Söyleyeceğinizi daha güzel söylemek zor değil!
Neyi nasıl söylediğiniz, ifade şekliniz, üslubunuz; terbiyenizi, görgünüzü, eğitim altyapınızı, kültürünüzü ayan beyan belli eder. Ağzınızı açtığınız zaman, diliniz dönerken çıkan sesler kelimelere dönüşünce bir anlamda kendinizi tanıtmaya başlarsınız. Bir konuyu tartışırken, işin içine öfke de girerse, çoğu insanımızın zaten düşük olan performansı bu kez adeta yerlerde sürünür! Bunu geçen hafta sonu gazetecilerin toplantılarında konuşulanlardan esinlenerek yazıyorum ama genele de rahatlıkla teşmil edebiliriz. Günde ortalama kaç kelime ile konuşuyoruz hiç merak ettiniz mi? Veya kelime haznenizi hiç ölçtünüz mü? Bu aslında bir yerde insanın dili ile kültürel ilişkisinin sınırlarını da ölçen bir tespit. Yapılan genel tespitlere göre insanlarımız ortalama 200 kelime ile konuşuyorlar. Bunun da yarısından fazlası kavramsal. Bu rakam İngiltere’de 2000! Dikkat ettiğinizde, insanların çoğunun cümleye, “Bak.. Bak…” diye başladığını farkedeceksiniz! Okumayan insanların kelime haznesini geliştirmesi mümkün değil! Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın gazetecilerle toplantısında keşke mümkün olsaydı da, yerel gazetelerin sahiplerine veya temsilcilerine şu soruyu sorsaydı: “Bugün gazetenizin manşetinde ne var?” Yarısından çoğu, bu soruya inanın cevap veremeyecekti! Çünkü bu insanlar kendi gazetelerini bile okumazlar! Okuyanların bir kısmı da aslında okumaz, yalnız bakar! Böyle bir ortamda, Atalay, gazetecilerin daha iyi gazeteler yapmalarını istiyor. Nasıl olacaksa!.. Yazımın amacı, söylediklerinizi, öfkelenmeden, küfretmeden nasıl daha etkili söyleyebilirsiniz, bunu vurgulamak. Çok beğeneceğiniz, mükemmel bir video var, youtube’de. Onu anlatmadan önce, bizden bir örnek vermek istiyorum. Asker Mehmet’in vatan hizmeti sırasında babası vefat etmiş. Ailesi komutanına bildirip, oğullarına izin vermesini rica etmişler. Komutan kendisi er Mehmet’e ölüm haberini vermek istememiş, çavuşu çağırıp ona durumu anlatmış, “Oğlum, acı haberi sen ver ama nazik ol, merhametli ol, emi” demiş. Çavuş da, “Emredersiniz komutanım, bu vazifeyi en iyi şekilde yapacağımdan emin olabilirsiniz” diye yanıt vermiş. Çavuş, Mehmet’i bulup bir kenara çekmiş, “Otur şuraya” demiş. “Ula Mehmet, senin anan var mı?” “Var.” “Peki, baban var mı?” “Var.” “Nah var!” Bu diyalogu daha önce duymuş olmalısınız. Batı ile aramızdaki söylem farkını, daha iyi anlatabilmek için önce bunu okumanızı istedim. İskoçya’da Glasgow şehrinde, kaldırımda bir dilenci oturuyor, önünde bir açkı, merhametli insanların birkaç kuruş yardımda bulunmasını beliyor. Dilencinin yanında kartona yazılmış, ‘Ben körüm, yardım edin’ yazısı farkediliyor. Gelen geçen çok az sayıda insan açkının üzerine para atıyor. Derken şık bir hanımefendi geliyor, eğilip kartonu alıyor, ters çeviriyor ve bir şeyler yazıyor. Bu arada kör dilenci, kadının ayakkabılarını iki eliyle yoklayarak bir tespit yapmaya çalışıyor. Kadın gittikten sonra garip şeyler oluyor! Gökten para yağarmış gibi, her geçenin eli cebine gidiyor, çıkarıp açkıya para atıyorlar. Kadın bir süre sonra geri dönüyor, kör adam kadının ayakkabılarına dokununca, yazı yazanın o olduğunu hemen anlıyor. “Ne yazdın da böyle oldu” diyor. “Fazla bir şey yazmadım! ‘Bugün çok güzel bir gün ama ben göremiyorum’ diye yazdım” diyor. İşte bütün mesele burada! Haksızlığa mı uğradınız, yanlış bir şey mi oldu? Tepkinizi ortaya küfürle, kaba kuvvetle, bağırarak değil, etkili cümlelerle koyun. Göreceksiniz, hep kazançlı çıkacaksınız. İşte o youtube adresi: http://www.youtube.com/watch_popup?v=Hzgzim5m7oU&vq=medium