Yabancılaşmaya motive ediliyoruz…

Bilinmeyen, bilinmezlik ve yasakçılığın pompalanmasıyla temelsiz ve dayanıksız yapay bilgilere maruz kalıyoruz. Sonuçlarına katlandığımız ama nedeni bilinmeyen olaylar karşımıza çıktıkça kuşku, temkinlilik ve çözümsüzlük hissiyattı direncimizi aşağı düşürüyor. Sonra bilgiden, deneyimlerden kopuk ya da düşünme yetisi bölük pörçük içerikle şekilleniriz. Bu ruh hali ile “kızgın ocağa elini sokmaktan bıkmayan yenilgilerin” ötesine gidemiyoruz.
Bilginin, bilgeliğin, duyarlılığın veya tepkinin olmadığı benlik hayalet olmanın ötesine geçemiyor. Uygarlıkların kimi bilgileri insandan sökülüp atılıyor, ya da karşılığı manipüle ediliyor. Doğruymuş, gerekliymiş gibi yansıtılan fikirlerin çoğu aslında hayatlarımızın başına çoraplar örüyor. Mesela, insanlara kimliğiyle, milliyetiyle, geçmişiyle, ırkıyla, inancıyla, toplumsal cinsiyetiyle övünme öğretildi. Ötekine düşmanlık öğretildi. Kin, öfke, nefret ve alt etme öğretildi. Böylece toplumların hakikatten, gerçekten kopuşu engellenemiyor.
Bireylerin ya da toplulukların yanılgısı elbette bilinçli yanılgı değil, inşa edilen tarihsel aldatmacadır. Birçok halk, halkın içindeki topluluk veya etno-dinsel grup otomatik bir şekilde yaşamaktadır. Yirmi birinci yüzyılda bağımsızlaşmak; duyguda, düşüncede, algıda özgünleşmek neredeyse imkânsız hale getirildi.
Yazar, şair, filozof olan Novalis’e göre, “modern insan hiç yorulmadan doğanın, yeryüzünün, şiirin, kutsalın kökünü kazımakla; mutluluk veren bütün olay ve insan anısını mahvetmek ve bütün muhteşem süsler dünyasını boşaltmakla meşgul.” Yabancılaşmaya motive ediliyoruz. Tüm toplumlar baş döndürücü yabancılaşmayla, kapasitesiz iç yaşamla, deforme edilmiş iç duygusallıkla karşı karşıya. İşin özü şu ki; kışkırtılmış muhafazakârlık günümüzde göklere çıkarılmakta, çokça yüceltilmektedir. Her bireyin ya da birçok topluluğun kendi muhafazakârlığını seçkin, genel geçer modernlik görmesi ise “müritliğin” aracı olmaktadır. Bu durumla baş etmek ise zor ama imkânsız değildir, insana verilen görevdir.
Yeryüzünü bunaltan bütün gerilik, şiddet ve ezen düzeneklerin yurttaşlar adına, hatta onların mutluluğu için kurumsallaştırıldığı iddia edilir. Böylelikle bir sürü acı, tükenmeyen üzüntüler yaşanır; Hayati damarlar hırpalanmaktan işlevsiz hale gelir Bellekte, duyguda, samimiyette ve kolektif niyette “tahribat uyandıran bilinç virüsünü” söküp atarak iyileşebiliriz. Geçmişin suç ortağı olmak zorunda değiliz. Sonsuza dek eksik, yetersiz ve aldatıcı olan söylencelere mahkûm değiliz. Çünkü uygarlıklar, her tür kölelikten özgürleşemeye ve her tür yıkımdan var etmeyi bilmiş yüzlerce deneyimle dolu.
Emek, doğa, yaşam karşıtı dirençlere (kurumsallaşmaya) rağmen, “tarihin tekerleği hep ileriye ve de iyiye döner,” diyen Marx’ı bu aralar sıkça yâd ediyoruz. Çünkü zayıflatılmış hayal gücümüzü, çarçur edilmiş umutlarımızı diriltecek öğrenmelere ihtiyacımız var. Düzeyi yüksek içeriklere ulaşarak, yanlışı yanlış gören fikirlerle uyarılmaya ihtiyacımız var.
Marx’ın dediği gibi, zaman durdurulamaz ve zamana eşlik eden çağdaşlaşma da engellenmez. Belki yer yer duraksatma olur ama ilerleyiş yok edilemez. Velakin tekerlek dönerken mutlaka sürtünme kuvveti ile karşılaşacaktır. Onun için ilerlemeyi tökezleteceklerle hep muhatap olacağız. Aldatıcı ve imkânsızlaştırıcı denklemleri elimize tutuşturacaklar. Hatta evrensel bütünlüğü kırmaya yönelik savaş, işgal, hak gaspları, sömürünün meşrulaşması için özel paradokslar canlı tutulacak.
Herhalükarda, “aydınlatıcı potansiyeller” set biçimde yol alır. En olanaksız aşınmalarda bile umut, bilinen ötesindeki sevinçle karşılaşmayı amaçlar. Çünkü bu günkü olumlu kapasiteye bin bir tür aşamalardan geçilerek gelinmiştir. Unutmayalım, sanatın tekerleği de yaşamın yönü de adaletin ivmesi de hep iyiye, doğruya ve hakikate doğru kıvrıldı. O zaman büyütecimizi insanın ve hayatın gözüne tutarken, bu niteliksel deneyimlere bağlı kalmalıyız.
Bu devinime kültürel, sosyal, politik, ekonomik alanlar da eşlik etmek zorundadır. İnsanlık bu gerçeğin farkına varıp, özgücüyle buralarda özne olmayı başarmalı.
Sosyolojik, politik, kültürel, sanatsal, felsefik ve doğal ilerlemenin gerisinde veya kenarında durarak insani görevler yerine getirilemez. Marx’ın dediği gibi; her gün tespit yapmak yerine değiştirmeyi göze alanlar sömürüyü engeller, hegemonyayı kırar. Cesurlar uygarlıkları, özgürlükleri, eşitliği, barışları inşa edebilir.
Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:
Öfke Çağı – Pankaj Mıshra
Türklük Sözleşmesi – Barış Ünlü
İnsanın Boyutları – İsmet Zeki Eyuboğlu
