AK-Kara
Son bir kaç haftada o kadar çok değişik konularla toplum meşgul olmakta ki birisini bitirmeden, bir başkası başlamakta. Daha Cumhurbaşkanına yapılan densizliği sindirmeden, bir başka konu, yalnız Türkiye’nin değil bütün dünyanın gündemine oturdu. Soma’da yıkılan yuvalar, toprağa verdiğimiz, yüzlerle ifade edilen maden işçisi yurdum insanına ağlamaktayız. Televizyon ekranlarına kitlenmiş , maden ocağından iyi haber beklerken, galeriden çıkan ve sağ kurtarılan bir işçi sedyeye konurken hemşireye,
-Çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin diyebilecek kadar ince ruhlu insanı ağır şartlarda, düşük ücretle çalıştıran bir kurum karşımızda. Soma’daki kömür madeni, aslında Türkiye Kömür İşletmeleri’ne ait bir yer. 2012 yılı Haziran ayında yayınlanan bir genelge ile bütün maden ruhsatları için Başbakanlık izni almak zorunlu kılınmıştır. Bu maden ruhsatlarının Başbakanlık izni neden gerekli diye düşünmeye başlamıştım.
Aynı izin, Enerji Üretim Santralları’nda da Başbakanlık iznine tabi olması akıllara başka kuşkularıda beraberinde getirmekte. Soma’daki meydana gelen trafo patlaması olarak verilen ön bilginin doğru olduğunu düşünmemekteyim. Çünkü böyle sahalarda kurulan trafolar genelde ‘Explosion Proof ‘, patlamaz trafolar olması bir zorunluluk olduğu doğrudur. Patlamaya dayanıklı bir trafo olmaması gerek.
Her düşünceden fikirlerin cirit attığı sosyal medyada bu günlerde, 14 Mayıs Çarşamba akşamı BBC ve CNN kanalları haber spikerleri, Cenevre’den ILO Başkanı Juan Somavia ile yaptığı canlı söyleşide tartışılan konu, Türkiye’de maden ocaklarında gerekli sağlık , emniyet ve denetim koşullarının uluslararası standartlarda olmaması dile getirildi. Hatta konu ile çok çarpıcı bilgiler veren Sayın Somavia’nın , özelleştirmenin neticesinde maden sektörünün bazı denetimlerden uzak olduğunu, göstermelik denetimler yapıldığını vurgulamasını hayretle seyrettim.
Uluslararası Çalışma Örgütü bu gerçekleri nereden bilmekte diye aklımda soru işaretleri oluştu. Denetim mekanizmasının nasıl olurda gevşek tutulur diye düşünmeye başladım. Burada mevzu olan insan hayatı, başkası için önemli olmayabilir, amma benim için maden ocağında çalışan yurdum insanının hayatı daha bir kutsaldır. Hiçbir konu insan hayatı kadar kıymetli değildir. Millet Meclisi’nde Soma’da kömür madenlerindeki kazaları konu alan soruşturma önergesini reddeden bir zihniyetin, kendilerini haklı görmelerini kabul etmek mümkün değildir. Fakat gelin görünki benim halkım bu düşünce yoksulu insanlara nerelerinden bağlı olduklarını bilmediğim bir bağ ile, körü körüne KARA olan bir konuya AK demeye programlanmış olduklarını izlemek, insanların kanlarını dondurmakta.
Maden kazasının yaşandığı Soma sahası Türkiye Kömür İşletmeleri TKİ’ye aittir. İhale ile TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans, yani bir başka anlamda, maden ruhsat sahalarının hak sahibi tarafından başkalarına süreli tahsisinde, ton başına elde edilen maden hasılatı veya kira geliri karşılığında kullandırılması koşuluyla verilmiştir. Bir işletme her zaman kar etme esasına göre kurulur. İşletme sahibi değilsin ve sorumluluk senin değil. Her ne kadar özel şirkete kiralanmış ise de, sahanın tüm sorumluluğu, yani denetimi TKİ Genel Müdürlüğü’ne ait olarak görülmekte.
Çok ilginç: Sorumlu Kamu Otoritesi, yani en son izni veren, son kurum Başbakanlık. Buradan hareketle başta Başbakanlık olmak üzere, enerji ihalelerinde ve ruhsatlandırmada gösterilen hassasiyet, ihale sonrası işletmenin sağlık, eğitim, emniyet ve denetimde gösterilmiş olsa idi, bugün bu acıları ulus olarak yaşamayacaktık.
Özelleştirme sonrası üzerinde tartışılmadan şirketler lehine yapılan yasal değişikliklerde, iş güvenliğini tehlikeye atmanın yanında denetim gücü zayıflatılmasının kime yarar sağladığını, kimin bundan acı ile zarar gördüğünü izledik. Başbakan aracını tekmeleyen acılı gencin, kendini bilmez biri tarafından tekmelenmesini seyrederken AK-Kara’landı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.