Yine kriz politikası!..

YAYINLAMA: 13 Şubat 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 13 Şubat 2013 / 18.00

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, belki de ‘kriz politikası’nı dünyada en iyi oynayan lider...

Toplumu sürekli büyük tartışma yaratan konularla meşgul ediyor, kriz yaratıyor.

Sonra da bu konular bir şekilde hallediliyor, toplum sakinleştiriliyor, kriz çözülüyor!

Hemen bir hatırlatma yapalım.

Kürtaj, Muhteşem Yüzyıl, Öcalan’a idam, okul kıyafeti, BDP’li Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması vb...

Hangisi gerçekleşti?
Hiçbiri!..

 

Son kriz konusu da, THY’deki içki yasağı, hosteslerin kıyafetleri!

Bütün haber kanalları şimdi bu konuyu tartışıyor.

Aslında ‘Suriye Krizi’ de böyle bir şeydi. ABD’ye güvenilmiş, ortada Libya ve Tunus örneği de varken, hem toplumun dikkati güney sınırımıza çekilecek, tartışma yaratılacak hem de tereyağından kıl çeker gibi kolay bir zafer elde edilecek; Ortadoğu’nun güçlü ve lider ülkesi Türkiye’nin karizması belleklere kazılacaktı!

Hesap tutmadı. ABD sürekli, “Obama’nın önünde zor bir seçim var. Bütün konsantremiz seçim üzerine odaklandı. Siz devam edin, iyi gidiyorsunuz. Biraz sabırlı olun. Şu seçimler bitsin, konuşacağız. Esad mutlaka gidecek!” diyerek bizi oyaladı.

 

Büyük devletlerle dans etmek çok tehlikelidir’ derdi, İsmet İnönü.

Çünkü hep ayağınıza basarlar!

Bu Suriye krizinin aslı nedir?

Batı’ya göre; yalnız bölgemizi değil, İran bütün dünyayı tehdit etmektedir. Ahmedinejad, İsrail’i haritadan sileceğini, taş taş üzerinde bırakmayacağını alenen söylemiş, hatta yemin etmiştir.

Alınan bütün ekonomik önlemler İran’ı derinden sarsmıştır, ama yetmediği de görülmüştür. Son çare askeri müdahaleden önce sıra fiziki önlemlere gelmiştir. İşte Suriye konusu da gündeme bu aşamada girmiştir. Türkiye konunun üzerine balıklama atlamıştır. Sarkozy’nin Libya’daki rolüne özenmiştir!

 

Tuhaf olan nedir biliyor musunuz?

İsrail’i hem ‘terörist devlet’ olarak nitelendiriyoruz, hem de haritadan silinmemeleri için riske giriyoruz!

Dünyanın neresinde olursanız olun, bir siyaset bilimcisine, “ABD’nin en yakın iki müttefiki kimdir?” diye sorsanız, istisnasız aynı yanıtı alırsınız: İsrail ve İngiltere...

Dost ve müttefikimiz Amerika’nın en yakın müttefikine biz, onlar ‘terörist devlettir’ diyoruz. Allah aşkına bunun bir anlamı var mı?

 

1 Ağustos 2012 tarihinde Erdoğan’ın Obama ile telefon konuşmasını medyaya intikal ettiren Beyaz Saray, o meşhur beyzbol sopalı resmi dağıtmıştı. Ne anlama geliyor bu?

Gerçi o resmi, Beyaz Saray epey saçma sapan açıklamalarla tevil etti ama, bizim aklımızda ‘kötek’ kaldı!

Ülkeler arasındaki dostluk, iki sıkı arkadaş arasındaki dostluğa benzemez. Belki, iki arkadaş birbiri için canını verir ama ülkeler arasındaki dostluğun sınırı karşılıklı menfaatlerdir. O kadar!

Geçen hafta Milliyet Gazetesi’nden Pınar Ersoy, Obama ile yaptığı yazılı soru-cevap mülakatı gazetesinde yayınladı.

Yayınlananların çoğu olumluydu, ama Obama'nın Kuzey Irak ve petrol anlaşmaları, Türkiye ile İsrail gerginliği, Ermeni soykırımı hakkındaki soruları yanıtlamaması çok dikkat çekti.

Yanıtlanmayan sorular Türkiye’ye alenen bir mesajdı.

Bu kriz başımızı çok ağrıtacak.

 

Ben bütün bu olup bitenleri, krizleri ve özellikle Suriye’yi Erdoğan’ın ‘Başkanlık’ sendromuna bağlıyorum. Çünkü, ne yapılıyorsa, ortada ne dönüyorsa, bilin ki ‘Başkanlık’ için yapılıyor. Son ulufeler de dahil!

 

 

 

Yine kriz politikası!..