İstifadan korkan daire başkanları!..
Dr. Asım Güzelbey’in 10 senedir süren devri sona erdi.
Yerel seçimlerde halkın büyük teveccühü ile yeni bir başkan seçildi.
Demokrasi ile yönetilen istisnasız bütün ülkelerde, seçimlerden sonra Başkan’ın kendi ekibini oluşturabilmesi için önemli pozisyonlara sahip bürokratlar; demokratik teamül gereği istifalarını derhal yeni başkana sunarlar. Bunun için bir çağrı, genelge veya duyuru gerekmez. Bunlar kendiliğinden olur. Çünkü o bürokratlar da zamanında istifa eden, ayrılan başkalarının koltuğuna oturmuştur. Şimdi sıra kendilerindedir.
Belediyeler halka hizmet için kurulmuş kurumlardır. Ama aynı zamanda siyasidir. Buraya çok çetin seçim kazanılarak gelinmektedir.
Seçim kazanan başkanın başarılı olmaktan başka hiçbir şansı yoktur.
Başarısızlık halinde “Ne yapayım, ben çok çalıştım ama ekibim bana ayak uyduramadı!..” gibi gülünç bir bahanesi olabilir mi?
O halde, seçimle gelen bir başkanın, seçim vaatlerini yerine getirebilmesi için kendi ekibi ile çalışmasından daha doğal ne olabilir?
Büyükşehir Belediyesi’nde 32 Daire Başkan ve Müdürlerinden bazıları veya çoğu istifadan kaçınıyormuş.
Böyle bir duyuma inanmak istemem. Kim olursa olsun, o mevkide bulunan insanların hepsi izzeti nefis sahibidir. Okulda okuyan çocukları vardır. Arkadaş, iş, dost çevreleri vardır. Demokratik teamüllere uymayıp istifa etmekten kaçınan bu insanlar, eşlerine, çocuklarına, arkadaşlarına, çevrelerine bunu nasıl anlatacak?
Okulda çocukları, arkadaşlarından “senin baban...” diye başlayıp, tahammül edilemeyecek sözler duyarlarsa, babalar bunu çocuklarına nasıl izah edecekler?
Saçmalamayın, kimsenin izzeti nefsinizle uğraşmasına mahal vermeyin! Çıldırdınız mı? Sizinle çalışmak istemeyen bir başkan varsa, “Hayır, ben illa ki sizinle çalışacağım!..” demenin bir mantığı, ahlaki bir karşılığı olabilir mi?
İnsanın aklına başka şeyler de geliyor.
Acaba tadına doyamadınız da, kamuoyundan gizlediğiniz suçunuz var da, bu nedenle mi istifa edemiyorsunuz?
Nasıl olsa bir şekilde gideceksiniz. Doğru dürüst, adam gibi, geldiğiniz gibi, şeref ve haysiyetinizle, kendi tercihinizle gitseniz daha iyi olmaz mı?
Belki de direnenleri kamuoyuna teşhir edip, görevden önce ve sonraki durumlarını kamuoyuna duyurmak en geçerli yol olacaktır.
Saldırı olayı…
CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı nefret uyandırırken, yeniden karanlık günlere dönüş olasılığı tedirginlik yarattı. (Dünkü gazetelerin ortak manşeti: ‘Derin yumruk, Karanlık yumruk, Demokrasiye yumruk’ idi)
Melih Gökçek’in insanlıkla pek bağdaşmayan güya kınama mesajı, kutuplaşmanın ve nefretin bariz bir örneğiydi!
İşte Melih Gökçek’in mesajı:
“KK’ya saldırmışlar. Geçmiş olsun. KK’yı sevmesemde kaba kuvveti şiddetle kınıyorum. KK, CHP’nin başından gitmelidir ve gidecektir de, ama demokrasi kuralları içinde…”
Melih Gökçek, yerel seçimlerden önce liderlere saldırı olabileceği iddiasında bulunmuştu. Şimdi bunları açıklamanın zamanı! İstihbarat nereden geldi kamuoyuyla paylaşmalı. Bunları yapmazsa ihalenin kendi üzerinde kalabileceğini de unutmamalı.
Nitekim, Adana Milletvekili Ali Demirçalı, TBMM'de Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırı sonrası sosyal medyadan Melih Gökçek'in ifadesinin alınmasını istedi.
Bir de koruma zaafiyeti tekrar gündeme geldi.
Korumalar ‘mostralık’mıdır?
Kılıçdaroğlu yumruğu yiyor, hem de iki kez, korumalar ondan sonra saldırganın üzerine çöküp, vur ha vur, yürek soğutuyorlar!
Korumaların bizde ne kadar eğitimden geçtiğini bilmiyorum. Ama, Batı’da bu iş son derece önemli ve koruma olabilmenin şartları çok ağır.
Bu saldırıyı hafife alırsanız çok yanılırsınız.
Zaten saldırıdan hemen sonra grupta yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu’nun kırılganlığı ve şaşkınlığı her halinden belliydi.
Demokrasi oyununu oynamaya kararlıysak, bu saldırının organizatörünü bulmalıyız. Bu iş öyle sıradan bir saldırı değil. Saldırgan, Kılıçdaroğlu’nun salona hangi koridordan ve kimlerle, nasıl geleceğini önceden etüd etmiş, plan ve pozisyonunu ona göre ayarlamış.
Kamuoyunu rahatlatacak bir sonuca varılamazsa, tedirginliğin artacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Öfke ve sağlık üzerine...
Hastanelere başvuru yüzde 71 oranında artmış!
Özellikle psikiyatri bölümüne olmadık kadar yoğun başvuru olmaya başlamış.
Öyle anlaşılıyor ki, halkın zaten iyi olmayan sağlığı daha da bozulmuş.
Zor bir seçim devresi geçirdik.
Erdoğan’ın uyguladığı kriz siyaseti, gerginlik stratejisi sağlıksız bir demokrasi yanında, sağlıksız da bir toplum yarattı.
Başbakan’ın “Öfke de bir hitabet sanatıdır” sözünü hatırladıkça, daha uzun seneler devletin sağlık harcamaları artmaya devam edeceğe benziyor.