Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Doç. Dr. Funda Şenol Cantek, Gezi Parkı direnişiyle ilgili müdahaleler göz önüne alındığında, AK Parti iktidarından yakın zamanda itidal beklemediğini belirterek, “Ama bu süreci, halkın kendi gücünü keşfetmesi ve dayanışmanın tadına varması bakımından tarihi bir dönemeç olarak görüyorum” dedi.
Doç. Dr. Cantek, Gezi Parkı direnişinin, “üç beş ağaç için” kopartılmış ihtişamlı bir fırtına olduğunu söyledi. Direnişin, “çevreci hareketin bütün sınıfları, kimlikleri, ideolojileri ortak kesen bir özgürlük, eşitlik talebi, alturistik bir yaklaşım olduğunu” gösterdiğine dikkat çeken Cantek, “Doğanın dengesinin, insanlığın, toplumların dengesine eşdeğer önemde olduğunu kavramamızı sağladı. En az bunun kadar önemli olan başka bir şeyi de gösterdi bize direniş süreci: Birlikten kuvvet doğar. Ama bu birliğin, benzerlik olması da gerekmez.‘Türkiye’de devrim oluyor’ savına katılmamakla birlikte, AKP seçmenini rencide etmeden, barış sürecinin üzerine titreyerek direnen herkesin hayatında devrim niteliğinde olduğuna inanıyorum bu sürecin” dedi.
Direnişin ön saflarında yer alan kadınlar, gençler ve LGBT (Gey, Lezbiyen, Biseksüel, Trans) bireylerin, otoriter bir hükümet etme biçiminden en fazla yara alan kesim olduğunu vurgulayan Cantek, bu nedenle kadınlar, gençler ve LGBT bireylerin direnişin sembolü olduğunu dile getirdi. “Ceberrut bir aile babası gibi davranan; aile birliğini her şeyin önüne koyan; 3 ve daha sonra 5 çocuk baskısı yaparak, kürtaja sınırlama getirerek üreme süreçlerine ve biçimlerine müdahale eden; alkol kullanımını ve cinsel/duygusal ilişkileri nizama sokmaya girişen ahlakçı bir iktidarın” en fazla bu üç kesimi tehdit ettiğini belirten Cantek, şunları ifade etti: “Bu yüzden, özellikle kadınların çoğunluğu ve LGBT bireyler, iktidara direnirken aynı zamanda direnişin içinden çıkan ayrımcı, cinsiyetçi ve nefret söylemi içeren sloganlara, tavırlara da ısrarla direniyorlar; çünkü hükümet kanadından tüm direnişçilere yönelen nefret dolu söylemin, tutumun cinsiyetçilik, ayrımcılık, ahlakçılıktan beslendiğini kişisel deneyimleriyle biliyorlar. Tanıl Bora’nın çok yerinde bir tespiti var: ‘Başbakan kendine bir millet seçiyor.’ Başbakan Erdoğan’ın başından beri, hoyratça ve uzlaşmaz bir tavırla yaklaştığı direniş, ‘çapulcular’ yakıştırması, ‘Yüzde 50’yi evinde zor tuttuğuna’ dair aba altından sopa gösteren sözleri, onun sık sık vurguladığının aksine tüm Türkiye’nin başbakanı olmadığını gösteriyor aslında. O, bir halkın temsilcisi değil, büyük bir ailenin babası olma ideali doğrultusunda, kendisine oy veren hatırı sayılır kitleyi öz, geri kalanını üvey evlat olarak görüyor. Geçtiğimiz Cumartesi yapılan Sincan Mitingi’ne çağıran afişlerde, ‘Milli İradeye Saygı Mitingi’ ibaresi yer alıyordu.Bu afişlerde sözü edilen milli irade, belli ki Erdoğan’a oy verenlerin iradesi.Bu mitingle, ülkenin başbakanının tüm halka değil; halkın geri kalanının, kahir ekseriyetle Erdoğan ve ekibini iktidara getiren AKP seçmenine saygı göstermesi bekleniyor.Doğrusu, AKP iktidarından yakın zamanda itidal beklemiyorum. Ama halkın kendi gücünü keşfetmesi ve dayanışmanın tadına varması bakımından tarihi bir dönemeç olarak görüyorum bu süreci.”SHA
Direnişin ön saflarında yer alan kadınlar, gençler ve LGBT (Gey, Lezbiyen, Biseksüel, Trans) bireylerin, otoriter bir hükümet etme biçiminden en fazla yara alan kesim olduğunu vurgulayan Cantek, bu nedenle kadınlar, gençler ve LGBT bireylerin direnişin sembolü olduğunu dile getirdi. “Ceberrut bir aile babası gibi davranan; aile birliğini her şeyin önüne koyan; 3 ve daha sonra 5 çocuk baskısı yaparak, kürtaja sınırlama getirerek üreme süreçlerine ve biçimlerine müdahale eden; alkol kullanımını ve cinsel/duygusal ilişkileri nizama sokmaya girişen ahlakçı bir iktidarın” en fazla bu üç kesimi tehdit ettiğini belirten Cantek, şunları ifade etti: “Bu yüzden, özellikle kadınların çoğunluğu ve LGBT bireyler, iktidara direnirken aynı zamanda direnişin içinden çıkan ayrımcı, cinsiyetçi ve nefret söylemi içeren sloganlara, tavırlara da ısrarla direniyorlar; çünkü hükümet kanadından tüm direnişçilere yönelen nefret dolu söylemin, tutumun cinsiyetçilik, ayrımcılık, ahlakçılıktan beslendiğini kişisel deneyimleriyle biliyorlar. Tanıl Bora’nın çok yerinde bir tespiti var: ‘Başbakan kendine bir millet seçiyor.’ Başbakan Erdoğan’ın başından beri, hoyratça ve uzlaşmaz bir tavırla yaklaştığı direniş, ‘çapulcular’ yakıştırması, ‘Yüzde 50’yi evinde zor tuttuğuna’ dair aba altından sopa gösteren sözleri, onun sık sık vurguladığının aksine tüm Türkiye’nin başbakanı olmadığını gösteriyor aslında. O, bir halkın temsilcisi değil, büyük bir ailenin babası olma ideali doğrultusunda, kendisine oy veren hatırı sayılır kitleyi öz, geri kalanını üvey evlat olarak görüyor. Geçtiğimiz Cumartesi yapılan Sincan Mitingi’ne çağıran afişlerde, ‘Milli İradeye Saygı Mitingi’ ibaresi yer alıyordu.Bu afişlerde sözü edilen milli irade, belli ki Erdoğan’a oy verenlerin iradesi.Bu mitingle, ülkenin başbakanının tüm halka değil; halkın geri kalanının, kahir ekseriyetle Erdoğan ve ekibini iktidara getiren AKP seçmenine saygı göstermesi bekleniyor.Doğrusu, AKP iktidarından yakın zamanda itidal beklemiyorum. Ama halkın kendi gücünü keşfetmesi ve dayanışmanın tadına varması bakımından tarihi bir dönemeç olarak görüyorum bu süreci.”SHA