Sağlık Sistemi Sağlıklı mı?
Her çağın bilgileri insanın başına gelebilecek olumsuz olasılıkları hissettiklerinde bizleri uyarırlar, bizlere seslenirler. Ancak seslerin duyulmadığını, uyarılarının anlaşılmadığını, öngörülerinin önemsenmediğini fark ettiklerinde insanlarla birlikte tehlikenin gelip onları vurmasını beklemezler. Örneğin, "bir sokakta yağmur boşanırken oradaki kalabalığa evlerinize girin diye, ıslanmayın diye bağırırlar. Seslerinin duyulmadığını fark ettiklerinde ise çıkıp herkesle birlikte boşu boşuna ıslanmazlar. Başkalarının budalalıktan kurtaramayınca evlerine oturup kendilerini korurlar. [1]
Yine de bilge, duyarlı, sağduyulu ve bencil olmayan bu insanlar öngörülerini kendilerine has kurtuluş aracı ve de kişisel avantaj olarak düşünmezler. Sokağımızın canlıları, komşumuz, hava ve güneşi pay ettiğimiz insanların çoğunluğu mağdurken; köşemize çekilerek, planladığımız hayatı sorunsuzca yaşama beklentisinin tarihsel hiçbir dayanağı yoktur. Sokağımız, gökyüzü sırılsıklamken biz kupkuru kalamayız.
Örneğin Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve sağlık emek-meslek örgütlerinin, birinci basamak sağlık hizmetlerinde mevcut sorunları çözmeyen, hatta yeni sorunlara yol açacak olan “Eziyet Yönetmeliği” diye nitelendirdikleri yönetmelik değişikliğine karşı aile sağlığı merkezlerinde (ASM) üç günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. Peki, mevcut sağlık sisteminin iflas ettiğini her adımda söylene dururken; hekimler ve sağlık çalışanlarının tepki ve taleplerine kaçımızın ilgisi, sorgusu, duyarlılığı, katkısı veya merakı oldu?
Oysa yıllardır hekimler ve sağlık çalışanlarının ülkenin dört bir yanında “sağlık sisteminin sağlıklı yapıya kavuşması” için mücadele ettiklerini ne derece biliyorduk? Ya da eğitim ve bilim emekçileri onlarca yıldır; “laik, bilimsel, demokratik, eşit, nitelikli ve kamusal(parasız) eğitim” şiarı ile direnirken ne miktarda destek olabildik? Sağlık hakkı ve eğitim hakkı hayatın sürdürülebilirliği için en üst ihtiyaç. Bu hakların her gün elimizden alındığının ve paralı hale getirildiğinin, dolayısıyla bu alanlarda derin eşitsizliğin üretildiğinin farkında mıyız?
Unutmayalım: Mümkün olan en yüksek bedensel ve ruhsal sağlık standardına sahip olma hakkımız var. Sağlık hakkı, uluslararası hukukla korunan temel bir haktır. “Sağlık hakkı,” sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplum hedefine ulaşabilmek için gereklidir; sağlıktaki nitelikli tesislere ve şartlara ulaşma, bunları kullanma hakkıdır, aynı zamanda.
ASM hekimleri ve sağlık çalışanları sağlıktaki temel haklarımızı da içeren taleplerinin karşılanması için bu hafta eylem, etkinliklerini sürdürecekler ve yeniden beş günlük iş bırakacaklar. Sağlık alanındaki temel sorunların çözüme kavuşturulması adına tepkilerini duyuracaklar. Ama biz ne diyeceğiz?
ASM hekimleri ve sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık alanındaki çöküşe yönelik köklü adımlar atmak yerine hem hekimlerin ve sağlık çalışanların hem de halkın yaşadığı sorunları derinleştirecek bir düzenlemeye gitmesine tepki gösteriyorlar. TTB'ye göre; "sorunlar yumağına dönüşmüş sağlık sisteminin düzeltilebilmesinin yolunun birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve koruyucu hekimlik uygulamalarının güçlendirilmesidir. Yürürlüğe giren bu yönetmelik halkın sağlığına ve hekimlerin, sağlık emekçilerinin haklarına bir katkı sağlamayacaktır."
Hekimler, sağlık emekçileri öz olarak şunları talep ediyor:
1.Kamusal(parasız) bir hizmet olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin fiziki ve tıbbı donanımı ve aile sağlığı merkezleri kamu(devlet) tarafından sağlanmalıdır.
2.Halkımıza nitelikli bir sağlık hizmeti sunabilmemiz için yeterli zaman ve olanak sağlanmalıdır.
3. Kadrolu ve güvenceli istihdam modeli ile yeterli hemşire, ebe, teknisyen görevlendirilmeli; aşılama ve diğer koruyucu hekimlik uygulamaları desteklenmeli, geliştirilmelidir.
4. İnsanca yaşamaya yetecek maaşlar, izinde veya hastalıkta maaşlardan kesinti yapılmaması;
5.Sağlık hizmetinin niteliğini artıran performans uygulamasına geçilmesi gibi gayet makul ve yerine getirebilir isteklerinin karşılık bulmasına çaba sarf ediyorlar.
Hekimler ve sağlık çalışanları ve de onların temsilcisi Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve sağlık emek-meslek örgütleri, “sağlık hakkımızı” öncelikle devlete, daha sonra da sağlık çalışanlarına ve toplumun diğer kesimlerine, hatta uluslararası topluma sorumluluklar yüklediğini bir kez daha hatırlatıyorlar. “Sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplum hedefine ulaşabilmek için gerekli tesislere ve şartlara ulaşma, bunları kullanma hakkımıza” sahip çıkıyorlar.
Hekimler ve sağlık çalışanları diyor ki: “Mümkün olan en yüksek sağlık standardına sahip olmak; ırkı, dini, politik inancı, ekonomik ve sosyal durumu gözetilmeksizin, her insanın temel haklarından biridir.”
Aslında insanlık, malın, mülkün, doğanın ortak olduğunu on binlerce yıl önce ilan etmemiş miydi? Yaşam hakkının, sağlık, eğitim, barınma ve beslenme hakkının korunması için binlerce yıldır herkese sorumluluklar yüklenmişti. Her birimiz diğerinin yaşam hakkından sorumluyuz, her birimiz sağlıklı birey olmak zorundayız.
Sağlıklı birey, sağlıklı yaşam ve sağlıklı gelecek ancak sağlık hakkının korunması ve geliştirilmesi ile mümkündür. Bunun için nitelikli, kolay ulaşılır, kamusal(parasız) ve yeterli sağlık hizmetleri ve alt yapısı oluşturulmalıdır.
Bir daha hatırlayalım: “Sağlıkta Ticaret Ölüm Demektir!”
Yararlanılan Kaynaklar:
TTB yayınları
Dergi Park
Ses.org.tr
Utopıa (Thomas More [1])