Var olan insan eliyle nasıl yok olabilir ki?

YAYINLAMA: 29 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 28 Nisan 2025 / 19.12

Bugün farklı bir şeyler öğrenmek (yazmak) istedim, becerir miyim bilemiyorum? Ya da farklı diye tanımladığım şey aslında var olanın kendisiyken, ben ona farklı diyor olabilirim. Yine de niyetlendim. Başladım bile bir yerlerin uçlarına dokunmaya. İstedim ki bir başka uzağa, tanımlanmamış diyara, bir yeni anlayışla söyleşeyim. Ya da ahşabı farklı bir kapıyı çalayım, alçakgönüllülükle etrafı çevrili olan ve de yargılamayan gökyüzünü hissedeyim. Bir başka bakan gözüm, boş yere çınlamayan kulağım olsun istedim.  Dilimin zehir saçmadığı bir yolculuğa başlayayım istedim.

Durup dururken olmadı elbette ama, yaşamın bir yerlerini kazırken “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git,” diyen Susanna Tamaro’yu duyar gibi oldum. Onun, “gizli kalmış yönlerini açığa çıkar,” demesine minnet duydum. Ama ya yüreğim sıradan, neyi beklediğini bilmeyen yapaylığa boyun eğmişse; ya yüreğim yumuşaklık ve umudunu çoktan yitirmişse? Artık yüreğim ilk doğduğum gibi esnek ve dayanıklı değilse? Çünkü son yüzyılda hayatla o kadar aramız açıldı ki, kaba ve çirkinliği yenildik. Acı olan ise, “canlı hayata” tiksinti duyar hale getirildik. Türlü türlü yanılsamaları içselleştirmişiz gibi geliyor. Oysa sevgiyle, içtenlikle hem de bilgelikle kendimizi kazanmaya muhtaç olduğumuzu bilmeyen var mı?

"Beni götüren kısraklar, beni yüreğimin özlem duyduğu uzaklara dek ulaştırdılar," diye başlayan şiirle tanışmam şu anki düşüncelerime vesile olmuş olabilir. "Her şeyi öğrenmelisin-hem iyice toparlanmış gerçeğin titremeyen yüreğini, hem de ölümlülerin gerçek inancı taşımayan sanılarını.  Bunları da öğrenmelisin-tüm şeylerin içerisinden geçerek, var gibi görünen şeylerin nasıl yargılanması gerektiğini." Bu şiiri- "Bilgi Uğruna Yolculuk Şiirini" bir arkadaş önerdi.  Şiire kulak verirken, başka bir dünyanın olanakları karşımıza çıkıyor. Ya da kendi dünyamızı yeni baştan ters yüz etme fırsatı doğuyor. Şiire "Gerçeklik Yolu" ile devam ederken, bilgimizin yalnızca olanla sınırlı olduğu ve de var olanın söylenip, düşünülebileceği uyarıları ile uyarılıyoruz." Var olan insan eliyle nasıl yok olabilir ki?...

Belki de “biz insanların kendimiz için doğruladığımız; ona gerçek dediğimiz her şey ona verdiğimiz addır.” [1] Bütün bir düzen insanlara göründüğü gibi anlatılmışsa veya geceyi de karanlığı da dinlememize hiç izin verilmemişse?  Nasıl bileceğiz aydınlıkla karanlığın derdini?  İşte bu demektir ki, daha çok iğne ile kuyu kazmamız gerekecek.

Dostoyevski ise bu durumu şöyle analiz eder: “İnsan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip olmak, kanlı canlı bir insan olmak bile bize güç geliyor; insan olmaya çabalıyoruz hep.” Dostoyevski’ye göre; “aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktan ‘canlı olmayan babalardan’ dünyaya geliyoruz ve bundan gittikçe çoktan zevk alıyoruz.” Dostoyevski, hazır, pişmiş, şekillenmiş fikir nesneleri olarak dünyaya gelmemizin kaygısını “Yeraltından” bize bildirir.

İsteklerimiz, kaprislerimiz, beklentilerimiz yerine gelse de yetersizlik ya da doyumsuzluk telaşından olacak ki hep zararlı çıkıyoruz. Çünkü insanın doyum noktası ters yüz edildi.  Bırakın malı mülkü ve maddiyeti; iktidar olmayı, statü kazanmayı, kendini beğendirmeyi ve de iyi iş sahibi olmayı öncelliğiniz yapmayın. İyi bir iş sahibi olmak yeterli insan yapmaz, mevki veya mevzi kazanmak üstümüzdeki acıyı azaltmaz. Çocuğa, eşe, sevgiliye, komşuya, iş arkadaşına otorite olup; bağırmak, çağırmak bizi sefil duygulardan kurtarmaz. İşte bunları düşünüp durdum. Dostoyevski de tüm zamanlara miras kalsın diye bunların zıttı şeyleri söylemişti: “Bize daha fazla serbestlik vermeyi, ellerimizi çözmeyi, hareket alanımızı genişletmeyi, üstümüzdeki vesayeti kaldırmayı deneyin bir…”

Gördüğüm bir şey daha var. Alışmamıza engel olunan “canlı hayat” her yerde bizi öyle sıkıştırıyor ki biricik çelişkilerimiz bunun karşısında duramayacak.  Netlik, gerçeklik, öz bilinç elbette binlerce yılda üretilen “zorba sevgisizliğin” üstesinden gelecek. Belki de tüm karamsarlık, iç çatışmalar, ürkeklik, düşünce bulanıklığı, yer yer bitkinlik, dertlenmek, gözyaşı ile doğan hüzün “canlı hayata” özlem duyan direniştir.

İnsan hayata bir kere geliyor, sade duygu ve hesapsız düşüncelerle geliyor. Uzun uzadıya hesap yapmaya ne gerek var? Buhrana, kendini paramparça etmeye ne gerek var? “Ne olur iyi insanlar, bırakın da yeryüzüne çıkıp biraz daha yaşayalım…” [2] Dünyaya bilmeden yaşadık, hayatımızı başkasının isteklerine uydurduk.

Ne olur bir kez daha yaşamayı deneyelim: Alt üstlerin olmadığı; zoraki ve yapmacıklıktan azade bir hayatı yaşamayı deneyelim.

 

 

 

 

Kaynak ve Alıntılamalar:

Yeraltından Notlar-Dostoyevski [2]

Şiir: “Athenais” John William Goodward Doğa Üzerine (Peri Fuseov)

Şiir: Vladimir Volegov- “Kıyı Esintisi GERÇEKLİK YOLU (Aletheıa)-[1]

Şiir: Sanı Yolu (DOXA)

Var olan insan eliyle nasıl yok olabilir ki?
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *