Aintap/ Khantap/Krallar ülkesi
Gaziantep şehrine ilk gittiğim sene 1952 yılı, okulların tatil olduğu yaz başlangıcında, Ankara’dan önce Adana’ya uzun bir yolculuktan sonra vasıl olmuştuk. Bu şehirden sonra da adı Aintap olan şehre gittik. Oradan da Urfa ve Bilecik şehirlerine gidecektik.
O tarihlerde kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü’nde, Türkiye’nin karayolları ağını planlama gurubunda görev yapan rahmetli babamın yanında, ona eşlik etmek için benide yanlarında taşıdılar.
Çocukken insan bir çok konuyu çok iyi kayıt altına alabilmekte. Bir kamyonetle seyahat etmekteydik. Şöfor Kemal, babam ve ben. Gece gündüz yol almakta, dur durak bilmiyorduk. Adana’daki işi babamın fazla sürmemişti, oradan dere tepe demeden bir gün boyunca yol aldık ve Aintab’a geldiğimizde akşam olmaktaydı. Üstümüz başımız tozdan perişan olmuş, yolda bir de lastik patlamıştı.
Şimdiki gibi şamriyelsiz lastikler o tarihte yoktu, yedek lastiği takarak tekrar yola devam etmiştik. Lastik tamir etmek çok zahmetli bir işti.
Aracı kriko ile kaldırıp, önce lastik sökülür, sonra iki levye ile iç lastik, dış lastikten ayırılır. Delik olan yer tesbit edilirdi. Dış lastikteki deliğin nedeni araştırılır, çivi gibi bir nesne aranırdı. O da lastikten bertaraf edilirdi. Daha sonra bir oval kutu biçiminde, bir tarafı lastik kauçuk, diğer tarafı yanıcı maytap gibi bir alaşım olan nesneyi, iç lastiğin delik kısmına konur, bir küçük mengene ile sıkıştırılırdı.
Bu işlemden sonra lastiği tamir eden bir sigara çıkarıp yakar, yanan sigarayı da alaşımın üstüne tutardı. Alaşım maytap gibi yanmaya başlar, sıcaktan kıpkırmızı olurdu. Daha sonra soğumaya bırakılırdı. Bu işlem sırasında yama lastiğe kaynardı. İç lastiği dış lastiğin içine yerleştirmek ve onu tekrar şişirmek için iki ayak arasına alınan, elle basılan bir hava pompası ile lastik şişirilirdi. Bu işlem bir saatten az vakit almazdı. Şimdi ise bir lastik değiştirme bir kaç dakikada yapılmakta.
Aintab’ın Kale civarında Han’lar vardı. Arada bir yerde ise otel bulup geceyi orada geçirmiştik. Şehrin Nafıa Müdürü ile babam görüşmüş, bir gece daha kalıp, ertesi günü Urfa’ya doğru yola çıkmıştık. Aintab’ın kurtuluş savaşında şehri kahramanca Fransızlar’a karşı savunmasını tarih kitaplarından defalarca okumuştum. Şehir içinde oluşan çetelerin, Fransız birliklerini nasıl bıktırdıklarını okurken, hep heyecanlanmıştım. Hatta şehirde gezerken, geçmiş olayların aklıma işlenmis olan kısımlarını, sokak aralarında gezerken gözümde canlandırmaktaydım.
1970’li senelerde Aintab’a bir seminer için gitmiştim. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bir kısmı burada eğitim vermeye başlamıştı.
Aintab’ın tarihsel yapısını araştırmak istedim. Bu antik yapı, çok eskilere gitmekte olduğunu gördüm. Halep şehrine 90 kilometre, Adana’ya 180 kilometre mesafede bulunan Gaziantep, bugün itibari ile 1 milyon 376 bin nüfusa sahip çok büyük bir kent olarak Güneydoğu Anadolu’nun Paris’i konumundadır.
Tarihsel Aintab adı Hitit lisanında Khantap yani Krallar Ülkesi anlamından geldiği söylenmektedir. Aynı isim Farsça’da ‘çok pınar’ anlamına gelmektedir. Aynı isme yakın Arapça’da ‘iyi pınar’ anlamına gelen bir kelimede bulunduğu bir hakikattir. Aintab veya Khan Tab, Osmanlı Devleti sonlarında Fransızlar’ın bu şehri istila etmeleri sırasında verilen mücadele için, 1928 senesinde Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisi şehrin ismine Gazi ünvanını eklemiş olduğunu görmekteyiz.
Bu şehir tarihi gelişmeleri itibaren Akadlar , Mitanlar, Hititler , Asurlular, Urartular, Babilonlar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Ermeniler, Sasaniler, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından yönetilmiş değerli bir yöre olarak ortada bulunmaktadır.
Bütün sayılan bu dönemlerde, bu şehrin önemi, Doğu-Batı yolu üzerinde durak olmasıyla bilinir. İpekyolu’nun en önemli durağı olan bu şehirde kervan durakları ve hanlar gibi günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış eserler bulunmaktadır. 17’inci yüzyılda seyyah olan Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Aintab hakkında şehirde 3 bin 900 dükkan, iki bedesten olduğundan bahseder. Tepede bulunan yel değirmenlerden elde edilen gelirle, şehir yöneticilerin maaşlarının karşılandığından söz eder. Şehrin hakim bir tepesinde 1879 senesinde Amerikan misyonerler tarafından kurulan Amerikan Hastanesi, bugün bile şehir halkına hizmet vermeye devam etmektedir.
Bugün Doğu’dan aldığı göç ile nüfusu neredeyse Adana kadar olan ve her gün gelişen bu şehirin, son iki Belediye başkanını tanıma fırsatını elde etmiştim. Celal Doğan ve Dr. Asım Güzelbey’i yakın tanıma fırsatım oldu. Her iki belediye başkanı zamanında, şehrin büyüyen nüfusuna paralel olarak, ortada büyüyen problemlere nasıl çözümler ürettiklerini izledim.
Şimdi ise yeni bir dönem gelmekte. Belirlenen belediye başkanı adaylarından Sayın Fatma Şahin Hanımefendi’yi de, Enerji Komisyonu’ndaki çalışmalarımızda tanıdım. Enerji Komisyonu üyeliğinde yatırımcılar olarak ortaya koyduğumuz bir çok konuda yapıcı önerilerini izleme fırsatı buldum.
Bakanlığı döneminde ise yılda 500 kadın cinayetine karşı vermiş olduğu mücadeleyi izleme fırsatım oldu. Aslında ülkemizde olan bu tür cinayetleri önlemeden evvel, insanımızın çağdaş eğitilmesi gerektiğine inanmaktayım.
Toplumun taassuptan, baskıdan ve bilhassa mahalle baskılarından ariğ olarak eğitim görmeleri gerekir. Toplum çağdaş medeniyetler düzeyine gelmesi sadece bayanların değil, erkeklerinde dünya görüşlerini, kara peçeler arkasından seyretmeyi bırakmalarından geçer. Bu cinayetleri önlemede en önemli adımın, eğitim olduğunu görmekteyiz. Kadını korumak değil, erkeği din ve töre baskısından uzak eğitmek gerektiğine yürekten inanmaktayım.
Bir şehrin kalkınması sadece alt yapı ve yapı topluluğu ile değil, güzelleştirilmesi de gerekmektedir. Bu güzelleştirilmesi içinde bir kadının elinin değmesi, o şehire başka bir güzellik makyajı ekliyeceğine inancım vardır. Bu nedenle bu konuda Sayın Fatma Şahin’in bu şehirde başarılı olabileceğini düşünmekteyim diye, bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına,