Suriyeliler...
Suriye meselesinin yavanlaşacağı belliydi.
Maraza, en çok sığınmacıyı barındıran Gaziantep’te değil de, Kahramanmaraş’ta ve Adana’da çıktı.
Garipsenecek bir durum yok, aslında!
Gaziantep’te de Suriyeliler’den hazzetmeyenler,
yaşayış tarzlarından hoşnut olmayanlar var. Oysa, Gaziantep nihayetinde bir Ortadoğu kenti! Demek nüanslar farkediyor!
Ama memnun olanlar da, iyi ki geldiler diyenler de var!
Suriyeliler’in gelmesiyle kira ve daire fiyatları arttı.
Kim artırdı bu fiyatları?
Antepliler fırsattan istifade kiralara nerede ise yüzde yüz zam yaptı, müteahhitler de daireleri en az yüzde 60 pahalandırdı.
Pazartesi günü manşetimizde okumuş olmalısınız, fıstık toplama işinde Suriyeliler çalıştırılıyor.
Fıstıklık sahipleri kamplara giderek, ‘Sen... Sen...Sen...’ diye genç, babayiğit işçi seçiyorlar! Hani şu televizyonlarda gördüğümüz filmlerde köle seçer gibi!..
Suriyeliler’den önce 15-16 yaşındaki kız çocuklarını çalıştırıyorlarmış. Fıstıklık sahibi diyor ki: “O çocuklar bir günde ne kadar fıstık toplayabilir ki! Suriyeliler, sabah 06.00’dan, akşam 18.00’e kadar çalışıyorlar. Hem de daha az paraya! Kızların en az on misli iş çıkarıyorlar. Çok şükür bu büyük sorunumuz halloldu!”
OSB’deki fabrikalar feryat figan işçi arayıp bulamıyorlardı! Şimdi hiç sesleri çıkıyor mu?
İnşaat işçisi bulmak son derece zordu! Mobilyacılar, ayakkabıcılar çalışacak adam sıkıntısı çekiyordu.
Gelelim asayiş meselesine...
Gaziantep Valisi Erdal Ata, geçen gün açıkladı:
“Şehrimizde Suriyeliler’in karıştığı olayların sayısı fazla değil. En fazla olduğu dönemde bile yüzde 4’e tekabül ediyor. Bu asayiş olaylarının çoğu da Suriyeliler’in kendi aralarında olan sorunlarıdır. Ya da mağdur olarak karıştıkları olaylardır.”
Sosyal medya üzerinden nefret söylemiyle örgütlenip, “Suriyeliler’i istemiyoruz” kampanyası ile Demokrasi Meydanı’nda protesto yürüyüşü yapanların yaşlarına bakarsanız, henüz iyi ile kötüyü ayırt edemeyecek, dünyada ve sınırlarımız ötesinde olup biteni sağlıklı değerlendiremeyecek insanlar olduğunu görebilirsiniz. Belli ki birileri tahrik ediyor!
Dr. Samet Bayrak, Kınacı’ya verdiği röportajda bakın ne diyor?
“Gaziantep, marka kent değil, maganda kent oldu!..”
Çok yerinde bir tespit. Suriyeliler’den önce markaydık da, sonra mı maganda olduk?
Gaziantep sanayi şehri olacak diye aşırı göç alınca, insicam bozuldu! Şehrin dokusu tahrip oldu! Doğu’dan karın tokluğuna çalıştırılmak üzere getirilenler Gaziantep’i ‘gecekondu şehri’ yaptılar.
Sorunun kaynağına inmek gerekirse, Gaziantepliler’in yaşadığı rahatsızlığın müsebbibi yanlış Suriye politikası değil midir? Eski Büyükşehir Belediye Başkanı da ‘Türkiye’nin Suriye Politikası yanlıştır’ diye cesur demeçler vermemiş miydi?
1.5 milyon nüfuslu bir kentin içine emri vaki yaparak 500 bin kişiyi yerleştirirseniz tabii ki sıkıntılar olacaktır.
Özetle, herkesin haklı olduğu bir durum meyana çıkıyor!
Herkes haklı!..
Nasreddin Hoca'nın kadılık(hakimlik) ettiği günlerde adamın biri yanına gelir, komşusundan şikayetçidir. Derdini anlatır. Hoca, adamı güzelce dinledikten sonra “Haklısın!” diyerek gönderir.
Biraz sonra adamın şikayetçi olduğu komşusu çıkagelir. O da az önce gelen komşusundan
şikayetçidir. Derdini anlatır, hakkının verilmesini ister.Hoca onu da güzelce dinler.Sonra, “Haklısın!” diyerek onu da yollar.
O sırada Hoca'nın yanına gelmiş bulunan ve konuşulanlara kulak misafiri olan karısı, bu işe şaşar ve “İlahi Hoca Efendi! Sen ne biçim kadısın?Birbirinden şikayetçi olan iki adamın ikisi birden hiçhaklı olur mu?” diye sorar.
Karısının bu sözleri üzerine Hoca, bir süre düşündükten sonra ona şöyle der:
“Hatun, sen de haklısın!”
Acı bir hatıra...
Suriyeli bir mimarla tanışmıştım...
Beyaz tenli, çok yakışıklı, birkaç yabancı lisan konuşan, evli, iki çocuklu harika bir insan...
Halep’te, şehrin en merkezi yerinde güzel bir bürosu ve çok iyi işi varmış.
Kaçırılıp fidye istenmesinden korktuğu için çok sevdiği Halep’i terkedip Gaziantep’e gelmiş.
Gaziantep’te de çalışabileceği en güzel mimarlık-yapı şirketinde huzur içinde çalışıyor.
Sohbet ederken bana anlattığı bir hatıra beni derin endişeye sevketmişti. Daha o zaman IŞİD falan da yoktu!
İran-Irak savaşında, Irak’ı terketmek zorunda kalan bir aileye, insanlık adına evini açmış, onları korumuş, rahat ettirmiş.
“Onların o hali beni çok üzmüş ve ürkütmüştü ama bir gün benim de onlar gibi vatansız kalabileceğimi asla tahayyül bile etmemiştim” deyince nasıl davranacağımı şaşırmış, göz pınarındaki yaşları da farkedince bayağı kötü olmuştum.
Ortadoğu’nun bir kentinde yaşadığım için bu sohbeti hiç unutamadım.
Suriyeliler’i dövmek, kovmak isteyenlerin bu hatırayı okumalarında fayda olabilir diye düşünüyorum.