Dilin Kemiği
Hani derler ya ‘dilin kemiği yoktur ’ diye , biraz üstünde durunca mecazi manasının doğru olduğunu düşünmeye başladım. Neden dil de kemik yoktur ve hatta en önemlisi, duyularımızdan bir tanesidir dil. Dilimiz bizim beslenme algılayıcısıdır. Tadı onunla hissederiz, acıyıda onunla anlarız. Tuzu dilimiz bize uyarır, diğer bütün besinlerin lezzetini bu organımızla hissederiz.
Ağzımızın içine giren bütün besinlerin çiğnenmesi sırasında ağız içinde döndürülme işleminide bu organımız sağlar. Yediğimiz yemeklerin sıcak veya soğuk olmasınıda dilimiz bize anlatır. Ağzımızda çiğnediğimiz bütün yiyaceklerin yutulmasında görev yapan DİL’imiz, vucudumuzun önemli organıdır hiç şüphesiz. Dilinizde yara çıksa yemek yeme yeteneğiniz aksar, vücudunuz zayıflamaya başlar.
Dilimizin bir başka görevide, nefes alırken veya yemek yerken yutulan yiyecek ve içecekleri nefes borusuna göndermez ve bu işlem kendiliğinden oluşur. Yemeğin ciğerlere , havanında midemize gittiğini düşünün bir kerre. Ne kadar büyük bir karmaşa olur.
Çocukluğumda bizim eve Ankara’daki Ulus halinden ‘’KUZU KELLESİ’’ alınırdı. Ailecek bu güzel lezzeti tadardık. Yanakları ayrı bir lezzet, kuzunun beyni bir başka tadda idi. Bunların en güzeli ise kuzunun dilini kardeşler arasında paylaşmakta yarışırdık. Tabağın kenarına konan kimyon, karabiber ve kekiğin verdiği aroma ile bu dil, en sevdiğimiz et türlerindendi. Bu alışkanlığı çocuklarıma taşıdım. Babam rahmetlik, yörük olan dedemden öğrendiği bu geleneği, dördüncü nesile kadar iletilmesinde rol oynamış olduğunu düşünmekteyim.
Dilimiz dediğimiz zaman konuştuğumuz lisanıda kast etmekteyiz. Dilimiz aynı zamanda kalimelerin çıkmasında da onemli bir görevi vardır. Bazı insanların dil yapısında ki bozukluktan dolayı kelimelerin musikisi değişir, bazende anlaşılması güç sesler oluşur. Her halkın konuştuğu bir lisan vardır ve bu halklar kendi lisanları ile konuşur anlaşırlar.
Fransızların Fransızca, Ingilizlerin İngilizce, Türklerin Türkçe konuştukları gibi. Tabii biz konuşurken ağzımızdan çıkan sözler beyinde oluşan bir dizi ile çıkar kanımca. Bazen bu diziler sıralarını şaşırır, kelimeler anlamsız, ve maksatsız bir şekilde ağzımızdan boşalır. Aslında biz böyle söz söylemek istemeyiz amma kelimeler yuvarlanıp dökülürler.
Kimi zamanda bu çıkan kelimeler maksatlı çıkar, insanların dilinden. Hatta sözler söylendikten sonra bir çok kişi bu kelimelerden olumsuz etkilenir. Fakat söz bir kerre ağızdan çıkmış, maksadını aşmış olur. ‘’ Aslında ben bunu öyle söylemek istemedim, maksadım insanları üzmek değil, konuya açıklık getirmek isterim’’ desede , iş işten geçmiştir. Hani işte o zaman denir ya ‘’ Dil’in kemiği yok ki kırasın’’ Söz bizati hedefine ulaşmıştır.
Geçtiğimiz günler de bir siyasi ekranlara çıkıp ‘’Eylül ayında tekrar sokak gösterileri başlayacağı konusunda duyumlar almaktayız’’ diye konuşarak, toplumun böyle bir hazırlık yapmasına çanak tutmasını yadırgamaktayım. Aslında böyle olayların olmasını diler gibi bir iştah içinde oldukları, her hallerinden belli olmakta. Kaybedilen puanların geri nasıl kazanılması üzerine yapılan senaryolardan biri, toplumu sokağa indirmek. Böylelikle maaş ikramiyesi alan Polis Devletinin şiddetini daha da arttırmasına fırsat verilmesini sağlamak istenmekte olduğu açıkca görülmekte. Toplumun polis devleti tarafından sindirilmesini sağlıyabilmek gibi bir amaca hizmet edeceğine inanmaktayım.
Birileri böyle insanlara bizim hepimizin birer KUBİLAY olduğumuzu hatırlatması gerekir . Atatürkün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ve bu şehit kanları ile renklenen vatan , ‘’ molla’’lara bırakılmayacak kadar değerli bir topraktır, bunu herkesin böyle bilmesinde yarar olduğunu düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.