CULLUK NASIL TÜRKİYE OLDU?
Geçen hafta Amerikada Thanksgiven/Şükran günü kutlandı. Amerikalıların hepsi fırında hindi kızartıp yediler. Hindinin İngilizcesi turkey, yani Türkiye... New York Times gazetesinde hindiye neden Türkiye dendiği ile ilgili pek güzel bir yazı çıktı. Mark Forsyth tarafından 27 Kasıml’da yazılan yazıyı sizin için tercüme ettim
Şükran günü herşeyiyle Amerikalıların kutladıkları bir gündür. Hindi (Turkey) ise Amerika kıtasında ortaya çıkmış bir kuştur/kanatlıdır. Bu ortaya çıkış, Kristof Kolomb’un ve göçmenlerin gelişinden çok öncedir. Daha önce kıtaya gelen kaşifler, büyük hindi sürülerinin manolya ağaçlarının olduğu ormanlarda yuvalandıklarını kaydetmişlerdi. Hindi, elma turtasından daha fazla Amerikalıdır. Ama, bu kuş,6,500 kilometre ötedeki bir memleketin ismini almıştır.
Bu olay bir tesadüf değildir. Hindiye verilen turkey ismi ile, memleket Türkiye’nin birbirine benzemesi bir tesadüf değildir. Hindi, gerçekten de memleket Türkiye’nin ismine izafeten o şekilde isimlendirilmiştir. Burada önemli bir bağlantı vardır. Bunun için Madagastar’a gidip, araştırmamız gerekiyor. Müsade edin ben size anlatayım:
Bir zamanlar, İngilterede berbat şeyler yenirdi! Patates, sigara ve hindi kesinlikle yoktu! Sonra, bazı insanlar ekzotik bir kuş ithal etmeye başladı. Bu kuşun Latince ismi Numida meleagris idi. Normal ismi ise, miğferli kuş idi, çünkü kafasının üzerindeki tuhaf kemikli çıkıntı gerçekten de miğfere benziyordu. İngiltere’ye taa Güneydoğu Afrika, Madagaskar’dan geliyordu, ama İngilizler bunu bilmiyorlardı. İngilizlerin bildikleri tek şey bu kuşun etinin leziz olduğu idi. Kuşu, Avrupa’ya Türkiyeli tüccarlar ithal ediyorlardı. Hindi tüccarları, Türk oldukları için kuşa da Turkey, “Türkiye” ismi verildi.
Bugün, cranberry sosu ve balkabağı tartı ile servis ettiğiniz kuş bu değildi aslında. Dediğim gibi hindi, bir Amerikan kuşudur. İspanyollar Yeni dünyaya ayak bastıklarında Latince ismi Meleagris gallopavo olan bir kuş buldular. Ama İspanyollar onun Latince ismine aldırmadılar. Tek bildikleri bu kuşun çok lezzetli olduğu idi. Tadı çok iyi idi, biraz hindiye benziyordu, hatta daha iyi idi.
İspanyollar, hindiyi Avrupa’ya ihraç etmeye başladılar. Eee tabii kısa bir süre sonra İngiliz yemek masalarını da süsledi, ee zaten İngilizler de Yeni Dünyada koloni kurmaya başladılar.Göçmenler, göze çarpan farklılıklara aldırmadılar. Bu kuşu yediler ve onu hindi olarak anmaya devam ettiler, tadını ona benzettiler. İşte İngilizceye böyle girdi. Yani, vaktinde Madagastar’dan ithal edilen bir kanatlının ismi, Türk Tüccarlardan dolayı “turkey” kalmış, İspanyollar yeni bir kanatlı ithal edince, hoop, bu yeni kanatlıya da otomatikman “turkey” demişler.
İşte, yediğiniz kuşun Karadeniz’in güneyinde yer alan ülke ile ilişkilendirilmesi böyle. Diğer lisanlarda aynı hata yapılmadı. Onlar da başka hatalar yaptılar. Fransızcada Hindistan’dan geldiğini düşündükleri bu kuşa d’Inde dediler. Türkiyedekiler de Hindistandan geldiğini düşündü ve “hindi” dediler.
19. yüzyıla ait bir Amerikan şakası var: Bir Amerikalı ve Kızılderili ava gitmişler. Gün boyu ancak bir hindi ve baykuş avlayabilmişler. Amerikalı, Kızılderiliye dönüp: “Hadi avımızı pay edilim; sen baykuşu al; ben hindiyi alayım” demiş. Kızılderili: Hayır! Tersini yapalım” demiş. Amerikalı o zaman: “Tamam, ben hindiyi alayım, sen baykuşu al” demiş. Kızılderili: “Sen hindi konusunda hiç konuşmuyorsin ki” diye cevap vermiş.
Bu deyiş, “hadi gerçekleri konuşup, anlaşalım” anlamında kullanılır. Hatta, 20. Yüzyılın başlarında “hadi, soğuk hindiyi konuşalım” derlerdi.
Bu arada, Türkçede resmi adı hindi olan kanatlıya, Antep’te “culluk”; Diyarbakır’da “Alalo” derler. Başka yerlerdeki isimlerini de yazacağım ama liste çok uzayacak.
***
PANCARA NEDEN ÇÜKÜNDÜRÜK DENDİ?
Birkaç günden beri Anteplilerin “çükündürük” dedikleri kırmızı pancar ile uğraşıyorum. Latincesi Beta vulgaris olan pancarın anavatanı Güney Avrupa’nın deniz kenarına yakın kumru toprakları gözüküyor. Antep’te çükündürük denmesinin sebebi, Antebe gelen Kafkas göçü. Zira, Kafkaslarda kırmızı pancarın ismi “çügündür”. Çok ilginç... pancarın yaygın olarak yetiştirilmesi 16. Yüzyıl gibi. Nitekim, bu bilgiyi doğrularcasına Evliya Çelebi’nin seyehatnanesinde pancar kelimesi hiç geçmiyor.
Kilosu da hiç ucuz değil, 3 lira civarında... Uğraşmamım nedeni, onunla yapılan birkaç tarifi denemek... Ekim ayında Bodrum’da Sercan Sağlık bize, kırmızı pancar ile mücver yapmıştı ve ben çok beğenmiştim. Ben de dün akşam denedim, gerçekten de çok lezzetli oldu. Kırmızı pancarı bugüne kadar suyun içerisinde haşlıyordum, zira Annemden öyle öğrenmiştim. Gerçi Annem onu pişirirken, “benim Annem veya aşçımız pancarı küle gömerlerdi çok lezzetli olurdu” derdi hep... Ama, sıcak külü nerede bulacağız ki? Amerikalı Sevgili arkadaşım Barbara’dan öğrendim ki, kırmızı pancar, fırında pişirilirmiş. Barbara, haşladığım için bana o kadar kızdı ki: “bana söz vermeni istiyorum, bundan sonra kırmızı pancarı fırında pişireceksin!” dedi. Gerçekten de fırında pişmiş pancar ile haşlanmışın arasında çok keskin tad farkı var. Sanıyorum, fırında pişerken, tüm lezzet içinde kaldığı suya geçmediği için daha lezzetli oluyor.
Fırında pişirdiğimi salata yapıyorum, çiğini ise mücver, tadlarını pek seviyorum. Arkadaşımın ve öğrencimin sayesinde yeni iki yemek öğrendiğim için pek şanslı hissediyorum kendimi...