‘Fetret Devri’ bitiyor mu?

YAYINLAMA: 10 Şubat 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 10 Şubat 2013 / 18.00

Artık iyice belirginleşti. 2013 yılı siyaset tarihimize çok önemli, tarihi bir yıl olarak geçecek. (Doç. Gökhan Bacık’a göre ‘Fetret Devri’ bitecek!)

30 sene sonra bu büyük açılımın, reformun yegane nedeni ‘başkanlık sistemi’!

Başbakan Erdoğan, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak çoğunu içeri gönderecekken, tarihin tekerrür etmesinden endişe edilirken, Slovakya’dan dönüş yolunda sarf ettiği, “BDP’yle 330’u yakalamak için müşterek adım atabiliriz” sözleri anında yankı buldu?

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, anayasa önerileri konusunda “Birebir örtüşmüyoruz ama en yakın olduğumuz parti AKP’dir” diyerek Erdoğan’ın düşüncesini yaşama geçirebilecekleri mesajı verdi.

 

CHP ve MHP bu öneriye kapalı. Her iki parti de parlamenter sistemin devamından yana.

BDP’nin esas hedefi yeni anayasayla Güneydoğu’ya özerklik verilmesi. Erdoğan’a dört maddelik bir öneri paketi sunacaklar.

 

Şimdi gelelim dünün o çok konuşulan resmine...

Başbakan Erdoğan, Yargıtay aşamasında olan 18 yıla mahkum Orgeneral Ergin Saygun Paşa’ya ‘geçmiş olsun’ ziyareti için gittiği hastane odasında elini tutması, Paşa’yı ve evlatlarını çok şaşırtmış!

İmralı ile diyalog halinde iken, BDP ile proaktif görüşmeler yaparken, TSK’nın eski Genelkurmay Başkanı ile diğer generalleri ve TSK mensuplarını terör örgütü üyesi olarak hala tutuklu, kodeste tutmanın nasıl bir izahı olur bilemiyorum.

Başbakan Erdoğan daha önce bu davaların savcılarına kefildi.

Şimdi acaba değişen bu durumda tahliyelerine de kefil olacak mı?

 

Şimdi tarafların bir durumuna bakalım...

TBMM’de anayasa değişikliğini ve başkanlık sistemini referanduma götürecek oy sayısının bulunduğu anlaşılıyor.

Yargıda varlığı bizzat Başbakan Erdoğan tarafından dolaylı da olsa telaffuz edilen cemaatın olaya bakış açısını geçtiğimiz ay Zirve Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi olan Doç. Dr. Gökhan Bacık, Milliyet Gazetesi’nde yazdığı bir makalede açıklamıştı.

İşte o makaleden aralıklarla alıntılar…

Türkiye, Kürt sorununda belki de en kritik eşikte bekliyor. ‘Taraflar’ şimdiye kadar hiç olmadığı kadar ciddi bir çözüm için fedakârlık yapıyor, risk alıyor.”

 

Kürt meselesinin çözümü kendileri ile özdeşleşen bu alanın idari olarak da nasıl yönetileceği (özerklik, güçlü yerel yönetim, federalizm) meselesiyle ilgilidir. Kürt sorununu salt demografik sorun olarak görmek yetersiz bir yaklaşımdır, ne ölçüde olursa olsun son tahlilde Kürtlerle özdeşleşmiş -ancak Türkiye’nin parçası- bir bölgenin de idari reformunu soğukkanlı biçimde konuşmamız gerekiyor.”

 

Aslında türlü yerel yönetim modelleri Selçuklulardan beri Türk idari tarzının sevdiği modellerdir. Özerklik ve federalizm gibi kavramları bize korkutucu hale getiren Cumhuriyet döneminde edindiğimiz siyasal kültür. Şüphesiz Cumhuriyet’in ulus-devlet inşa etmek gibi bir mazereti vardı. Ancak bugün geldiğimiz noktada ulus-devleti dönüştürmek ve devam ettirmek için ölçülü olarak merkeziyetçilikten kurtulmak zaruret haline gelmiştir.”

 

Sorunu düşünürken uzun vadede artık Kürtlerin bir tür uluslaşma sürecinin ileri fazında olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Türkiye, sadece kendi topraklarında değil bütün bölgede, uluslaşan ve daha çok siyasi hak talep eden Kürtlerle paralel bir paradigma inşa etmelidir.”

 

Neredeyse toplumsal kan davasına dönmüş Kürt sorununu yutkunarak, taviz vererek çözebilen Türkiye ‘olgunlaşacaktır’. Temel mesele, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri devletin ve toplumun büyük kesiminin bir yüzleşme yaşamamış olmasıdır. Biz, uzun bir süredir “her konuda haklı bir milletiz.” Kürt sorununun müzakere yoluyla halli hepimize yüzleşme, taviz verme, zarara uğrasak bile siyaseten konuşmaya devam etmeyi öğretebilir. Daha sonra bu tecrübe ile mesela Alevilerin statüsü ve hakları konusu gibi başka sorunları çözmek daha kolay hale gelecektir.”

 

Hem Kürtlerden hem Türklerden geniş bir kitle artık bu meseleden bıkmış durumda. Sorunun çözümü için kamuoyu yılların verdiği yorgunlukla adeta hazır hale gelmiş.”

Buraya kadar arada açık ve net bir konsensus olduğu aşikar. Ancak, bundan sonraki satırlarda Erdoğan’ın ‘tek güç’ haline gelmesine zımmi bir itiraz veya gönülsüzlük olduğu da yine aşikar!

Erdoğan, Kürt meselesi gibi çetrefilli bir konuda bile ciddi ölçüde toplumu ikna edebilme yeteneğine sahiptir. Siyasette doğru stratejiyi bilmek yetersizdir, güçlü de olmak gerekir. Siyasette güçsüz insanların doğruyu bilmesinin de pratik bir faydası yoktur. Erdoğan’ın siyasi gücü, Kürt meselesinde toplumu ikna etmek ve risk almak gibi engelleri aşmayı mümkün hale getiriyor. Bir bakıma Kürt meselesinde “Erdoğan’ın kredisi” yoğun olarak kullanılıyor. Bunun ise riskli tarafı şudur: Kürt sorununu çözen yahut bir ciddi çözüm eksenine koyan Erdoğan, benzeri görülmemiş bir güç sahibi haline gelecektir. Kürt sorunu, Cumhuriyet’i bir tür ‘Fetret Devri’ içine sokmuştur. Ülke, otuz yılı aşkın bir süredir bu sorunun içinde boğuşmaktadır. Hiç şüphe yok ki bu sorunu çözen aktör, Fetret Dönemi’ni bitirip yeniden Osmanlı birliğini sağlayan Çelebi Mehmet gibi Cumhuriyet’in adeta ikinci kurucusu olacaktır.”

 

Erdoğan ve toplum arasında yeni bir algı sözleşmesi gerekiyor. Erdoğan çok az siyasinin sahip olduğu güce sahiptir ve bu gücünü ülkenin girift konularını çözmek için harcamaz ise tarihsel bir fırsat kaçırılacaktır. Beklenti, nadiren bulunan bu siyasi güç elindeyken Erdoğan’ın Türkiye’nin sorunlarının üstüne gitmesidir.”

 

Gelelim tarafların dünya gücüne…

ABD Başkanı Obama, Milliyet Gazetesi’nin Washington Temsilcisi Pınar Ersoy’un sorularını yanıtlarken bakın ne diyor:

Barışçıl bir çözüm yalnızca Türkiye'nin şiddetle hırpalanmış Güneydoğu bölgesinde yaşayan milyonlarca vatandaşın hayatlarını iyileştirmekle kalmayacak aynı zamanda tüm Türkiye halkı için gelecek jenerasyonlar boyunca güvenlik ve refah anlamına gelecek. Türk halkı, bu korkunç sayfayı çevirme ve yeni bir varış ve güvenlik sayfası açma arzusuna ABD'nin somut yollarla destek olmaya devam edeceğini bilmeli.”

 

Şimdi bu mutabakat en büyük ‘taraf’ın onayına sunulacak. Son sözü halk söyleyecek.

Halk ne mi der?

Bu ayrı bir yazı konusu ama sorunun yanıtı tarafların düşüncelerinde var…

 

 

‘Fetret Devri’ bitiyor mu?