Suriyeliler ve ‘mamafi mecmua’
Aylık Tempo dergisi Ekim ayında ‘Türkiye’deki Suriyeliler’ başlıklı nefis bir araştırma yazısı yayınladı. Suriyeliler’in en çok tercih ettikleri kentin Gaziantep olması, Tempo’nun sorumlu yazı işleri müdürü Cemal Subaşı’nın da doğma büyüme halis Antepli olması ortaya şimdiye kadar Suriyeliler’le yapılan en iyi araştırma yazısını ortaya çıkardı.
Cemal Subaşı Suriyeliler’le ilişki kurmakta epey zorluk çekmiş, çünkü gazeteci olduğunu öğrenen Suriyeliler hep ‘Mamafi mecmua’ demişler! Anlamı, ‘Gazeteciysen konuşmak istemiyorum’ demekmiş! Ama Subaşı çevresini ve gazetecilik yeteneklerini kullanarak ortaya mükemmel bir iş çıkarmış.
Ortadoğu, herkesçe bilinen bir bataklık. Bu bataklığın sevk ve idaresi hep Suriyeliler’ce yapılagelmiştir. Ortadoğu’nun Mısır’la birlikte en eski ülkesi olan Suriye, bütün olup bitenin hep içinde olmuştur. Jeostratejik konumu bu ülke tüccarlarını dünyanın ticareti iyi bilenleri arasına sokmuş. Hem ticaret ama daha önemlisi Ortadoğu’nun zengin ükelerinden tırtıkladıklarıyla hatırı sayılır bir ülke konumuna erişmişler.
İki senedir süren iç savaş gösterdi ki, Suiye’de olup biten Libya, Tunus ve Mısır’dan çok farklı. Suriye halkının demokrasi ile ilgili ciddi bir rahatsızlığın olmadığı aşikar. Yukarıdaki tepişmeler tarihi Halep kentini ve diğerlerini harap ettiği gibi yüzbinden fazla insanın canına ve en az iki milyon Suriyeli’nin de ülkeyi terk etmek zorunda kalmasına neden oldu. Afganistan ve Irak’tan sonra Suriye’nin de başına gelen bu felaket öyle böyle değil, çok ciddi sonuçları olan toplumsal bir yıkım.
Defalarca gittiğim Karkamış ve Samandağ’da konuştuğum Suriyeliler’en öğrendiğim, halen Suriye’de savaşın ‘S’sinin uğramadığı çok yerleşim bölgesi varmış! Ülkenin Batı’sında yaşam normal sürüyormuş. Bütün ülkede memur ve emekli aylıkları ödeniyor, eğitim Batı’da kesintisiz, diğer bölgelerde ise zorluklara rağmen devam ediyormuş.
Bütün bunlardan sonra bizi asıl ilgilendiren, yakın gelecekte asla bitmeyecek bu savaşın Gaziantep ayağı! Daha önce yazmıştım, Gaziantep’te önemli bir şirkette çalışan entelektüel bir Suriyeli mimar bana Gaziantep’te 500 bin Suriyeli yaşıyor demişti. Rakam bana fazla geldiği için tekrar sormuş ve emin olduğunu belirten bir yanıt almıştım. Cemal Subaşı’nın yazısında da anlıyorum ki, Gaziantep’te sanılanın, tahmin edilenin çok ama çok üzerinde Suriye vatandaşı var.
Antepliler, Türkiye gibi henüz bataklığın tam farkında değiller! Kımıldandıkça biraz daha battığımızı farkedip dönüşü olmayan bir yolda olduğumuzu anlayacağız. Bu kadar insanı nasıl absorbe edeceğiz şimdiden çareler aramalıyız. Sakın gelenin geri döneceğini düşünmeyin! Suriyeliler’in çoğu bizim de bildiğimiz lafı ediyorlar: Burası bizim evden daha güzel…
Dün akşama doğru yabancı ajansların geçtiği bir haber yaşananların nasıl entrikanın bir parçası olduğunu daha iyi anlamamıza neden olabilir. “İran, stoklarında yeterince yakıt bulunduğu gerekçesiyle, yüzde 20 saflık derecesindeki uranyum üretimini geçici olarak durdurdu.” Uranyumun yüzde 20 saflık seviyesinde zenginleştirilmesi, silah olarak kullanılabilecek malzeme üretimine bir adım kalması olarak değerlendiriliyor.
Buna önceki gün Suudi istihbarat şefi Bender’in, “Obama’nın Suriye’ye diplomatik çözüm araması ve İran’la yakınlaşması ilişkilerimizde büyük kaymalara neden olacak. ABD’den uzaklaşma büyük olacak!” tehdidini de ekleyerek ciddiye almak gerek! Bender, tam 22 yıl Washington’da ülkesinin büyükelçisi olarak bulunmuş, tecrübeli bir diplomat.
Peki, biz bu işin neresindeyiz? Bence deyneğin kirli ucunda! Baksanıza, pilotların kurtarma operasyonunu bile Kartarlılar yaptı. Kaçırılan Lübnanlı hacılar ticaret metaı yapıldığı için birkaç sefer el değiştirmiş! Bizim pilotlarla ne alakası var da esir değişimi yapılıyor! Çünkü bizden para sızdıracaklar! Orası bir bataklık, binden fazla çetenin yerleştiği bir alan. Buranın demokrasi ile ne gibi bir ilgisi olabilir ki! Hırsızlık yapıyorlar. Cemal Subaşı’nın yazısında yaşlı bir kadının söyledikleri her şeyi özetliyor: “İki şeytan arasında kaldık! Biri öldürüyor, diğeri hırsızlık yapıyor!”
ABD ile birlikte başladığımız Suriye projesinde durum böyle, biz deyneğin kirli ucundayız da peki deyneğin diğer ucundaki proje ortağımızla aramız nasıl? O da iyi değil. Ortak (Obama bunu hiç kabul etmedi! Sizin kendi inisiyatifiniz, biz sizi destekliyoruz dedi, o kadar!) bizim tavrımızdan ve gelişmelerden hoşnut değil. 1. Suriye’deki radikal gruplara destek verdiğimiz iddiası, 2. Gezi Parkı olayları, 3. Obama’nın araya girmesiyle İsrail’in özür dilemesine rağmen politikamızı değiştirmememiz, 4. Ucuz veriyor diye Çin’den füze almamız ve NATO ile sıkıntıya giren ilişkiler Washington’da fırtınaya dönüşmek üzere.
Ne garip, Merkel seçim kazandıktan sonra AB ile ilişkileri ısıtmak için yeni başlık açarken ABD ile ilişkiler soğuyor! Aç kapa Artema! Dış politika işte böyle bir şey. Ama biz menfaatımızı bilmiyoruz. Ülkelerin dostluğu değil, menfaatları geçerlidir, ebedidir!