Ortadoğu’nun şifresi

YAYINLAMA: 27 Ekim 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 27 Ekim 2013 / 18.00

Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor. Eski düşmanlar yakınlaşıyor, eski dostlar kopuyor! Değişim zaten çoktan planlanmıştı ama icraya yeni konuyor. Ortalık çok karışaçak. Yeni dengelerden akıllı olanlar, ideoloji değil de, geleceği görebilen tüccar kafalılar kazançlı çıkacaklar, hem de bayağı kazançlı…

Ortadoğu’da bütün olup bitenin şifresi, ABD artık Arap petrolüne muhtaç değil! Kendisi bizzat birkaç sene sonra ihracatçı konumuna gelecek. İşte bu gerçeğin ışığında, Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasını hep birlikte yaşayacağız.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a veya daha doğrusu onun üzerinden Başbakan Erdoğan’a yöneltilen saldırıların da esas nedeni bu! Bipartisan Policy Center (BPC) adına hazırlanan, ABD’nin iki eski Ankara Büyükelçisi, Abramowitz ve Edelman’ın imzasını taşıyan Ankara-Washington ilişkileri raporu aynı zamanda Ortadoğu’daki değişimin de ipuçlarını sergiliyor. Tam raporu okumak isteyenler için:(http://bipartisanpolicy.org/library/report/rhetoric-reality-reframing-us-turkey-policy)

Türkiye’de bu rapor öfke yarattı. Raporun ciddiye alınmasını tavsiye eden Cengiz Çandar’a dün Milliyet’te Nagehan Alçı ağır bir yazı yazdı. Rapor, AK Partiyi ve Erdoğan’ın politikalarını eleştiriyor, Gezi Parkı olaylarına atıfta bulunuyor ve ABD’nin ciddi endişelerini sıralıyor.

İsmet İnönü’nün dış politika için söylediği, “Büyük devletlerle dans ederken çok dikkatli olmak lazım, çünkü ayağınıza basarlar!” sözü bugün için de çok geçerli.

Keşke birileri Suudiler’e İnönü’nün başka bir önemli tespitini anlatabilse! ABD İran yakınlaşmasına bozulan Suudi istihbarat şefi, eski Washington Büyükelçisi Bender’in, “Obama’nın Suriye’ye diplomatik çözüm araması ve İran’la yakınlaşması ilişkilerimizde büyük kaymalara neden olacak. ABD’den uzaklaşma büyük olacak” tehdidi yerine İnönü’nün ünlü Johnson Mektubu üzerine söylediği, “Yeni bir dünya (Ortadoğu’da denebilir!) kurulur, Türkiye’de orada yerini alır” sözünü tekrarlasaydı daha isabetli olurdu!..

Bir zamanlar söylenenler gerçek olacak gibi duruyor: “Ortadoğu’da Krallar yalnız iskanbil kağıtlarında kalacak!..

Daha bir ay önce veya iki ay, ABD, Türkiye, Suudiler ve Katar birlikte Esad rejimine son vermek için saldırı düzenleyeceklerdi. Değil mi? Peki, ne oldu da şimdi ABD ile Suudiler birbirine girdiler? Tıpkı bizim bir gün önce Esad’la öpüşüp ertesi gün “Artık seni sevmiyoruz, sen halkına eziyet ediyorsun” dememiz gibi…

Bu oyunun içinde benim gözlerim İran’ın üzerinde. 6 bin 970 dolar kişi başına geliri olan ve 540 milyar dolarlık  (The Economist  The World in 2013) ekonomik büyüklüğe sahip olan İran, her türlü ürünü talep edecek kadar bakir ve büyük bir ülke. Antep’in ihracatçıları şimdiden İran’ı portföylerine almalı. 2023 hedefi olan 30 milyar dolar ihracat ancak böyle bir pazarla gerçekleşebilir.


Bir şey mi oldu?

Fetullah Gülen Hocaefendinin kendi gazetesi Zaman’a verdiği iki ayrı teşekkür ilanında Antep’ten iki isim yer alıyor: Mustafa Süzer ve İmam Altınbaş.

Antepli bir aile için Başbakandan kız istemeye kadar varan bir yakınlığın olduğu bilinirken Hocaefendinin teşekkür ilanında bu aileden söz etmemesini yadırgadım. Acaba Hocaefendiye telefon açmayı mı unuttular, yoksa başka bir şey mi?


Ödül üzerine

Telefon eden arkadaşlarım ödüller ile ilgili düşencemi sordu. Yazarım, okursunuz dedim.

Ödül, bir başarı karşılığında verilen armağan, mükafattır. Sınıfını geçen öğrenciye alınan bisiklet de bir ödüldür, bir bilim adamına buluşları karşılığında verilen ‘Nobel’de bir ödüldür.

Ödülün büyüğü, küçüğü olmaz, ödül ödüldür ve de ödül alması çok güzeldir. Özellikle Amerikalılar ödül konusunda çok bonkördürler. İnsanları her vesile ile, en küçük bir başarıda bile ödüllendirirler. Ben de bu düşünceye olumlu yaklaşıyorum.

Bizim toplumumuzda ödül verme bazen garip bir şekilde işleyebiliyor. Önce kimlere ödül verilmeli o görüşülüyor, sonra ödüle gerekçe aranmaya başlanıyor! Dengeler gözetiliyor, o tarafa ödül verildiyse bu tarafa da ödül verilmeli denip ona göre liste yapılıyor! Biz onlara ödül verirsek, onlar da bize verirler gibi hassas düzenlemeler yapılıyor.

Şato Gazinosu’nun sahibi adaşım Aykut bir gün bana, “Biliyor musun, Antep’in en çok ödül sahibi olan adamı benim” dedi. “Nasıl oluyor” dedim. “Nasılı var mı? Bizde yemek yiyorlar, ödül töreni düzenliyorlar, sonra ödül alanlar aldıklarını unutup gidiyorlar. Etesi gün telefon açıp hatırlatıyoruz, gelip almıyorlar, ödüllerde bize kalıyor. Şimdi anladın mı?”dedi. Yani, ödülü alan unutup gidiyor, ertesi gün hatırlatılmasına rağmen gelip almıyor! Varın siz o ödülün değerini hesap edin!

Ödül konusunda son diyeceğim Antepliler’in eşsiz hiciv zekasını, nüktedanlığını anlatan şu anekdottur. Hani, bir Antepli diğerine, “Yeri gedek yiyek içek, birbirimizi metedek” demiş ya…

 

Ortadoğu’nun şifresi