FETRET
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan sonra Anadolu’da egemenliğini sürdürmesi, Selçuklular’dan sonra dağılan beyliklerin bir araya gelmelerinin, egemenlik çekişmesi sürecinde birilerine hasmane kavgaya girdiklerini görmekteyiz. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde savaş alanında şehit düşen Murat Han’dan sonra, genç yaşta padişah olan Bayezıt, ilk senelerde Anadolu ve Rumeli’nde egemenlik sağlamak için verdiği mücadele içinde bir Rumeli’ne, bir Anadolu’ya koşturmasından mı neden kendisine Yıldırım lakabı takıldığını söylerler.
Moğol ordularının Semerkant’tan Anadolu içlerine gelmelerini engelleyemiyen Bayezid , Timur’un Sivas’ı ve Kayseri’yi alması sonrası bu iki gücün karşılaşması kaçınılmaz hale geldiğini görmekteyiz. Bu iki ordunun her ikisinin de aynı kökten geldiklerini söylemek ne derecede doğru olur, bunu bilmemekteyim. Ne Anadolu’daki Osmanlı Ordusu tam Türk kökenli, ne de Timur’un ordusunun Türk kökenli olduğunu iddia etmemek gerekir. Anadolu’da derlenen Osmanlı ordusu, Anadolu’da bulunan küçük beyliklerden devşirilen ordunun karşısında, Timur’un Orta Asya’dan getirdiği akıncılarla karşı karşıya gelmemesi için, Timur’un gönderdiği elçilere rağbet etmeyen Bayezid, sonucu hazırlayan bir karar vererek, Timur’la karşılaşmak istemiştir.
Bayezid, Devlet Sultan’la evlenmesinde, Germiyanoğulları’nın sahip olduğu bütün yöreler, toprakları çeyiz olarak kendisine verilmişti. Başlangıçta kolay genişleyen Osmanlı Anadolu’da Kastamonu, Sivas, Kayseri dolaylarında zorlanmaktaydı. Bu yörelerdeki idareler halkla bütünleştiğinden, buralarda egemenlik sağlamak kolay değildi.
1394 senesinde Doğu Anadolu’ya giren Timur ve askerleri ilk yerleştikleri yer Dicle civarı Malatya ve Diyarbakır dolayları olduğunu bilmekteyiz. Timur’un adamları bütün Anadolu’yu gezdikleri ve bazı yerlerin dökümünü bile belgelere geçirdikleri bilinmektedir. Hatta İzmir şehrinin haritasını çıkarıp buralarda yel değirmenlerinin olduğunu yazdıkları doğrudur. Timur, Anadolu’da 1402 Ankara savaşına kadar yerleştiği, tek ayağının aksak olmasından ötürü yaratılan bir çok hikayeler bile bu güne kadar, doğru veya yalnış gelmiştir.
22 Temmuz 1402 Senesinde Timur Han’la girdiği Ankara Çubuk’taki meydan savaşında yenilmesi sonrası Bayezid, hem kendisi hem de oğulları Musa ve Mustafa Çelebi , Timur’a esir düşerler. Bayezid 8 Mart 1403 tarihine kadar esir olarak yaşar. Rivayet odur ki demir parmaklıklı bir mekanda tutulduğu söylenir. Bayezid Han’ın ölümünden sonra Devlet Şah Hatun’dan Mustafa Çelebi ve Musa Çelebi, Devlet Hatun’dan İsa Çelebi ve Mehmet Çelebi, Hafsa Hatun ve Angelina Hatun’dan olan çocuklarla beraber, altı erkek çocuk, taht varisi olarak kavgaya tutuşurlar .
Aslında çocuklarının sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte 8 erkek 1 kız çocuğu olduğu rivayet edilir. Bayezid’in ölümü sonrası, oğullarının kıyasıya bir taht kavgası Anadoluda yaşayan beylikleri tedirgin eder. Bizansla ittifak kurarak Gelibolu’dan Rumeli’ne geçen Emir Süleyman, Trakya’da yöreyi kontrol etmek için hükümranlığını ilan eder. Bu arada Bursa’ya gelen İsa Çelebi, Timur Hanın İzmir’e doğru yürümesini fırsat bilip, Bursa’da hükümranlığını ilan eder. Musa Çelebi de yanındaki güçlerle hareket edip Bursa ya yürüyüp burada hükümranlığını ilan eder.
Tokat, Niksar ve Sivas yörelerini ele geçiren Mehmet Çelebi de gücünü diğer kardeşlerine kabul ettirerek hükümranlığını ilan ederek Osmanlı Devleti’nde 1402 senesinden başlayan kardeşler kavgasını 1413 senesinde sona erdirir. Bu tarihte Osmanlı Devleti ikinci defa kurulmuş olduğunu tarihciler telaffuz ederler. Osmanlı Devleti, Bayezid den sonra yaşanan 11 sene kanlı kardeş kavgasına sahne olmuş, yüzlerce belki binlerce insan bir birini öldürmüş, hatta kardeşler, kardeşleri boğdurmuş olduklarını okumaktayız. Bu dönemi FETRET devri olarak tarihciler tanımlar.
Aradan geçen 610 sene sonra bir başka FETRET devri yaşadığımızı düşünmekteyim. Birbirlerine hükmetme hırsı güden cemaat ve tarikat guruplarının, muktedir olma savaşı, toplumun her tarafını yaralamaktadır. Fetret, aslında Fasıla-i Saltanat olarakta ifade edilebilir. Tarihte yaşanan FETRET devrinden sonra meydana gelen Osmanlı Devleti, daha güçlü hükümranlık etmiş olduğunu izlemekteyiz. 610 sene evvel yaşanan olayları bu gün bağımsız bakıp, fikir yürütebiliyoruz.
Bugün ise yaşadığımız, gördüğümüz olaylara vatandaş olarak kayıtsız kalmamızın mümkün olamayacağı bir hakikattir. Kamu oyunda bu gerçek dillendirilmekte, organize olayla karşı karşıya olduğumuz bir hakikat. Bu sabah evimdeki küçük kasamı açtım, içinde benim yazdığım ve torunlarım için sakladığım 6 kitabım bulunmakta idi. Bir kasaya baktım melül melül, bir kendime baktım yandaki aynada, başım dim dik yürüdüm çıktım odadan, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.