sabahın ve akşamın karanlığında yola koyulan gençlerden yüksek düzeyde eğitim almalarını beklemek gerçekle bağdaşmıyor. Yoksullaşan büyük bir kesimin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları ve kırsal kesimdeki öğrencilerin eğitime erişimindeki engeller sürmektedir. Giderek artan hayat pahalılığı, temel ihtiyaçlara ulaşamama durumunun ailede yarattığı gerginlik, öfke, tedirginlik ve kaygılar öğrencilerin de psikolojik ve ruhsal durumlarına doğrudan olumsuz etkiler yapmaktadır.
Eğitim sendikalarından Eğitim Sen’in yaptığı tespitlere göre: “2023/24 eğitim öğretim yılının ilk yarısı bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizliklerin derinleştiği, çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamaması, eğitime erişimde yaşanan sorunlar ve anadilinde eğitim gibi en temel sorunların varlığını sürdürdüğü bir dönem olmuştur. Yine 6 Şubat depremleri deprem bölgesinde eğitim öğretimde yaşanan sorunların daha da ağırlaşmasını beraberinde getirmiştir.” Deprem birinci yılında birçok okuldaki hasar durumu belirsizliğini korurken; öğrenciler kaygı ve korku dolu, depremden kaynaklı ikili eğitim yapan okul sayısı çoğaltılmış, eğitimin uygulama sürelerinde kısaltmaya gidilmiştir.
Diğer taraftan siyasal-ideolojik hedefler öncellenerek eğitim dizayn edilmekte, eğitimin her aşamasında eğitim vakıf ve derneklere açılmış bulunmakta; çeşitli proje ve protokollerle eğitim laik, bilimsel, kamusal ve demokratik yapısından uzaklaştırılmakta.
Okulların fiziki altyapısı ve donanımı çağın ihtiyaçlarına uygun eğitim yapma düzeyine getirilmezken; kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimin negatif etkisi çığ gibi büyümektedir.
Eğitim Sen Raporuna göre: “Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel çeşitlilik ve inanç çeşitliliği, eğitim programlarına ve ders kitaplarına neredeyse hiç yansımadı. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, dil, kimlik ve mezhepleri yok saymayı, onları ve taleplerini görmezden gelmeyi ısrarla sürdürmektedir.”
Elbette eğitimde yaşanan yetmezlik ve sorunlar bunlarla sınırlı değil. “Keyfiyetçi, ben yaptım oldu bitti” bir tarzla gerçekleşen eğitimden olumlu beklentilere girmek büyük yanılgıları ateşler.
Eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu OECD raporlarına yansımış. Siyasal kadrolaşma sonucu eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği anlaşılmaktadır.
Eğitim sistemi, okul öncesinden üniversiteye kadar özerk, özgür, bilimin ışığında kurumsallaşmalı. Okullar öğrencilerin kendini güvende, mutlu, neşeli, sevinçli hissettiği ortama dönüşmeli. Eğitim, her çocuğun veya gencin talepleri ve de farklı yeteneklerine alan açmalı; sanatsal, sportif ve kültürel ihtiyaçlarına yanıt olacak yaşamsal sahalarla donatılmalıdır.
Her birey eğitim aracılığıyla kendini gerçekleştirmeli; insana, doğaya, topluma ve yaşama zenginlikler katacak öğrencilerin yetişeceği ortamlar sağlanmalı. Bilimin, aklın gücü ile aydınlanan ve teknolojik çağa uyumlanma ile laik, özgür, eşit, güvenli ve barış sevdalısı nesilleri yaratacak bir eğitim inşa edilmeli…
Kaynaklar:
OECD Raporları
MEB Raporları
Eğitim Sen Raporları