Kriz siyaseti
‘Kriz siyaseti’ ile ‘Kriz yönetimi’ tamamen birbirinden ayrı kavramlar.
‘Kriz siyasetini’ şöyle açıklayabiliriz.
Amaca ulaşabilmek için, ortada hiç bir neden yokken kriz çıkarırsınız, sonra da çıkardığınız krizi yönetmeye çalışırsınız.
Bu siyaset şekli şimdi ‘seçim kazanmak’ için uygulanıyor.
Türkiye’de yaşayan insanları kutuplaştırmak için iktidar her yola başvuruyor.
“Reyhanlı’da 53 sünni vatandaşımız şehit edildi!” diye konuşan Başbakan Erdoğan, mezhepçilik yaparak çok tehlikeli bir ayrımcılığa yeltendi!
"Alevilik Hz. Ali'yi sevmek değil mi? Alevi Müslüman değil mi? Sünni de Müsüman Eğer Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük bir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum. Ben onu nasıl sevmem. O nasıl yaşıyorsa, ben de onun gibi yaşamaya gayret ediyorum. Ama Aleviyim diye ortaya çıkıp, Hz. Ali'nin yaşam şeklinden uzak olanlara da söyleyecek hiçbir şeyim yok" diyerek mezhepçiliği körükleyen Başbakan’a Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, içtihat gibi bir yanıt verdi:
“Bir Başbakan’a düşen görev; inançları tanımlamak tariflemek, o inancın mensuplarını kategoriye ayırmak, kendini de o inancın dört dörtlük timsali ilan etmek değildir. Aleviler’in toplumsal talep, inanç özgürlüklerini, gasp edilen haklarını hukuklarını, eşit yurttaşlık haklarını teslim etmenin yolu kendini Alevi ilan etmekten geçmez. Kendini Alevi ilan etmekle yetinmeyen Başbakan’ın Alevilerle dalga geçer tarzda kendisini dört dörtlük Alevi ilan etmesi de komedi ötesi vahim bir vakadır.”
Torba Kanun'da yer alan Dışişleri Bakanlığı'nın teşkilat yapısına yönelik değişikliğin bir felakete neden olacağını konuşurken, Aslı Aydıntaşbaş’ın yazısından öğreniyorum ki, olay çok daha derinlerde ve de vahimmiş!
Aydıntaşbaş, “İlk kez Mayıs ayında tasarı olarak Gaziantep Milletvekili Nejat Koçer’in de yer aldığı Plan Bütçe Komisyonu’na sunulan kanun teklifi, kamuda 10, özel sektörde 5 yıl çalışanların hükümetin atamasıyla İçişleri, Dışişleri ve Adalet Bakanlığında herhangi bir üst düzey göreve gelmesine imkan veriyordu. Ankara’da bomba etkisi yarattı. Örneğin Tarım Bakanlığı’nda ya da özel sektörde 5 yıl çalışan biri Avrupa Birliği Dairesi’nin başına geçebilecekti. Tasarı o haliyle geçse, Dışişleri’nde art arda istifalar yoldaydı.
Ancak ”Hariciye” camiasında büyük rahatsızlığa neden olan ve Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının her birimine hükümet tarafından tepeden siyasi atama yapılmasına imkan veren bu kanun teklifinin, bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün TBMM nezdinde devreye girmesiyle değiştirildiği öğrendim” diyor.
Düşünebiliyor musunuz, bu uzun yılların en önemli ve geleneksel bakanlıkları tamamen politize olacaktı!
Torba yasayı Gül onaylarsa ki herhalde onaylayacak, yine de epey mesafe alınmış olacak.
Daha önce de yazmıştım, Türkiye, din eksenli siyaset, Kürt hareketi ve Türk milliyetçiliği yoğunlaşması ile üç kutuplu bir ülke haline getirilmek isteniyor.
Başbakan Erdoğan açıkça söylemedi mi: “Bitaraf olan bertaraf olur!” Yani, ya bendensin, ya değilsin.
Peki, şimdi soruyorum, bizler gerçekten kutuplaştık mı?
Doğru yanıt, bunca emeğe karşın hala ortada net bir kutuplaşma yok! Ama yola devam!
Nasıl mı?
Küçük bir tüyo vereyim, yapsınlar, bakın nasıl başarılı netice alacaklar!
“Komşularla sıfır sorun” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu İçişleri Bakanı yapsınlar, o da, “İçeride sıfır sorun!” politikasıyla kolları sıvasın, bakın neler oluyor!
Ha, Davutoğlu’nun yerine Dışişleri Bakanı kim mi olur? Düşünmeyin bile, tabii ki, Egemen Bağış…
Böylece, seçim çalışmalarıkapsamında "Ülkede gerginlik büyüsün, kutuplaşma artsın kiseçmenimiz bize daha çok yanaşsın" stratejisi amacına tam ulaşsın!
“Yurtta barış, dünyada barış”ın zaten yarısının papucu dama atılmıştı, böylece yarım olan diğer kısmı da atılırsa seçim kazanma işi garanti olur!