Bakan Şahin’i yanıltmışlar...

YAYINLAMA: 24 Şubat 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 24 Şubat 2013 / 18.00

Geçen hafta Gaziantep’te bulunan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, sanayicilerle toplantı yaptı.

Toplantı karşılıklı methiyelerle geçti.

Bakan Çağlayan bizi yere göğe sığdıramadı, model ve örnek bir kent olduğumuzu söyledi.

Bizim meslek odası yöneticilerimiz de bu övgünün altında kalmadı ve “Sen bizi bir seviyorsan, biz seni iki seviyoruz” tarifesi uyguladı!

Bakan Zafer Çağlayan abartılı da olsa övgüyü hak ediyor.

Bir defa çok çalışkan. Gözünü budaktan esirgemiyor, eğer 2012 ihracatı 153 milyar dolara dayandıysa, bunda Çağlayan’ın katkısı büyük.

Tekstili bırakmayın, yatırım yapmaktan korkmayın,

gözlerimin içine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız” demişti. Sözünde de durdu, tekstil ve konfeksiyona getirdiği yeni tedbirler sayesinde sektörün kaderini değiştirdi. Bizim sanayicilerimiz de söz dinledi, şimdi çalıştıracak işçi bulamıyor.

Bakan Çağlayan’ın kendisi de sanayici ve eski meslek odası başkanı. Karşısındaki sanayicilerle kolay iletişim kurması çok doğal.

Bakan Fatma Şahin de herhalde bu olumlu tabloya ‘Sosyal Politikalar’ noktasında katkıda bulunabilmek için OECD raporundan aldığını ifade ettiği garip bir istatistikten bahsetti.

Türkiye, gelir dağılımı adaletini en iyi sağlayan dünyadaki 10 ülkeden biriymiş!

Olur mu öyle şey! Tam tersi, gelir adaletinin dünyada en bozuk olduğu ülkelerden biri, Türkiye.

Türkiye gelişen ve sürekli büyüyen bir ülke. Böyle ülkelerin ekonomileri istikrar sağlayıp, eğrileri büğrüleri tamir edinceye kadar daha epey yol kat etmesi lazım. Yani, gelir dağılımında adaletin gelmesine daha çoook var!

Danışmanları, Bakan Şahin’i fena halde yanıltmışlar!

OECD, yani merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın hazırladığı 309 sayfalıkBüyümeye Geçiş 2012 raporunda, Türkiye gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu alt sıralarda Şili, Meksika, Portekiz gibi ülkelerle birlikte yer alıyor. Zengin ve fakir arasındaki uçurum giderek artıyor.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik ‘Lorenz/Gini Eğrisi’ ile ölçülüyor. En yoksulla, en zenginin arasındaki gelir farkı felaketin boyutunu belirliyor!

TUİK tarafından açıklanan rakamlara göre; Türkiye’de en yoksul yüzde 20 ile, en zengin yüzde 20 arasında 8 kat gelir farkı var. Bu da korkunç bir katsayı!

Eğer bu çalışma yüzde 10’luk dilimler halinde yapılmış olsaydı, buzdağının görünmeyen yüzünü daha iyi anlayabilecektik!

İşte bu nedenledir ki, bizim gibi ülkeler sosyal politikalara tarihte görülmemiş biçimde kaynak ayırmak yoluna gidiyorlar.

Çeşitli vesilelerle yardım dağıtıyorlar. Kızını okula gönderene düzenli para, özel marketlerden bedava alış veriş, gıda ve kömür yardımı, günde 100 bin kişiye hizmet verebilecek kapasitede aşevleri gibi çok sayıda yardım türevi var.

Bunlar kötü mü?

Değil tabii, ama asıl doğru olan Konfüçyus’un felsefesi. Yani, her gün bir balık verip insanı doyuracağına, ona balık tutmasını öğretirsen daha sağlıklı ve onurlu bir toplum oluşmasına yol açarsın!

İngiliz yazar Herbert George Wells’in “İdeal toplum; inanç ve itaat toplumunun yerini alacak olan bilgi toplumudur” düşüncesine katılıyorum.

Sanayicilik oyunu(!)’ kolay değildir, işçinin sırtına basmazsan yükselemezsin! Dünyada müthiş bir rekabet var. İşçiye hak ettiği, makul paralar verirsen rekabet edemezsin. Genel kural maalesef bu!

Bir zengin yaratmak için 100 kişiyi fakirleştirmek gerekiyor.

Ama üzülmeyin, bu iş bütün dünyada böyle!

Bauman’ın OECD’ye hazırladığı bir rapora göre, dünyanın en varlıklı 1000 insanının toplam serveti, en fakir 2.5 milyar insanın sahip olduğu servetin yaklaşık iki katı. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kesimi, alttaki yüzde 50’lik kesimden tam 2000 kat daha zengin.

 


 

Çözümün bedeli ‘demokrasi’ olmamalı

 

AK Parti Milletvekili Hakan Şükür, Burdur da Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde bir söyleşiye katılıyor. Kürt sorunu üzerine bir soruyu yanıtlarken, “Ben bir Arnavut’um. Aslında bu açıdan bakarsanız Türk değilim. Ama bu topraklarda ekmek yedim” diyor.

Bana bu biraz danışıklı döğüşmüş gibi geldi!

Hakan, çok popüler bir insan. Son zamanlarda Digitürk’teki futbol eleştiri ve yorumlarıyla daha da popüler oldu. Çok seveni ve takipçisi var. Gayet tehlikeli bir ivme kazanan aşırı milliyetçilik tutkunlarına karşı Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımına Hakan’ın da özgür ifadesini açıklaması ile katkıda bulunması istenmiş olabilir!

Gaziantep’e zamanında göçmüş çok sayıda Kafkas göçmeni var. Bugün bu göçmenlerin içinde fevkalade zengin ve saygın aileler var.

Bunlardan birisi çıkıp da, “Biz aslında Kafkaslıyız” derse kıyamet mi kopacak?

Bu ülkede gerçek barış ve huzur olacaksa, öncelikle herkes kendi inancıyla, kendi kimliğiyle özgürce yaşayabilmeli.

Başbakan Erdoğan’ın, “Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız” sözlerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çok sert çıktı: “Sıkıysa bunu Rize’de söyle de görelim!

Erdoğan da, yakında Rize’ye gideceğini, bu sözü orada da tekrar edeceğini söyledi.

Kılıçdaroğlu’nun bu tarzını ‘kışkırtıcılık’ olarak anlamak istemiyorum. Ama çok da sakıncalı buluyorum. Mücadele böyle olmamalı.

Artık öyle anlaşılıyor ki, Kürt sorununun çözümü tek başına Erdoğan’ın omuzlarına kalıyor. Ama bunun faturası ‘demokrasi’ olmamalı. Bu asla kabul edilemez.

 

Bakan Şahin’i yanıltmışlar...