İki Avuç Mısır
Mısır’a bir çok kez gittim, hatta bir çoğunda çok sevdiğim bir dostla birlikte gitmiştim. Mısır denince insanın aklına gelen tek şehir Kahire olsa gerek, çünki Kahire demek, Mısır demek olduğuna inanırım. Kahire’nin nüfusu 17 milyon olarak tahmin edilir , bu arada Mısır’ın nüfusu kayıtlarda 83 milyondur. Bir başka deyişle ülke nüfusunun yaklaşık %25 yakın bir bölümü Kahire’de yaşar. Kahire öksürse bütün ülke hasta olur. Toplumun diğer % 75 lik bölümü, Kahire ne derse ona itaat etmek mecburiyetindedir. Mısırda 170 den fazla Üniversite vardır ve bunların büyük bir bölümü Kahire ve civarında bulunmaktadır.
Kahire’de bir lokantada bir akşam yemeği yerken benim masama servis yapan kızın yabancı lisanda konuşması o kadar hoşuma gitti ki, çağırıp kendisine sordum,’’ Bu Ingilizceyi nerede öğrendiniz ?‘’ . Cevap olarak ‘’ Kahire Üniversitesi İngiliz Dili Edebiyatı bölümünden mezunum’’ dedi. Hayretler içinde bir soru daha sordum, ‘’Üniversite mezunu, hemde İngiliz Dili Edebiyatı bölümünden, peki neden garsonluk yapıyorsun? ‘’ Bu soruma verdiği cevapta daha fazla şoka girmiştim.
Bu bölüm, Üniversitede ikinci okuduğu bir bölüm olduğunu söylemişti. Üniversitede ilk Psikoloji tahsili yapmış. Buradan mezun olmuş. Bakmış iş yok, bari ikinci bir meslek sahibi daha olayım demiş. Girdiği ikinci bölümüde takıntısız dört sene bitirmiş. O da yüz binlerce işsiz Mısır genci gibi hayata atılamamış. Bulduğu bu garsonlukta belki her iki mesleğinin ince taraflarını kullanmaktaydı , kim bilir.
Çok acımıştım bu genç kıza, ‘’ Öğretmenlik gibi bir iş bulamadın mı?” diye sormaya kalktım, sonra utandım, yüzüme öyle bir nazar atmıştı ki , hani ‘’Sanki iş var da, ben niye burada garsonluk yapıyorum, onu mu soruyorsun’’ der gibi yüzüme bakmıştı.
Toplumların eğitilmesi çok önemlidir, buna kimsenin itirazı olamaz. Fakat eğitim ve öğrenimin planlı olması gerekir. ‘’ Göreve geldiğimizde mevcut 70 üniversiteyi 170’ e çıkardık ‘’ demekle, toplumun tahsil seviyesini yükseltmiş olmamaktayız. Toplumun ortalama tahsil seviyesinin yükselmesi, yalın olarak bir mana ifade etmez. Yeni nesil insanlara tahsil sonrası iş imkanı bulamıyorsanız, burada bir denklem hatası vardır. Toplumun tahsil seviyesi yükselirken, eğer yönetici olarak senin tahsil seviyen değişmemişse, yine denklemde bir eksiklik vardır. Kültürlü halk kitlelerini ‘’ Çapulcu’’ diye değerlendirirsen çok yanlış olur. Bu yanılgıyı halk kitleleri hiç affetmez.
Mısır’ın geleceği olan tahsilli genç nesil insanlara iş ve çalışma imkanının o ülkede bulunmaması, halk kitlelerini tetiklemekte. Müslüman Kardeşler gurubunun oy potansiyelini kullanan seçilmiş ve iktidar olmuş gurubun, ülke sorunlarına cevap verememesinden kaynaklanan pasif direnişi, Kahire’de gün ışığına çıkaran Ordu, Siyasetin içinde buldu kendini.
Türkiye’nin mevcut durumu ile Mısır arasında benzerlik bulunmamakla birlikte, her iki ülke için bir ortak yer aramak, bazılarına konuşmak ve yazmak için ortam hazırlamakta. Mısır’ın meselesi benim problemim olmaması gerekir. Aslında ‘Arap Baharı’ diyerek ortaya çıkan, Okyanus ötesinden Mısıra gitmesi söylenen SerVekil’in, aklına geldiği gibi uluorta konuşması, bu ziyarette ortamı gerdiğini hatırlarız. Demokrasi demek sadece bir sandık demek olmadığını , toplumları yönetmeye talip olanların, ülkede yaşayan her kesim insanların düşüncelerine değer vermesi kaçınılmazdır. Kahire’de, Tahrir meydanındaki olayları her yönü ile değerlendirilmesi gerekir. Bir tarihte Adolph Hitler’de sandıktan oy çokluğu ile çıkarak iktidar olmuştu. O da Almanya ya Demokrasi getirdiğini söylemişti.
Tahrir Meydanı ile Taksim meydanı her ne kadar birbirini çağırıştırmasının ötesinde benzerliğin olmadığını düşünmekteyim. Fakat her iki ülkede yakın tarihte meydana gelen olayları, yöneticileri , üniversiteleri , eğitim sistemleri ve demokrasi anlayışı ile din tahakkümü konularını mukayese yapmak isteyenler karşılaştırabilir. Bu konular incelendiğinde yüzlerce ‘’İki Avuç Mısır’’ adlı kitaplar yazılabilir.
Bizim ülkemizde bulunan ve giderek güç yitiminden kaynaklanan “Benim Dediğim Doğrudur ve bu doğru Partimizin doğrusudur’’ diyerek, parti içi vekillerin hür düşüncelerine ipotek konulması, ne kadar doğru olabilir? Parti başkanının düşüncesi hilafına bir parti üyesi Vekilin oy vermesinin yasaklanması gibi bir hareket, hangi Demokrasi ile bağdaşır?
Bu nasıl bir şeffaf demokrasidir, bunu halka izah etmeniz gerekir. Hatırlayın Führer Aldolph Hitler’in halkı selamladığı ve Halkında onu selamlaması, sağ elin parmaklarının bitişmesi, toplumun tek vücut olduğunu ifade edip, sağ kolu ileri doğru uzatarak ‘’Lidere kayıtsız İtaat’’ sembolleştirilir. Bu asırda artık halkı koyun güder gibi yönetemessiniz. Mısır’da halk artık kültürlü, konuları araştırırken neden ve niçin diye sorgulamakta.
Kahire’deki olayların bir iç savaşa götürebileceği konusunda tevatürler olsada, her ırmak kendi mecrasında akar, diye düşünmekteyim. Toplum hareketlerini hafife almamak gerekir. Bir Devlet Başkanına ‘’One Minute ‘’ demekle yapılan hataya eşdeğer, Taksim olaylarında halkı ‘çapulcu’ ya benzetmek gibi söylenen hatalı kelimeleri, yurdum insanı kabullenemez..
Bir zamanlar Futbol Federasyonu’nda ‘Tek Seçici’lik müessesesi vardı. Bu tek seçici takımı kurar , antrönere bu takım teslim edilir, yetiştirilmesi istenirdi. Tek Seçicinin kararları tartışılmaz , körü körüne itaat edilirdi. Her çıktığı maçta takım mağlup olur, kimse sorumlu olmazdı. Artık böyle günlerin çok geride kaldığını herkesin öğrenmesi lazım. Bu kadar AKIL insanların danışman olarak hizmet verdiği SerVekil’in ortaya çıkıpta ‘’ Bende hata yapabilirim ‘’ demek lüksünün olmaması gerekir, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.