KORE FITRATI

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bu günlerde televizyon ekranlarındaki trafik o kadar sıkışık ki, takip etmek imkansızlaşmaya başladı. Herkes meydana gelen bu faciadan nemalanmaya çalışmakta. Tıpkı bazı partilerin açık hava ‘’meeting’’ lerinin, yani toplantılarının yapıldığı meydanların çevresinde, gezer kamyon üstü dükkanların tesettür malları sattığı gibi. Her ekranın siyasi arena olarak hazırladıkları konuların tartışıldığı, fikirlerin cirit attığı programlar yapılmakta.
Hepsini aynı anda izlemek mümkün olmadığı için konuşan katılımcıların kimliklerine bakarak programı seçmeyi sağlıklı bulmaktayım. Dün akşamda öyle oldu. Bir sendika başkanı, bir maden mühendisleri sendikası başkanı , bir iş emniyeti hukukcu uzman kişi ile konularında söz sahibi gurubun SOMA daki olayları tartıştığı oturumu sizde izlemiş olduğunuzu düşünmekteyim. Bu konuşmalardan anlaşılan bir konu oldukca sarih :
SOMA da meydana gelen olayı bir kaza olarak nitelendirilmesinin yalnış olduğunu anlamaktayız. İfade edilen yaklaşım, kaza kelimesinin anlamında, alınan bütün önlemlere rağmen meydana gelen olaya kaza denilmekte. METAN gazını algılayan sensörlerin yeterlice konulmadığı , bu nedenle madendeki içten yanmadan meydana gelen metan ve karbon monoksit gazının artmasına aldırmadan üretim yapıldığı iddia edilmekte. Bu süre içinde yangının çıkması neticesinde bu facia yaşanmış olduğu söylenmekte. Ölen yurtdaşlarımızın hepsi karbon dioksitten zehirlenerek vefat ettikleri aşikar.
Yani bir başka anlatımla bu olayın bir kaza değil, kitlesel cinayete bilerek davetiye çıkartmak olduğu konusunda, tartışanlar aynı fikirde birleşmekte. Buradaki olayın meydana gelmesinde ocaktaki eksikliklerin neler olduğuna vakıf kişiler, kurum ve kuruluşların kusurlu olduğundan, sorgulanmaları gerekir sonucunu anlamaktayız.
Katliamlar bilinçli yapılan eylemler olduğunu düşünmekteyim. Aracınıza kar lastiği takmadan kışın karda bir otobüs dolusu insanı alıp bir yere götürürken araç kayıp devrilse ve içindeki insanlar ölse, bu aracı süren şoför sekizde sekiz suçludur diyebilirmiyiz. Bence otobüsün sahibine de bakmalı. Araç sahibi şoföre kar lastiği almıyorsa, ‘bu lastiklerle idare et , gelen sene alırız’ diye atlatıyorsa, o zaman sade şoför değil, araç sahibide bu konuda kusurlu olmalıdır. Otobüs terminalinden çıkışta araca yol verenler bile bu kazada suçlu olduklarını söylemek yalnış olmaz. Hani eskilerin bir tabiri vardır :
- Sen eşşeği sağlam kazığa bağla , sonrası allah kerim ,
Bu aslında doğru bir yaklaşım olsa gerek. Eşşek sağlam kazığa bağlanması lazım. Yani metan ve karbondioksit gaz detektörleri, her galeride uluslararası normlara uygun bir şekilde yerleştirilmesi ve zamanla bunların kalibrasyonunun yapılması gereklidir. En önemli unsurda maskelerin bir işçiyi en yakın sığınağa veya çıkışa götürecek miktarda hava sağlayacak özellikte olması şart olduğunu bu konuşmalardan öğrendik.
Bunu kim denetliyecek diye bir soruyu ortama sormak lazım. Zaman içinde yapılan denetimlerin yüzeysel olduğunu söyleyen işçileri bir hafta boyunca dinledik. Bir yerde devlet kendi işletmesini denetlemesi ne kadar sağlıklı olur bilmiyorum. Bağımsız denetleme kurumları bütün dünyada yaygın çalışmakta. Böyle bir maden ocağında uluslararası ne gibi tedbirler alınır diye, ellerine bir liste verin. Birde madenin ton başı fiyatının uluslararası piyasada kaç lira ettiğini ortaya koyun ve sonra işletmeciye, eğer talipse buyur edin. İşletmeler genelde kar amaçlı çalışırlar.
Burada emniyeti sağlamak devletinmi ?
Yoksa taşaron işletmecinin mi ?
Bununda incelenmesi gerektiğini dile getiren konuşmacılar, böyle toplu katliam ile sonuçlanan bir olayın bütün faillerinin ortaya çıkıp hesap vermesinin doğru olacağı görüşünü paylaşılmış oldular. En önem vurgu görgü şahitlerinin :
- ‘’ Aman benim adımı vermeyin, yoksa beni işten atarlar ,’’ diye
korku içinde olmaları, açık bir baskı rejiminin başka bir tarifi olsa gerek. Neden korkarlar, haklarını bağlı oldukları sendikalar neden korumaktan acizdir ? Konu siyasi bir açmazmıdırki böyle çekinceler dile getirilmektedir. Sendika başkanı çıkıp konudan kendilerininde rahatsız olduklarını söylemesi iyi, amma çözüm olmamakta. O zaman sendikalar ne işe yarar ?
Kimi görgü şahidi ekranda görünmekten korkmakta, bu nedenle arkası dönük konuşma yaptığını izlerken, ülkemizde korku rejimi, yani Polis develetinin, ağırda olsa, yerleşmeye başladığını görmekteyiz. Konuşmaya korkan Yurdum insanı , ve hala hırsı ve öfkesi dinmeyen bir Kasımpaşalı.
Kanımca bizim bazı ülkelerden ders almamız gerekir, Güney Kore’de meydana gelen vapur kazasında hayatlarını kaybeden talebelerden kendisini suçlu hisseden bir başbakan istifa etmiş, Güney Kore Devlet Başkanıda halkın önüne çıkıp toplumdan özür dilemesi örnek alınacak bir ETİK FITRAT olduğunu düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.


KORE FITRATI